İstanbul günahların bedeli | Leyla Daşkaya

Mart 16, 2013

İstanbul günahların bedeli | Leyla Daşkaya

Hacer Yeni, son kitabı Metres Rezidans: İstanbul’da Günah Öyküleri‘nde dokuz farklı karakterin hikâyesini anlatıyor. Kitaba adını veren “Metres Rezidans” bu öykülerden sadece biri. Her öykü kendi başına konuşulabileceği gibi, onları temelde birleştiren unsurlar ele alındığında bir bütün içinde de konuşulabilir.

Yazarın öyküler arasında kurduğu incelikli bağlantı, ortak unsurlar ve bir önceki kitabına (Bir Dilek Tut) çaktırmadan değinmiş olması bir okur olarak takip ettiğim yazarlarda hoş bulduğum özelliklerden. Yazdıklarında okuduklarının izlerini ve başucu yazarlarını açıkça görmenin, okurun karşısında yazarı çıplak bıraktığı düşünülebilir. Başka bir açıdan bakıldığında ustalara saygı olarak adlandırılabilir. Kurguyu zenginleştiren alıntıları yerinde ve zekice kullanmanın başlı başına ustalık isteyen bir çaba olduğu da göz ardı edilmemeli. Her öykünün kahramanı farklı olsa da kitabın ana karakteri tüm karakterleri gölgede bırakan ve her şekilde rol çalan İstanbul. Yazar İstanbul’u sadece bir mekân olarak kullanmakla kalmıyor, zamana direnen, öte yandan tüm değişimleri hazmetme ve dönüşme gücüne sahip canlı bir organizma olarak sunuyor. Karakterlerin hemen hemen hepsi yalnızlık ve huzur arayışı içindeler, dahası şehrin tarihi dokusuna gönülden bağlılar. Kitabın sonuna eklenmiş notlar bölümü, bilinmeme olasılığı olan kelimelere ve yapılan alıntıların hangi yazarlardan olduğuna açıklık getiriyor.

Yalnız ve yabancı

“Bayan Hodbin” adlı öyküde Hande karakteri üzerinden, bireyin yalnızlık ve sevilme ihtiyacının giderilemeyişini, değişen algılarımızın zamanla kelimelerin anlamını da değiştirdiğini görürüz. Bir kadının mutlu olmak için birey olmasının yetmediği, umutsuzca benzerini arayıp bir bütün olma isteği, yarım kalmışlık olarak karşımıza çıkar. Karşılık bulamadığı bir aşk içinde Hande, modern zamanın eğitimli bir kadını olmasına rağmen günlük hayatının akışını bir falcının dediklerine göre anlamlandırmaktadır. Hande, tercih edilmemişliğinin faturasını tüketim dünyasının markalarına ödeyerek çıkarır. Markaları orta ve üst sınıf mensubu kadınların modern sunakları olarak gösteren yazar, bireyin huzur arayışını bu tüketim dünyasında kaybolmuş ve beyhude bulur. “Hoca Anne” adlı öyküde ise karakter tüm bu tüketim çılgınlıklarından arınmış, korunaklı evinde tefekkür ve tevekkül içinde çile doldurmaktadır. Hoca Anne, başlangıçta diğer karakterlerden çok farklı ve huzura erişmiş görünse de yazar okuru ters köşeye yatırarak hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını ve herkesin kendine göre taştan ağır bir günahla yaşadığını bize gösterir. “Nergis Keki Tarifi” adlı öyküde Nergis karakteri kendi gerçekliğinden sıyrılarak, her gün Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi’ne giderek dünyaya korku salan kudretli adamların kalplerini titreten kadınlara öykünmüştür. Aylarca kendi içinde biriken ve sonunda durmak bilmeden akan kanıyla pişirdiği kekle amacına ulaşır. Bu anlatıda kadının kendi doğasında var olan güçleri ve asırlara dayanan ortak hafızanın izlerini görürüz. İstanbullu ve boğazda yetişmiş olmak Saadet Hanım’a yetmemiş, kendisine aileden aktarılmış zenginlik ve iyi bir evlilik, bu kadını da mutlu etmemiş, huzur arayışını boğazın sularında sessizce verilen bir nefesle bulmuştur. Arka fonda ise A. Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı ve musiki vardır. Kitaba adını veren “Metres Rezidans”ta ise yazar, şehrin tarihi dokusunu bozan, fakat insanlara sorumluluktan uzak, yeni bir yaşam biçimi sunan çok katlı binalarda yaşananları yumuşatmadan verir. Öykünün kahramanı Leyla kendine yabancılaşmış, yaşadıklarına anlam aramaktan vazgeçmiştir. Hedeflediği adamı elde etmiş, dahası bu yolda gerekli bedeli de ödemiştir. Dolayısıyla içinde yüzdüğü kremanın tadını çıkarmaktadır. Bir kadın köklerinden ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, onu merkeze çağıran tahammül edilemez bir ses mutlaka onu geri çağırır. Bunlar kitaptaki öykülerden sadece birkaçı.

Bir insanın kendi sesinden daha berbat ne olabilir? Başlı başına bir yanılgıdır kendi sesimiz. Bize göre çok başka bir tondadır, dünyanın geri kalanına göre çok daha başka. Kendi konuşma sesinizi kaydedip dinlediniz mi hiç? Hayatta kendinizin bile bir yabancıdan başka bir şey olmadığınızı bizzat sesiniz tane tane anlatır size.” (s. 56)

Hacer Yeni, bireylerin zamana inat içine düştükleri açmazları ve huzur arayışlarını anlaşılır, akıcı bir dille anlatıyor. Öykülerde kullanılan ortak kelimeler okuru parçalardan öte bütünü anlamaya itiyor. Elma şekeri, öyküler arasında bağlantı unsuru olmasının yanı sıra günaha çağrıyı simgeliyor. Son öyküde karakterin erkek olması, geleneksel ramazan atmosferinde modern giyimli bir adamın, gölge oyununda perdeye yansıttıkları daha çok düşündüren nitelikte. Boğazın tuzlu suları şifa sağlarken, lodos şehrin sakinlerinin dengesini alt üst ediyor. Bu sakinlerden birisi de dişi bir kedi ve onun öyküsü. İstanbul yine en güzel haliyle öykülerde.

Leyla Daşkaya – edebiyathaber.net (16 Mart 2013)

Yorum yapın