“Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı” hakkında | Onur Uludoğan

Kasım 3, 2017

“Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı” hakkında | Onur Uludoğan

I

Beat Kuşağı’nın temelleri 1940’lı yıllarda Columbia Üniversitesi kampusu civarında atılır. Bu dönemde, Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William S. Burroughs gibi, akımın lokomotifi olacak şair ve yazarlar henüz yirmili yaşlarındadırlar. Zamanla farklı tecrübeler edinecekleri bir yaşama doğru savrulacak bu üçlü zamanla, Lucien Carr ve Neal Cassady gibi figürlerin üzerlerindeki etkilerle ilk edebi ürünlerini vermeye başlarlar.

Beat akımı içerisinde eş öneme sahip onlarca kitap sayılabilir kuşkusuz ancak akımın isim babası Jack Kerouac, kuşağın sembol ismi; ikinci romanı Yolda ise sembol kitabı olarak kabul edilir.

Yolda 1957’de yayımlandığında Jack Kerouac kitabı üç haftada yazdığını belirtir. Bu sürecin detaylarını Ann Charters tarafından kaleme alınan ve ilk olarak kitabın 1991 tarihli baskısında yer alan önsözde okuruz:

“… Jack ayakta kalabilmek için benzedrin alıyordu. Joan, Jack’in terden sırılsıklam olup her gün bir sürü tişört değiştirerek yazmaya devam etmesinden çok etkileniyordu. Jack, nemli tişörtlerini kurusunlar diye evin her yerine asıyordu. Kitabına 1951 Nisanında başladı. 9 Nisan’a kadar otuz dört bin kelime yazmıştı; 20 Nisan’a kadar da seksen altı bin. Kitap 27 Nisan’da bitmişti: otuz altı metre uzunluğunda, satır aralarında tek boşluk bırakılmış tek bir paragraftan oluşan bir rulo…” (Yolda 2008; s. 331)

Charters’ın yazım sürecini özetlediği rulo 2007 yılına kadar yayımlanamaz. Kerouac, altı yıl boyunca Yolda’yı tekrar tekrar yazmak, düzeltmek zorunda kalır ve orijinal rulodaki tüm karakterlerin isimlerini değiştirir. Bu süreç 4 Eylül 1957 Çarşamba gününe kadar devam eder. Charters o geceyi de şöyle anlatır:

“Nihayet Joyce’un evine, yatmaya gittiler. Jack hayatında son kez tanınmamış biri olarak uzandı. Ertesi sabah, çalan telefonun sesiyle uyandı. Artık meşhurdu. (Yolda 2008: s. 318)

Yukarıdaki alıntılar Jack Kerouac’ın ve Yolda’nın gerçek öyküsünün yalnızca bir bölümünü oluşturur. Kerouac efsanesi içerisinde oldukça şık duran bu gibi detayların, aslında gerçekliğin yüzeysel bir kısmı olduğu ise zamanla ortaya çıkar.

Charters’tan yaptığım ikinci alıntıda sözü edilen “Joyce” Kerouac’ın 1957’de birlikte olmaya başladığı yazar Joyce Johnson’dan başkası değildir.

II

Johnson; Kerouac’ın söyleşilerinden doğan, Ginsberg’in “spontan bop ölçüsü” olarak adlandırmasıyla bilinirliği artan ön kabullerin, “Jack, yalnızca kelimeleri kâğıda püskürttü” basitliğiyle ifade edebileceğimiz yargıların, aslında doğru olmadığını anlatmaya çalışan yazarlardan. Bu çerçevede 1983 yılında yayımlanan “Minor Characters: A Beat Memoir” ve 2012’de yayımlanan “The Voice is All: The Lonely Victory of Jack Kerouac” isimli iki kitabın da yazarı.

Johnson’ın yukarıda andığım kitaplarından ikincisi Ayrıntı yayınları tarafından, “Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı” adıyla dilimize kazandırıldı.

Johnson; Kerouac’ın kelimeleri kâğıda içinden geldiği gibi püskürtmediği, tüm yazdıkları üzerinde uzun uzun çalıştığı tezini ispatlamak amacıyla yazdığı eserini on bölüm halinde kaleme almış. “Franko-Amerikan Hayaletler” adını verdiği ilk bölümde yazarın aile köklerini anlatmaya başlamış ve 1951 yılında Yolda’nın orijinal rulosunun bitirildiği dönemde de sonlandırmış biyografisini. Johnson, bu tercihini şu cümlelerle gerekçelendirmiş:

“Bu kitabı, Jack’in Visions of Cody’nin giriş bölümlerini yazdığı dönemde, 1951 yılının Kasım ayında olanları anlatarak tamamlarken, O’nun hikâyesinin yalnızca bir bölümünü aktarmayı seçtim. Çöküş döneminin kasvetli detayları başka kitaplarda bulunabilir ancak bana göre önemli olan, Jack’in kendi bakış açısına uyan bir üsluba ulaşmaktaki zaferidir – onu okumaya devam edecek olmamızın sebebi de budur-. Beat Kuşağı’nın varlığı çok uzun süre devam etmemişken, Jack’in eserleri yaşamaya devam etmektedir. (Johnson; s. 18)

Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı’nı diğer Kerouac biyografilerinden ayıran temel fark, Johnson’ın diğer araştırmacılara kapalı olan Kerouac Arşivi’ne ulaşabilmesi oluşturuyor:

