İnsan olmak, insan kalmak | Şule Tüzül

Aralık 5, 2018

İnsan olmak, insan kalmak | Şule Tüzül

Birbirimize artık dokunacak kadar değil, cep telefonlarımız kadar yakınız! Hava nasıl olacak diye gökyüzüne, rüzgâra, bulutlara değil, telefonlarımıza bakıyoruz. Ne ilişkilerimiz ne de işlerimiz için bir araya gelmemize gerek var. Ekranlar üzerinden her şeyi yapabiliyoruz. Buluşmalarımızı günler öncesinden planlamamıza da hiç gerek yok. Buluşma günlerinin heyecanı mı? Ya kısacık ya da yok. Zaten tüm buluşmalar oldukça kalabalık, yanımızda telefonlarımız, onlarca yüzlerce kişi ile birlikteyiz her buluşmada. İletişimde olduğumuz insan sayısı sürekli artarken, iletişimimizin kalitesi ne kadar artıyor acaba? Her geçen gün neden daha öfkeli, daha tahammülsüzüz? Şiddet ekranlardan, gazete haberlerinden nasıl oldu da birbirimizi anlamak için kullandığımız sözcükleri ele geçirdi, bakışlarımızın ardına sindi?

Kendinizle en son ne zaman buluştunuz? Ne zaman konuştunuz? Sevdiklerinizle? Sahip olduklarımızın nicel ve nitel artışı hayatlarımızı ne kadar kolay hale getirdi?

İnsan, çelişkileri, zayıflıkları ve zaafları, kaygı ve üzüntüsü ile bütün bir varlık. Varlığını oluşturanların dengesi belirliyor yaşamını. Engin Geçtan’ın ilk kez 1983 yılında yayımlanan kitabı İnsan Olmak işte bu dengeye dair temel bilgileri herkesin anlayabileceği bir dilde anlatıyor. Yaşadığımız coğrafyanın sosyal ve kültürel özelliklerini de içine alan açıklamaları ile herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitap.

Geçtan, kitabında “insanın kendi içinde ürettiği kargaşa dış dünyadaki gerçek tehlikelerden çok daha ürkütücü” gerçeğinden yola çakarak insanın kendine ve çevresine dair bilinmeyenleri açıklamayı amaçlamış. Kaygı ve üzüntülerimizin, kendimize dert ettiğimiz sorunların temel nedeni bu bilinmeyenler ve anlayamadıklarımız.

Bugün yaşamımızı belirleyen etmenler, insanlık tarihinin çok eski zamanlardan bugüne getirdiği bazı süreçleri de içeriyor. Kitabın ilk bölümü Birey ve Toplum, bu süreçleri ve sonuçlarını anlatıyor. İnsan aslında politik bir varlık değil. Savaşların ortaya çıkması ile toplumlar politik bir düzen oluşturuyor. Savaşlar ise sahip olma dürtüsü ile başlıyor, samimiyetsizlik uygarlık ile gelişiyor. Dünyanın sınırlı kaynaklarının varlığı doğa yasaları ile belirlenirken, ekonomi kuralları insanlar tarafından belirleniyor. Maalesef iki alan arasındaki çelişkiler, doğanın aleyhine işliyor. Zaman içinde insan daha iyi bir yaşam için, doğayı teknolojiye kurban ediyor. Bu savaşın kazananının kim olacağını zaman gösterecek.

Kitabın en çarpıcı bölümü Ana-Baba ve Çocuk. Bugün her birimizin farkında olduğumuz ya da olmadığımız bireysel ve toplumsal travmalarımızın neden ve sonuçları, sorunların çözümüne yönelik temel çıkış yolları Geçtan’ın sade olduğu kadar kapsamlı açıklamaları ile öyle güzel anlatılmış ki. Bu bölümde öncelikle daha anne karnında belirlenen güven duygusu, bu duygunun nasıl zedelenebileceği ve bu durumun yetişkinlik dönemine yansımaları anlatılıyor. Kurban ya da mağdur psikolojisi ile yaşamı sürdürmek yerine güzel ve kaliteli bir yaşama kucak açmanın temel incelikleri bu bölümde olduğu kadar kitabın tamamında anlatılmaya çalışılıyor.

İnsanlardan Korkmak isimli bölüm, ilişkilerimizde yaşadığımız sorunlara ışık tutuyor. İnsanları sevmenin, başkaları ile keyifli vakit geçirebilmenin önemi üzerinde duruluyor. Sağlıklı ilişkiler kurabilmek için öncelikle karşımızdaki kişiyi her yönü ile kabul edebilmenin yanı sıra kendimizin de dürüst ve açık bir biçimde yaşayabilme yürekliliğini göstermemizin önemine dikkat çekiliyor. Aslında kitap boyunca ilişkilerimizi nasıl yönetebileceğimizi gösteriyor Geçtan. Hem insanlarla bir arada olabilmenin hem de kendine yetebilmenin dengesini kurmak, öfkemizi yönetebilmek, kendimize verdiğimiz değer ölçüsünde başkalarına değer verebileceğimizi anlamak, gerçeklerimizle yüzleşebilmek bu kapsamda anlatılan konular.

Kitabın önemli bölümlerinden biri de Kaygı. Geçtan burada kaygı kavramını olumsuz yönleri ile ele almak yerine, herkeste az ya da çok görülebilecek bu duygunun üstesinden gelmenin yollarını anlatıyor. Herhangi bir konuda ne kadar başarılı olursak olalım, duygusal olarak olgunlaşmamak, gerçeklerimizle yüzleşememek, günlük yaşamın sorumluluklarını üstlenmemek ya da benliğimize uzak ve yabancı kalmak, kaygının kaçınılmaz biçimde bizim bir parçamız olarak varlığını sürdürmesine neden oluyor. “Yaşantıya dönüşmemiş bilgi gerçek bilgi değildir.” diyor Geçtan. Kendi varoluş sorumluluğunu üstlenmek kaygı ve daha birçok sorunun temel çözüm yollarından biri. “İyi yaşama sorumluluğu” da bu kapsama giriyor.

Kitabın son bölümü insanın yapıcı ve yıkıcı yönlerinin nasıl ve neden ortaya çıktığı, nasıl yönetilebileceği üzerinde dururken Freud, Alfred Adler, Carl Gustav Jung ve Erich Fromm’un görüşleri doğrultusunda Geçtan kendi tez ve düşüncelerini yine son derece anlaşılır ve sade bir dille paylaşmış. İnsana ve dünyanın gidişatına dair karamsarlığımızı hafifleten düşünceleri umudu güçlendiriyor. İnsan Olmak, ilaç niyetine her zaman yanı başımızda bulundurmamız gereken kitaplardan.

Geçtan’ın kitabını en iyi özetleyen cümlelerinden biri şöyle: “Dünyada iki tür insan vardır: yaşayanlar ve yaşayanları seyredip eleştirenler. Seyretmek ölümü, katılmak ise yaşamı simgeler.”

İnsan Olmak, insanı yaşama katılmaya davet ediyor.

Şule Tüzül – edebiyathaber.net (5 Aralık 2018)

Yorum yapın