Kendi nefesinizi duymanızı sağlayan öyküler | Adalet Çavdar

Ağustos 30, 2019

Kendi nefesinizi duymanızı sağlayan öyküler | Adalet Çavdar

Kimi yazarlarla geç tanıştığıma üzülüyorum. Yayıncılık alanında ne kadar iyi okur olduğunuzu düşünürseniz düşünün çıkan yeni kitaplara keşfedilen yeni insanlara yetişmeniz okumanız hem zamansal olarak hem de ekonomik olarak mümkün değil. Fadime Uslu da bu geç keşfettiğim kadın yazarlardan biri. Daha önce K24’te Sibel Yükler’in yaptığı bir “Kendinize ait bir zamanınız var mı?” soruşturmasında verdiği cevaplar ile dikkatimi çekmişti. Sonrasında yazdıklarıyla ilgilenmeye başladım ve evet, gerçekten geç bir keşifti.

1978 doğumlu Fadime Uslu, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun olmuş, ardından sınıf öğretmenliği eğitimi de almış. Öyküleri ve kitap tanıtım yazıları çeşitli dergilerde yer almış. İlk öykü kitabı 2010 yılında yayınlanmış, 2011 yılında Gölgede Yaşamak adlı öykü dosyası Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne değer görülmüş. Can Yayınları yazarın daha önce Yaz Korkuları (2014), Yüzen Fazlalıklar (2016) öykü kitaplarını yayınlamış, Uslu’nun yeni öykü kitabı Ay Eskir Gün Işır ise yakın zamanda yine Can Yayınları tarafından yayınlandı.

Yazmanın dışında öykü yazımı üzerine de dersler veren Uslu, öykünün yapı taşlarını temel olarak iyi bilen yazarlardan biri. Bu bilme hali öykülerine kimi zaman sirayet etse ve biçim anlatmak istediğinin önüne perde çekiyor. Bu yazarın dezavantajından daha çok avantajına dönüşüyor zaman zaman, Uslu’nun çalışkan bir yazar olduğu, dili aradığı, biçimin sınırlarını zorladığı da ortaya çıkıyor. Bunun dışında öykünün temel yapı taşı olan mekan ve zaman algısını kurgularında çok iyi kullanıyor yazar, okuru kurduğu evrene metninin ritmi ile ikna ediyor. Bu ritme yazarın tasvirleri de ekleniyor, cümlelerin evrenleri genişliyor, kelimelerin güçlerine ve zihnin uzamına daha çok ikna oluyorsunuz.

Ay Eskir Gün Işır, üç ayrı bölüme ayrılmış hikâyelerden oluşuyor, kitabın içinde on dört öykü yer alıyor. Uslu, ilk öyküsünün girişinde bir öyküye nasıl ikna olduğunu ve öykünün nasıl yazıldığını kendi üslubunca anlatıyor. Noktanın, virgülün hem yazı da hem metaforik olarak hayatımızda hangi manaları geldiğini dile getiriyor. Seçtiği kelimeler ile anlatmaya çalıştıklarının derinliklerini belirliyor. Ve bu kelime seçimleri okuru kitabın en başında karşılaşacaklarına hazırlıyor: Edebi bir doyum ve haz, okumanın verdiği keyif, okuru aptal yerine koymayan bir yazar, bir saat içinde okunup rafa kaldırılmayacak üzerine düşünülmesi gereken bir “eser” haline getiriyor.

Uslu’nun öykülerinde birinci kişiden, üçüncüye kişiye, bilinçaltından, olay akışının direk anlatılmasına kadar çeşitli dil ve biçim denemeleri çıkıyor karşımıza. Tek bir biçimi yok yazarın o anlatmaya çalıştığı hikâyenin kendi dilini arayan ve karakterleri ile akıl yarıştırmayan yazarlardan biri. Çeşitli karşıt kavramların etrafında dolaşıyor yazarın öyküleri gerçek-düş, yaşam-ölüm, dün-bugün… Öykülerinde yer alan kahramanlarının korku ile alıp veremedikleri var, onun üstüne gitmeyi seviyorlar, yazarın dil ile kurduğu büyülü atmosferin içinde onlar gerçeklikleri ile var oluyorlar. Öykü içinde öykü yazıyor Uslu, öyküler hem dil hem anlattıklarıyla katmanlaşıyor. Okuru kendi kurduğu evrenlerin döngülerine davet ediyor.

Hem sosyal, hem tarihsel olaylar Uslu’nun öyküleri arasında yer alıyor. Kahramanlarının zaman kavramı ile yüzleşmelerini sağlıyor. Hayatta başımıza gelen olayların zamanın içinde nasıl kaybolmadan şekillendiklerini anlatıyor. Karanlığın içinde kendi nefesinle oturmayı da, ne kadar hızlı koşarsan koş kendinden kaçamayacağını da gösteriyor. Uslu’nun öykülerinde korkuya yer yok, zamanla ve insanın kendisiyle bir uğraş var lakin en çok gördükleriyle kurduğu duygudaşlık ile dikkatimizi çeken bir yazar var.

edebiyathaber.net (30 Ağustos 2019)

Yorum yapın