Kendi Paris zamanında bir yazar | Hatice Balcı

Temmuz 17, 2020

Kendi Paris zamanında bir yazar | Hatice Balcı

Feridun Andaç’ın deneme-anlatı türündeki eseri “Paris Bir Yalnızlıktır” geçtiğimiz ay Eksik Parça tarafından yayımlandı. Yazar kitabın Öndeyiş kısmında, Baudelaire’i anıyor ve Paris imgesinin zihninde yerli yerine oturmasını, onun modern kent zamanlarına dair söylediklerine borçlu olduğunu belirtiyor. Kendisini Paris’te ilk cezbeden şey ise görüntülerin ardındaki tarih ve söylem.

Hayata yeniden başlamak

Andaç’ın “Anonimleşen Edebiyat” adlı kitabı, özellikle edebiyatımızın önemli şahsiyetlerinin dünyasını ve eserlerini tanımak isteyenlere (hele de genç kuşaklar için) hitap eden bir çalışmaydı. “Çıkmazdaki Edebiyat”, Türkiyeli önde gelen yazarların yanı sıra dünyanın kayda değer kalemlerine de yer veriyor, iyi edebiyatı arayan okurlarına bu yazarlarla ilgili değerlendirmelerini sunuyordu; yazarlık ve okurluğun araçlarını, malzemelerini, yordamını da göstererek. Elimizdeki kitap ise deyim yerindeyse, Andaç’ın yazı evreninin nüvelerinden yolculuklara, “gitme”ye odaklanan bir çalışma. Kitap, yazarın yıllar içinde pek çok defa bulunduğu Paris’te yaşarken farklı tarihlerde yazdığı metinleri bir araya getiriyor. Diğer bir deyişle Andaç’ın Paris yolculukları “yazıda yolculuklar”, “yazmayı önceleyen yolculuklar”. Yazarın, bahsettiğim bu üç eserine bir arada baktığımızda ise karşımıza ilk anda çıkan anahtar sözcükler “edebi bellek”, kendini inşa/donatma, “gitmek” (bir yere olduğu kadar bir yazara/esere de). Her yolculuk Andaç’a “hayata yeniden başlama” heyecanını katıyor. Böylece yazısında da yeni olanaklar çıkıyor ortaya.

Andaç’ın “gitme”yi seçerek yazdığı kentlerin başında gelir Paris, Erzurum’la birlikte. Birinde “yaşama”yı özler; diğerinde ise yaşadıklarını. Paris’in zengin belleği, yazarın kendi edebi belleğinin de ayrılmaz bir parçasına dönüşmüştür. Kenti oluşturan pek çok yapıya, köprülere, meydanlara, sokaklara Parislilerce özenle yaklaşılmakta/bakılmaktadır. Böylece Paris tüm zamanların deneyimini kendine katar, biçimler. Siz de onda gördüklerinizle düşlere dalar, sorgulamalara gider, zamansal geçişleri yaşarsınız. Öte yandan kitap boyunca Andaç “dilevi”ne döner sıklıkla. Aşklarında, okuduklarında, gözlediklerinde, dahası tüm yaşamında.  Yazar Paris’i gözlerken de birkaç yolculuğa birden çıkar sanki: İlki kelimenin gerçek anlamında mekânsal yolculuklar. İkincisi Paris’in farklı/değişken zamanlarına yolculuk. Bir üçüncüsü ise – kendi Paris’ini zihninde katmanlaştıran yazarları da hatırlayarak- kavramlarla, imgelerle örülen yolculuk. Ama siz ne kadar isterseniz isteyin yine de kaybolmazsınız Paris’te. Kendi deyişiyle “Yalnızgezer” Andaç, yürüyerek gezindiği Paris sokaklarındaki tanıklığını, çağrışımları, izlenimleri Paris kafelerinde yazarak kalemine taşır.

Aralanan kapı

Bir yerde, o anda, orayı yaşarken yazmayı sevdiğini söyler Andaç. Gönülden bağlı olduğu yazarları ise gezginliğinin eşlikçileridirler; hatta söze girer, konuşurlar. Yazmak Andaç’ta daha en baştan görünenin ötesine geçmeyi ifade eder. Yeni bir dil, biçim yaratamıyorsanız yazmanızın da pek bir anlamı yoktur. Kitabının bir yerinde, aşınmış sözcüklere sırtını dönüp yeni dilin peşine düştüğünü söylüyor da. Üstelik yolculuklar özgürlük zamanları değil midir? Daha çok gitmek, daha çok düşünmek, daha çok yazmak. Bir yandan da yazarın bu sonsuz gitme merakı, heyecanı bize şunu demiyor mu: Gözünüzü, kulağınızı sizde iz bırakan dünyalara açın. Öyle ki bu kapı hep aralık kalsın. İstediğiniz an tereddüt etmeden, bahaneler üretmeden çıkıp gidin o aralıktan…

Kitapta yeri geldiğinde adım adım Paris yolculuğuna çıkıyoruz. Paris sokaklarında Paris’in sanatçıları, müzisyenleri, şairleri, yazarları gelip buluyor bizi. Rilke, Sartre, Beavoir, Balzac, Victor Hugo, Rousseau, Rodin, René Char, Calvino, Dali, Prévert,  Marguiret’ler (Duras ve Yourcenar) bu sanatçıların bazıları…bizim Paris’lilerimiz de var. Nedim Gürsel, Enis Batur, Güzin Dino buluşması, Melih Cevdet Anday’ın Paris günlerine dair notları…

