Jorge Luis Borges’in dünyası | Raşel Rakella Asal

Mayıs 4, 2018

Jorge Luis Borges’in dünyası | Raşel Rakella Asal

Var olduğumdan emin değilim, gerçekten. Ben, okuduğum tüm yazarlarım, tanıştığım tüm insanlarım, sevdiğim tüm kadınlarım, ziyaret ettiğim tüm şehirlerim ve tüm atalarımım.”

***

“Dünya edebiyatını bir tür orman olarak görüyorum; kendi içinde karmakarışık, bizi de yutan, sürekli büyüyen bir orman. ” “Bence bir kitap okumak, âşık olmaktan veya seyahat etmekten aşağı kalan bir deneyim değildir.  Benim için Berkeley’i, Shaw’u veya Emerson’u okumak, Londra’yı görmek kadar gerçek olaylardır.” “Bir kitabın her okunuşunda o kitaba yeni bir şeyler olduğu fikri yatıyor.(…)Her okuyuş, değişik bir deneyim.” “Tanıdığım bir kitabı tekrar okumanın bana, yeni bir kitap okumaktan daha fazlasını kazandırdığına inanıyorum.”  Bu sözler Borges’e ait.

O felsefe ve düşünceler evreninde yaşamış bir yazardır. Çağdaşımızdır o, bugünün ve geleceğin insanıdır.  Çünkü o, bütün deneme yazıları boyunca bakışlarını kendi iç dünyasına çevirerek, aslında insan varlığının her şeye rağmen değişmeyen ve değişmeyecek olan yapısına ışık tutmuştur.  Yani evrensel bir insan portresi çizmiş, bu insanı her yönüyle irdeleyerek onu, bütün tutkuları, yanlışları, doğruları, eğilimleri ve tükenemeyen zaaflarıyla sergilemiştir.

Jorge Luis Borges gerçekçi kitaplardan çok imgesel kitaplar yazmıştır.  Jung’cu psikanalizin bulgularını kullanmak yoluyla metaforlara dayalı bir simgeler dizisi yaratmaya yönelmiştir. Bu simgelerden söz açacak olursak, başka ülke edebiyatlarında örneklerine pek rastlanmayan simgelerdir bunlar: Ayna, kaplan ve labirent gibi… “Borges’in Kaplanları” (*) kitabının yazarı Demir Özlü’ye göre “Borges metinlerinin büyülü simgeleridir labirent, labirentler. O metinleri anlamlı kılan simgelerdir. Ama biçimin oluşmasını sağlayan simgeler değil, bizzat anlatılan, sözcüğü kullanmaya cesaret edersek, bizzat metnin ‘özünü’ oluşturan simgeler. Öyle ki onda zamansal, sırf zaman olan görünmez labirentler de vardır. İnsanlar cılız varlıklarıyla, önceden belirlenmiş olarak ya da büsbütün rastgele, o labirentlerde buluşurlar. Garip kaderlerini yaşarlar.”

E. Rodriguez Monegal, Borges’in Victor Hugo, Dante ve Berkeley hakkında bildiklerinin birçok Avrupalıyı şaşırtacağını söyler. Borges’in bu çok kültürlü ortamını kendini evinde hissetme durumu olarak yorumlar. Ancak bir Arjantinlinin sahip olabileceği dünyasal bir imtiyazdır bu. Ama Borges için bu konum sadece bir başlangıç noktasıdır. Borges “Buenos Aires’ten hareket ederek hiçbir coğrafyaya ve tarihe ait olmayan, fakat kelimelere ve bütünüyle kendisinin olan bir yazınsal mitolojiye ait bir evrene doğru yola çıkar.”(**)

Borges’i içerik olarak teklifsiz, fantastik, deneysel, yaratıcı ve yenilikçi kısa öykülerinde tamamen eşsiz bir estetik yorumla felsefi duruşunu yaydı. Doymak bilmez bir kitap oburuydu, daha sonraları kendisini bir yazardan çok bir okuyucu olarak tarif edecekti. Öyküleri ve denemeleri modern edebiyat üzerinde sürekli ve derin bir etkiye sebep olmuş, Latin Amerika kurgusal edebiyatından fantezi türüne kadar çeşitlilik gösteren bir yazım alanına tesir etti. Umberto Eco, Carlos Fuentes, Thomas Pynchon ve Paul Auster gibi aydınları içeren yazarlar topluluğunu etkisi altına aldı. Kısa öykü türünün bir ustası olan Borges hiçbir zaman bir roman yazmadı. Karakterlerin ve duyguların yazarı olmayan Borges felsefe, fikir yürütme ve büyük düşünceler evreninde yaşadı.  Onun düşüncesinin bütün yoğunluğu öykülerinin uzunluğu ile ölçülemez. Borges çoğu yazarın bir üçleme olarak yayınlayabileceğinden daha fazlasını okurun hayal gücünü büyüleyerek beş sayfada söyler.

Borges kitapları o kadar çok seviyordu ki, şehir kütüphanesinde çalıştı. Ellilerinde kör olduğunda çalışmaya devam etti. Önce belediye kütüphanesinde asistan olarak ardından Buenos Aires Ulusal Kütüphanesi’nde yönetici oldu. Bir kütüphaneci ve kitap aşığı olduğundan, Jorge Luis Borges’in kısa öykülerinden birinin, bir kitap ve ona saplantısı olan bir adam hakkında olması oldukça uygundur. Kum Kitabı 1977’de aynı isimli bir derlemede yayınlandı.  Bu öykü, bir İncil satıcısından gizemli bir kitap satın alan bir adam ile ilgilidir. Bu acayip, büyülü, insanı allak bullak eden kitap öylesine gizemlidir ki birinci sayfası yoktur. Sayfalar bir tek kez görünür, kaybolur. Kitap kapağı ile ilk sayfa arasında şaşırtıcı bir şekilde durmadan yeni sayfalar ortaya çıkar. Son sayfayı da arayıp, bulmak aynı derecede sinir bozucu olur.

