İkinci bir İskenderiye olmasın

Mart 26, 2013

İkinci bir İskenderiye olmasın

1948 Mayıs’ında, Kudüs çatışmalara gömüldüğünde Filistinli tarihçi, politikacı ve avukat Ömer Saleh Al-Barghouti ülkeden kaçarken, yüzlerce kitabıyla birlikte günlüklerini de geride bırakmıştı. Onları bir daha göremeyecekti.

Kendisi bilmese de çarpışmalar devam ederken İsrailli askerler ve kütüphaneciler, Filistinlilerin terk ettikleri evlerdeki kitapları topluyorlardı. Barghouti’nin bıraktığı kitaplar da buna dâhildi. İsrail Hükümeti yaptığı açıklamada kitapların bir gün sahiplerine iade edilmek amacıyla toplandığını dile getirse de Filistinliler için bu düpedüz hırsızlıktı.

Barghouti’nin torunu Rasha, dedesinin kitaplarından bahsedişini dün gibi hatırlıyor. Genç kadın, A.F.P’ye verdiği demeçte şöyle diyor: “Dedem, Jaffa Sokağı’nda bürosu olan bir avukattı. Sürekli yazardı. Günlüklerinde Filistin’i, Filistinli aileleri, Ürdün Hükümeti’ni ve kabile kanunlarını anlatırdı.” Barghouti, Mısır’da sürgünde geçen iki yılın ardından Ramallah’a yerleşip İsrail’den kitaplarını getirtmeye çalışmış. “Mobilyalarınızı kaybettiğinizde yenilerini alabilirsiniz ama kitaplar öyle değildir. Dedem onlardan bahsederken, âşık olduğu bir kadını kaybetmiş gibi konuşurdu,” diyor Rasha. Elbette kitapları geri alamamışlar. Barghouti ailesi yıllarca uğraşmasına karşın kitapların yerini dahi tespit edememiş. Derken, 2012’de kitapların İsrail Ulusal Kütüphanesi’nin bodrumunda tutulduğu ortaya çıkmış. Otuz bin kitaptan oluşan ve “terk edilmiş mal” olarak etiketlenen bu koleksiyona, sadece özel izinle ulaşılabiliyormuş.

Bunu ortaya çıkaransa, doktora araştırmasını yaparken tesadüfen kitaplara ulaşan, Gish Amit adlı İsrailli bir akademisyen. Amit, A.F.P’ye yaptığı açıklamada şunları söylüyor: “Sadece kitapları kataloglama işlemi bile 10-15 yıl sürmüş. İsrailli askerler, buldukları bütün kitapları toplamışlar.”

Suriye’den getirilmiş mobilyalarla evini donatan yaşlı bir İsrailli Uri Palit, Arapça ve Türkçe öğrendikten sonra, 1963 yılında kataloglama işini üstlenmiş. Palit, “En büyük hayalim, akademik eğitimimi tamamladığımda, İsrail’le Arap ülkeleri arasında barış ilan edilmesi ve dış işlerinde görev almaktı,” diyor. “Ama hayallerim gerçekleşmedi.” O da bunun yerine, ulusal kütüphanenin Orta Doğu’ya ayrılan bölümün sorumluluğunu üstlenmiş. Palit, “Kitapların kapağına kurşun kalemle sahibinin adını yazardık. Çünkü barış ilan edildiğinde hepsini geri vermek istiyorduk,” diyor ve ekliyor, “Kitapların varlığı sır değildi. Herkes biliyordu.”

Şimdilerde konuyla ilgili bir kitap yazan Amit’e göre, İsrailli yetkililer, kitapları sahiplerine vermekten yana değilmiş. Ona kitapları gösteren kütüphane müdürü kendilerinin kitaplara Filistinlilerden daha iyi bakacaklarını düşündüğünü ima etmekten çekinmemiş. Amit ayrıca, kitapların iade edilmesi için niye hiçbir çaba gösterilmediği sorusunun da altını çiziyor: “En kötüsü, kütüphanenin Filistinlilere yapılan haksızlığı kabul etmemesi. Bugün bile kütüphaneciler, kitapları kurtardıklarını söyleyip duruyorlar. Filistinlilerin aynı fikirde olduğunu sanmıyorum.”

Üstelik politikacı Cemal Zahalka’nın, Khalil Sakakini’nin kitaplarının iadesiyle ilgili talepleri de reddedilmiş. “Zahalka’dan, Sakakini’nin kitaplarının tam listesini vermesini istediler,” diyor Amit. “Ne yazık ki böyle bir listeye ulaşmak imkânsızdı ve onlar da bunu gayet iyi biliyorlardı.”

Kaynak: Global Post

Özetleyerek çeviren: Zeynep Heyzen Ateş – edebiyathaber.net (26 Mart 2013)

Yorum yapın