“Karşışiir”in, melankolik portakalları savunan şairi: Nicanor Parra | Emek Erez

Kasım 25, 2016

“Karşışiir”in, melankolik portakalları savunan şairi: Nicanor Parra | Emek Erez

emek-erezBir süredir Latin Amerika ve Şili’nin önemli şairlerinden kabul edilen Nicanor Parra şiirlerine ‘sardım’ amiyane tabiriyle. Parra’nın şiirleri “Şiirler KarşıŞiirler Başka Şiirler” adı altında Ayrıntı Yayınları tarafından basılmıştı.  “Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; sevineceksin” der ya şair ben de de Parra öyle bir sevinç bıraktı. Şiirin “karşıcı” kısmı da tesadüf değil aslında çünkü Parra ilk kez Şili’de ortaya çıkan “karşışiir” akımının öncüsü kabul ediliyor.

“Karşışiirin” en azından Parra için kesinliklere örülü bir tanımı yok anladığım kadarıyla ki, “Test” adlı şiirinde “karşı şair” ve “karşı şiir”e dair sorular sorarak; “bir çarpıyla işaretleyin, size doğru gelen tanımı” diyerek bitirmiş. Bu şiirde, karşı şair; “Sandukalar ve tabutlar arasında bir tacir mi? Hiçbir şeye inanmayan din adamı mı? Kendisinden şüphe eden bir general mi?” Karşı şiir; “Bir çay bardağında kopan fırtına mı? Bir kayadaki kar lekesi mi?” Gibi sorular soruyor Parra ve tanımların hangisi size uygunsa diyerek cevabın ucunu açık bırakıyor.

Her ne kadar Parra şiiri, lirik dil ile mücadele eden bir yan taşısa da tam olarak onun karşında da konumlamıyor kendisini diyor, kitabın girişinde. Ancak o bir farkı olduğunu da kabul ediyor elbette. Ben Parra’nın “karşı şiir”i için “bir çay bardağında kopan fırtına” ve “kayadaki kar lekesi” tanımını seçtim, kendisinin sunduğu seçeneklerden çünkü onun şiirinin en önemli yanı bana kalırsa; gündelik yaşamın, doğanın, hayatın sürüp giden karmaşası içerisinde göz ardı ettiğimiz inceliklerin, şiire konu edilmesi. Ayrıca Parra yukarıdan bir dil ile kurulmuş, mesaj kaygısı taşıyan, bir şeyler anlatma çabası içerisinde olan şiire de uzak duruyor anladığım kadarıyla. Bu sonuca ulaşmamda “Manifesto” adlı şiiri ve özellikle şu dizeleri etkili oldu:

“Budur bizim mesajımız

Tanrı şairi reddediyoruz

Ucuz şairi

Kütüphane faresi şairi

Tüm bu beyler

-Bunu büyük bir saygıyla söylüyorum-

Sorgulanmalı ve yargılanmalıdır”

Yine bu şiirde “sıradan” olana dair inceliklerin, şiire taşınması olarak bahsedebileceğimiz duruma işaret eden dizeler de mevcut;

“Ne perilere inanıyoruz ne de deniz kızlarına.

Şiir şu olmalı:

Başaklar arasında bir genç kız

Ya da kesinlikle hiçbir şey.”

Parra, Benedetti’yle gerçekleştirdiği bir söyleşide sözünü ettiğimiz “Manifesto” şiirine dair şunları söylemiş; “O şiirde başka bir düşünce vardı: Ben aynı zamanda acaba deneme türünde bir şiir yapmak mümkün müdür diye merak ediyordum, düşüncelere dayanan bir deneme şiiri.” Şiire baktığımızda Parra’nın şiire dair reddedişlerine, politik şiire ve şaire dair fikirlerine, eleştirilerine yer verdiğini görüyoruz ve evet bir şiir okurken aldığımız hazza, deneme okurken aldığımız haz da ekleniyor. Sanırım bu konuda Parra amacına ulaşmış demek hata olmayacaktır.

parraParra’nın şiirlerinde dikkat çeken bir diğer yan da şiirin konusu ne olursa olsun bir şekilde doğayla, güneşle, ağaçla, ormanla iç içe olması. O bu anlamda “doğacı” tarafı da olan bir şair bana kalırsa, ince ruhunda ağaçların acısını duyan, kuşların uçuşuna anlam yükleyen, masmavi bir ilkbahar gününde şiirden öleceğine inanan bir şiir işçisi de diyebiliriz. Misal “Ağacın Savunusu” adlı şiirinde ağaca taş atan bir çocuğa “şiirle kızmak” diyebileceğimiz bir anlatı yaratıyor;

“Neden alıyorsun o taşı

Badem gözlü çocuk

Onu ağaca atmak gibi

Çirkin bir düşünceye kapılıp.