Paris bir zaman makinası

Paris’in sokakları ile eski taş yapıları arasındaki uyum büyülüyor Andaç’ı. Bu yapılar sadece korundukları için orada değiller, aynı zamanda yaşıyorlar. Dişil Paris onları var ediyor. Kadınlar, yaratıcılığın damarı aşk ve Paris… Agneta, yazarın Paris belleğinin bir parçası. Ara ara çıkıyor karşımıza kitap boyunca; ve aşk da. “Dediğim gibi bedenin dilidir bizdeki devinimi sağlayan. Arzularını keşfedemeyenin düşünceleri de sığdır” diyor yazar. Paris’te yazarla birlikte biz de kitapçıları, pasajları, müzeleri geziyor, dost sohbetlere kulak misafiri oluyoruz. Bazense kavramlar, imgeler üzerinden zihinsel çağrışımlarla dolu bir yolculuğa dönüşüyor anlatı. Her iki durumda da Paris bir zaman makinası.

Kitabın sayfalarında Andaç’ın Paris yaşamının ritmiyle yazısının ritmi birlikte akıyor, iç içe geçip deviniyor. Paris’i de bu ritimle anlatıyor yazar.  Gezerken, iz sürerken kalemleri, defterleri, kitapları her daim kendisine eşlik ediyor. Gözleyerek, durup dinleyerek damıttığı dış dünyanın biçimleri bilincine süzülüyor. St. Germain, Montparnasse, Montmartre, St. Lazare, Cafe de Select, Cafe de Flore kitapta çokça anılan, dönüp dönüp iz sürülen yerler. Ayrıca Seine Nehri’nin köprüleri, siyah-beyaz aşklar, kaldırımları mesken tutmuş mülksüzler, ayartıcı Bergen yazarın kent imgesine eşlik ediyorlar. Andaç’ın kentteki belli başlı uğrak noktalarına yakınlaşarak Paris günlerinin izleyicisi oluyoruz biz de. Bir başımıza asla fark edemeyeceğimiz mekanları yazarla birlikte dolaşıp işaretliyoruz.

Kendi Paris’ini aramak…”İçine, daha da içine girmek gerekiyor kentin ve belli yerleri mekân tutmak, oralarda yaşamaya alışmak, kente o kanalla girmek. İşte Paris o zaman kapılarını size açabilir.” ve belki de yalnızlığını.

Yürümek, gözlemek

Yeni başlangıçlar durağanlıktan sıyrılma çabasından gelir. İnsan böyle zamanlarda daha coşkulu, enerjik olur. Başkalarıyla kurduğu yeni bağların heyecanını yaşar. Ne var ki bir süre sonra bu deneyimler de hayatın olağan seyrine karışır, o vakit başka başlangıçlarla kucaklaşma anlarına hazırlanırız. Yenilenenin, tüm bir hayat olması yaşamanızın anlamını çoğaltır. Baktığınız şeye bir daha bakmak, algı zenginliği, kitap okuru olmanın yanı sıra mekân okuru olmak, fotoğraflarla hatırlamak…

Yazar sayısız kez gitmiş Paris’e. Bu kentte yazmanın dünyanın kalbine yolculuk etmeye benzediğini söylüyor. Söze döktüğü anlatımı ağırlıklı olarak dingin. Metroyu mecbur kalmadıkça kullanmıyor; saatlerce yürüyor. Yürürken de içsel dünyasıyla dış dünya arasında durmaksızın yeni köprüler kuran bir gözlemciye dönüşüyor. Metnin sohbet eden, okuru sırdaş belleyen dili, sizi de kendinize dönüp bakmaya yöneltiyor: Ne yaptığınızı, ne olduğunuzu, nasıl yaşadığınızı, hayatınıza neleri aldığınızı, mahrum kaldıklarınızı, sevdiklerinizi, sizi yoran veya size nefes aldıran uğraşlarınızı düşünüyorsunuz bir anda. Kitabı okurken kendi imgelerinizi çağırıp, kendi dilinizi kurmak ve onlar üzerinden Paris’i düşünmek –ve hatta genişletirsek başka kentleri düşünmek- size kalmış. Zira Paris’in sınırları yok.

İlerleyen yıllarda Paris yolcusu olursam Andaç’ın tavsiyesine uyarak kentin sokaklarında adım adım yürüyeceğim. Kendi Paris’imi ancak böyle bulabilirim çünkü. Fakat an gelecek merakıma yenileceğim ve tamı tamına bir günüm metroda geçecek. Ve işte o gün boya kalemlerimi yanıma almayı unutmayacağım. Bence siz de unutmayın.

Açıklamalar:

Yazıda tırnak içinde alıntılanan cümleler için sırasıyla bkn:

Paris Bir Yalnızlıktır, Bir Kent Üzerine İzlenimler/Gözlemler/Yansımalar, Andaç, Feridun, Eksik Parça, Haziran 2020, syf.150, 47

Yazıda bahsi geçen Paris- Erzurum karşılaştırması için bkn.age.syf.24

Hatice Balcı – edebiyathaber.net (17 Temmuz 2020)

Yorum yapın