Borges kitabı açar.  Rastgele 40514 numaralı sayfayı açar.  Karşısındaki sayfa 40515 olacağına 999’dur.  Sayfayı çevirirken 999’dan sonra 1000 gelmelidir ama sayfa numarasının sekiz haneli olduğunu görür. Sayfaların doğru numaralanmadığı ortadadır. Tuhaf adam kitabın isminin “Kum Kitabı” olduğunu söyler.  Çünkü ne kumun, ne de bu kitabın başı ve de sonu vardır.

Kitap, anlatıcının daha önce görmediği bir dildedir ama sayfa numaraları Arap alfabesiyle yazılmıştır.  Ayrıca, bir İncil’in iki kolonlu sayfa düzenindedir ve yanlarında “Kutsal Emir” ve “Bombay” yazmaktadır.  Sayfaların kendi iradeleri var gibi görünür. Anlatıcı kendini özel hazine ile karşılaşan biri olarak görür.  Satıcının istediği ücreti böyle bir okuma macerası için uygun bir bedel olarak gören anlatıcı Kum Kitabını bir miktar para ve çok değerli olan Wycliffe İnciliyle değişir.

Anlatıcı Borges tüm vaktini kitabı incelemekle geçirir.  Dışarı çıkmayı bırakır. Arkadaşlarını görmeyi keser. Gecenin bir yarısı uyanır ve saatlerce kitabın sırrını çözmeye çalışır.  Kitapta gördüğü resimlerin alfabetik bir listesini tutar, tekrar etmeden önce kaç kere göreceğini merak eder. Liste uzamaya devam eder; asla aynı resmi iki kere görmez. Kitabın bir canavar, bir karabasan, ahlâksız bir şey olduğunu, gerçeğe sızarak onu lekelediğini, kendisinin de kitap kadar ürkütücü hale geldiğini düşünür. Kitabı ateş ile yok etmeyi düşünür, ama “sonsuz bir kitabı yakmak, aynı şekilde sonsuz olduğunu kanıtlayabileceğinden ve tüm gezegeni duman ile boğabileceğinden” korkar.  Sonunda Arjantin Ulusal Kütüphanesi aklına gelir. Tesadüf eseri, burası Jorge Luis Borges’in yıllarca çalıştığı yerdir.  Kütüphaneye gider, rafın yüksekliğine veya uzunluğuna dikkat etmemeye çalışarak kitabı bırakır.

Borges’in  “Kum Kitabı” öyküsündeki ana mesajının, herhangi bir şeyin aşırısının asla iyi bir şey olmayacağı gibi görünüyor. Bu durumda, ana karakterin yaşamında o canavar gibi olan kitap dışında hiçbir şeyin yeri kalmamıştır. Anlatıcı keyif aldığı şeyleri yapmayı bırakmış ve bunun yerine kitabı incelemiş ve dikkatini vermiştir. Kitabı başkaları ile paylaşmaya bile korkmuştur. Bu bir saplantı haline gelmiştir. Öykünün Arjantin’de gerçekleşiyor olması, anlatıcının kitaplara olan sevgisi ve Arjantin Ulusal Kütüphanesi’nin bahsinin geçmesi gibi, öykü ile Borges’in yaşamı arasında birkaç benzerlik bulunduğundan dolayı, Borges bir yanını öyküye eklemiş olabilir. Bir öyküsünün otobiyografik olması ilk kez olmayacaktır. Bazı öykülerinde kendi yaşamındaki olaylara dayandığını kabul etmiştir. “Kum Kitabı” da kısmen otobiyografik öğeler bulunur.  Buna ilaveten  “Kum Kitabı”ndaki “Ulrike” gibi diğer kısa öykülerde de yalnızca, yaşamını içeren kendi deneyimini tarif eden bir dizi kişisel sembolü tekrarladığının farkında olan birinin sesi konuşmaktadır. Belki Borges, kitaplara olan sevgisinin hayatını yönetmeye başladığını, daha önce keyif aldığı şeylere olanak vermediğini hissediyordu. O her zaman kitapları sevmişti ve aslında bu yüzden bir kütüphaneci olmuştu, ama belki de yaşamının bu kısmı, geri kalanını ele geçirmişi.

Jorge Luis Borges asla unutulmayacaktır. Başarılarının ve ödüllerinin listesi oldukça uzundur. Diğer Latin Amerikalı yazarlar için bir kapı açtığı söylenmiştir. Kazandığı ödüller arasında Liyakat Nişanı, Cervantes Ödülü ve İtalya’da aldığı Balzan Ödülü bulunmaktadır. Kendisine, Britanya İmparatorluğu tarafından fahri şövalyelik unvanı bile verilmiştir. Maalesef, hiç almadığı tek ödül Nobel Edebiyat Ödülü’dür.  Birkaç kez aday gösterilmesine rağmen, bazı diktatörlere olan desteğinden dolayı asla kazanmadığı söylenmektedir.

Kaynakça

*   Demir Özlü, Borges’in Kaplanları, YKY, Ekim 1997

**   E. Rodriguez Monegal, Borges, Türkçesi: Şule Demirkol, Gendaş Kültür,  Şubat 2001

*** Norman Thomas Di Giovanni, Ustadan Dersler, Borges ve yapıtları üstüne, ODTÜ Yayıncılık,2008

Raşel Rakella Asal – edebiyathaber.net (4 Mayıs 2018)

Yorum yapın