Asla kimseye zarar vermedi o ağaç

Bu kötü muamele değil, onun hakkı

İster düşünceli söğüt olsun

İster melankolik portakal

İnsanlar tarafından hep Ayrı tutulup sevgi görmeli ağaçlar”

Buradaki “melankolik portakallar”, “düşünceli söğütler” benzetmeleri yazarın onlara yüklediği anlamların da göstergesi oluyor bir bakıma ayrıca sıradan yaşam içerisindeki herhangi bir olayın şiirin konusu olabileceğini de görüyoruz ki bir söyleşisindeki şu cümlelerinin de yansıması gibi; “Günlük gazete dilinden uyarladığım bir teknik kullanıyorum. Edebî olmayan, yani şiirsel olmayan daha çok uyuyor benim yapıma.” Bu anlamda “Ağaçların Savunusu” şiiri onun şiirini iyi temsil edenlerden benim fikrimce.

Parra şiiri modern dünyaya, insana dair eleştiriler de barındırıyor. Onun alaycı dilinin anlattığı çok şey var aslında bize dair, dünya üzerindeki varlığımıza ve dünyanın diğer varlıklarıyla olan ilişkimize dair. O “Modern Dünyanın Kusurları” adlı şiirinde bu nedenle insanı “modern suçlular” olarak tanımlıyor:

“Modern suçlular

Her gün parklara ve bahçelere gitme izni almışlardır

Güçlü dürbünlerle ve cep saatleriyle donanmışlardır

Ölümün de müdavimi olduğu kiosklara baskına giderler

Ve tomurcuklanmış gül bahçelerine kurarlar

Laboratuvarlarını

Oradan yönetirler etrafta dolanan dilencileri ve

Fotoğrafçıları

Sefaletin ortasında küçük bir mabet inşa etmeye çalışırken

Ve mümkünse melankolik bir ayakkabı boyacıları da olsun isterler…”

Doğanın insan eliyle düzenlenmesi ve biçimlenmesidir bana göre parklar. İnsan için artık izinle girebildikleri hâttâ para ödeyerek içine dâhil olabildikleri ortamlar anlamına gelir ağaçlar, çiçekler, böcekler. Ya da kendi yararı için kullanabileceği bir mekân anlamına gelir gül bahçeleri ki, şiirde de söylendiği gibi laboratuvarlarını bu nedenle onların ortasına kurar insan. Etrafına yabancıdır, duyarlılığını kaybetmiştir bu nedenle bir ayakkabı boyacısı, fotoğraf imgesi olmanın ötesine geçemez onun dünyasında. Parra’nın bu şiirinin eleştirisi tüm bunlaradır ve o hiç de haksız değildir.

Nicanor Parra şiirleri bize yıldızları, kurbağaları, ağaca taş atan çocukları, bir zamanlar ağaçların olduğu yerde şimdi sandalyelerin olduğunu, portakalların melankolik, söğütlerin düşünceli olabileceğini, radyo dalgalarını, duvardaki lekelere anlam yüklemeyi, kristal bir kadehin insanın elinden nasıl olup da üstün olabileceğini ve daha pek çok şeyi anımsatıyor ve unuttuğumuz etrafımızda akıp giden, dâhil olamadığımız hayatın inceliklerine dikkat çekiyor. Parra bir şiirinde “yazar yazılarının sebebiyet vereceği rahatsızlıklardan sorumlu değildir” diye uyarıyor okuru, ben bir okur olarak iyi ki rahatsız ettiniz demeyi borç biliyorum kendisine.

Emek Erez – edebiyathaber.net (25 Kasım 2016)

Yorum yapın