“2002 yılında New York Halk Kütüphanesi Berg Koleksiyonu’na emanet edilen ve özenle korunmuş olan Kerouac Arşivi, otuz yıl kadar süreyle araştırmacılara kapalı tutulduktan sonra bana bu kaynağa erişim imkânı verilmemiş olsaydı, bu kitabı yazmam mümkün olmazdı. Jack’in yayımlanmamış sayfalarından alıntı yapabilmek için tam yetki yalnızca projeleri Kerouac mirasçıları tarafından onaylanmış yazarlara verilirken, Kerouac araştırmacılığı açısından heyecan verici yeni bir dönem başlamış oldu. Ve artık Kerouac sayfaları okunabildiğine göre, Jack’in hayatı nihayet daha önce mümkün olmayan bir derinlik ve doğrulukla incelenebiliyor. (Johnson; s.18-19)

Joyce Johnson, yukarıdaki alıntıda özetlediği ayrıcalığı büyük bir başarıyla değerlendirmiş. Jack Kerouac’ın yayımlanmış mektuplarını, günlüklerini ve romanlarını yayımlanmamış olan mektuplarla, taslaklarla ve günlükleriyle paralel bir şekilde büyük bir titizlikle inceleyerek, ele aldığı dönemi adeta gün gün takip etmemize olanak sağlayan bir yapıta imza atmış.

Bu sayede de Jack Kerouac’ın ne denli titiz bir yazar olduğunu, kurmaca olsun ya da olmasın kaleme aldığı on binlerce sayfa üzerinde yıllarca çalışmış olduğunu, açmazlarını, aşklarını, arkadaşlık ilişkilerini, ailesiyle olan yaşanmışlıklarının onun gündelik yaşamına ve edebiyatçı kimliğine olan etkisini son derece akıcı bir üslupla ve detaylıca okuma fırsatına sahip olabiliyoruz.

III

Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı, Johnson’ın akademik kuruluğa düşmeden yazabildiği bir kitap olmasının yanında hemen tüm tezlerini dipnotlar aracılığıyla kaynaklarla beslediği bir yapıt olmuş.

Kitabın Türkçe baskısının bir diğer güzel tarafını da Johnson’ın kullandığı kaynakların içinde, Türkçe basımı olanlarının ayrı dipnotlar halinde, okurlara sunulmuş olması oluşturuyor. Bu sayede, 2017 itibarıyla adı geçen kitapların künye bilgilerine kolaylıkla ulaşabiliyoruz.

Keşke dipnotlarda verilen bu künye bilgileri, kitabın sonunda ayrıca “orijinal kaynakça” ve “Türkçe kaynakça” olarak sınıflandırılıp detaylı bir indeksle beraber okurlara sunulsaydı. Bu sayede beş yüzü geçen sayfa sayısıyla göz dolduran bu eserin akademi içinde daha verimli olarak kullanılması sağlanabilirdi.

Bu noktada, yukarıda saymaya çalıştığım eksiklikleri unutmamak kaydıyla, Ayrıntı Yayınları’nı kitabı bu denli özenle bastıkları için bir kez daha tebrik etmeliyiz.

Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı, yayınevinin Beyaz Kitaplar serisinin on altıncı kitabı olarak basılmış. Büyük boy olarak basılan kitabın kapağı özel bir dokuya sahip. Ayrıca punto olarak da okurun işini kolaylaştıracak yapıda. Bir okur olarak, Ayrıntı Yayınları’nın kimi kitaplarını, tercih ettikleri yazı karakteri ve punto büyüklüğü nedeniyle oldukça zorlanarak bitirebildiğimi yeri gelmişken belirtmek isterim.

IV

Joyce Johnson’ın bu güzel biyografisini Kerouac hayranları ıskalamayacaklardır. Bununla beraber Beat Kuşağı ve Jack Kerouac’la tanışmak isteyen okurlar için yeri gelmişken birkaç kitaptan daha bahsetmek faydalı olabilir:

Yukarıda sıkça bahsettiğim Yolda’nın Türkçe’de dört ayrı baskısı yapıldı. Kitap ilk olarak 1993 yılında Kıyı Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Bu baskı, 2008’de Güzin Özkan ve Ferruh Armutçuoğlu’nun çevirdiği bilgisiyle yeniden düzenlenerek Ayrıntı Yayınları tarafından tekrar yayımlandı. 2009’da ise Yolda’nın orijinal rulosu Can Kantarcı çevirisiyle yine Ayrıntı Yayınları tarafından, 2016’da ise Avi Pardo çevirisiyle Siren Yayınları tarafından yayımlandı.

Geçen zamanda farklı yayınevleri Kerouac’ın birçok kitabını daha Türkçeye kazandırdılar. Bu kitaplar arasında, Johnson’ın biyografisini tamamlar nitelikte olan, William S. Burroughs ile Jack Kerouac’ın birlikte kaleme aldıkları ve yazıldıktan 63 yıl sonra yayımlanan “Ve Hipopotamlar Tanklarında Haşlandılar” gözden kaçmaması gereken bir eser olarak sayılabilir.

Yolda’nın ana karakteri Neal Cassady’nin eşi, Carolyn Cassady tarafından kaleme alınan YOLDA-kiler ise farklı bir bakış açısından, yaşananları görmemizi sağlayan bir eser olarak sayılabilir.

Allen Ginsberg, William S. Burroughs imzalı, Yage Mektupları ise Beat Kuşağı’nın ruhunu hissetmemizi sağlayan kitaplardan bir diğeri.

Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (3 Kasım 2017)

Yorum yapın