Karşılıklı Konukluk | Samet Karadeniz

Kasım 16, 2018

Karşılıklı Konukluk | Samet Karadeniz

Ahmet Önel’in Konumlandırmalar metni, seçilen başlıkla da bağlantılı olarak, kişinin kendini, çevresini, ilişkilerini, soru işaretlerini, geçmişini, bugününü, kısacası hayatını konumlandırma çabasını konu alan kısa hikâyelerden oluşuyor. Bu kısa hikâyeler, kimi duyguların ve durumların hızlıca resmini çizen özlü bir üslûp taşıyor.

Tiyatro, öykü, çocuk edebiyatı, mizah öyküsü, şiir gibi birçok türde üretimi olan Önel’in bu metninin hangi türe dâhil edileceğini kestirmek ise oldukça zor. Metne en yakın tür ‘kısa hikâye’ olmasına rağmen, metinler kimi zaman bir aforizma, kimi zaman bir diyalog, kimi zaman da bir sorudan oluşabiliyor. Özcesi, metnin kendini konumlandırma biçimi, var olan türleri tam anlamıyla kabul etmiyor. Bunun yanı sıra aforizmaya yaklaşan cümleler bile buyurgan olmaktan oldukça uzak. Kitap, okuyucuyu sadece bir tanıklığa davet ediyor. Metinlerdeki şiirsel üslûp, Önel’in kalemine eşlik edegelen varoluşçu ironi ile birleşince; sade, vurucu, yoğun, sorgulayıcı, fakat bir o kadar dostane bir kitap çıkmış ortaya.

“Oyunu düşünmeyi yazıyorsun.

Yazmayı düşünmüyorsun.”

Kitabın davet ettiği tanıklık, birçok insanlık hâlinden kısa parçalar içeriyor:gidişler, gelişler, yol almalar, yakınlaşmalar, rastlantılar, tutkular, düşler, çocukluklar, büyüklükler, yokluklar, özlemler, çarpışmalar, ayrılıklar, duraklamalar, oyunlar, dalgalanmalar, şaşkınlıklar, unutmalar, suskunluklar… Kimi hikâyeler bir görüntüyü odağa alırken, kimileri bir düşünceden yahut bir sorudan yola çıkıyor. Ancak,  bu metinleri bir arada tutan şey, metnin sizinle ve sizin metinle kurduğunuz ilişkide yatıyor. Siz kitabın sayfalarına konuk olurken, cümleler de sizin dünyanıza konuk oluyor. Sözcükler, karşınıza değil, yanınıza oturuyor. Anlatıyor, soru soruyor, yanılıyor, gösteriyor. Siz de, kısa hikâyelerde hızlıca tanıklık ettiğiniz hayatlara —sözgelimi, şiirden nefret ettiğini söyleyen birinin çatal tutuşundaki şiirselliğe, aylardan temmuz olmasına rağmen düşlerdeki karlara yahut yalnızlığını her sabah unutup unutup hatırlayanlara—kısa süre konukluk edip kendi hayatınıza o konumlandırmaların sunduğu sorularla devam ediyorsunuz.

“Son sayfan hiç olmayacak. Yol alışın hep sürecek çünkü. Kaldırdığın tozlarla paylaştığın bu doğru, bu güne kadar hiç yanıltmadı seni. Evet, yol almanın coğrafyası, yorgunluğudur tarihin.”

 Sayfalar tükendiğinde, kitabın son sayfasının, metnin son sayfası olmadığı hissi ve yaşadığınız misafirliğin anısıyla baş başa kalıyor; size “hoşça kal” demek için uğrayan metne, “hoş geldin” diyorsunuz.

Yorum yapın