Hayatın En Yakın Benzeri’ne derkenarlar | Çağatay Uslu

Ocak 10, 2020

Hayatın En Yakın Benzeri’ne derkenarlar | Çağatay Uslu

James Wood “Hayatın En Yakın Benzeri” isimli deneme kitabında Tanrı-yazar eşleştirmesi, kurmacanın “saçma”ya panzehiri, romanın hayatın akışına ya da ölüm gerçeğine bir başkaldırı olması ya da kurmaca düzlemin sınırsız özgürlükler alanı olarak algılanması vb. düşünceleri mistik, popüler bir söylem tonunda sunuyor okura.

II

Okurun empatik gizilgücü yani bir tür mimetik katarsisi 19. yüzyıl romanının realist düzlemde tükettiği bir olgu değil mi? Okur hem anlatılan karakterdir hem de karakterin mahrem alnının gözlemcisi. Bir tür mimesisten çıkan katarsis yani.

III

Yazar-Tanrı, Kurmaca-Kutsal metin özdeşliği de inanç kavramından doğar. İnanç gerçekliğe dairdir. Okurdan kabaca bir sözleşmeye imza atması istenir ama okur inanıp inanmamakta “özgür”dür de. Burada anlatıcının tavrı da devreye girmiyor mu? Bu inancı sakatlayan anlatıcıların örnekleri de mevcut aslında ya da Wood gibi “basitçe” düşünürsek kurmaca zaten sahici bir yalan değil mi?

Aslında bu tür bir anlaşma ya da yaşanmışlık durumu okur için cezbedicidir de sonuçta insan ölümlüdür ve bu roman içinde bir süre unutulur, romana özgü hayat pratiği içinde kahramanın sonsuza kadar yaşaması istenecektir hatta okur bu kadar istekli olduğu durumda karakteri hatırında tutarak yaşatacaktır da. Karakterini öldüren yazar için en karakteristik örnek de Unamuno’nun “Sis” romanıdır, Wood bu kitabı anmasa da bilmediğini düşünemiyorum. Bir tür özerklik tartışması da yapar orada Unamuno.

IV

Hayatın şekilde sembolik ve tanrısalcı sıkıştırması Rönesans öncesi resminde de mevcuttu. Doğanın “poz”lardan oluştuğu aşkın biçimlerin varlığı, varlıkların sürekli akış halinde olması kısaca Aristoteles’in formlar öğretisi. Bu Rönesans’ta yıkılıyor, ortaya ayrıcalıklı anların yerine kesitler çıkıyor, herhangi bir andan aldıkları bir kesit. Dış mekâna açılma, klasik perspektif anlayışının ortaya çıkması tanrısalcı sıkıştırmayı da aşacaktır.

V

Kanımca kitabın en dikkat çeken kısmı detaylarla ilgili olan bölümdü. “Kurmaca Nasıl İşler?” kitabında hayatla kurmaca arasındaki çizgiyi de detay kavramıyla çiziyordu. Hayatın akışında ayrıntılar görünmezdir ama edebiyat detaya odaklanmayı öğretir biçiminde özetlenebilecek bir bölümdü.

VI

Van Gogh’un Yıldızlı Gece’si yıldızlı bir gecenin basitçe mavi-siyahın üzerine beyaz noktalar koymanın yetersiz olduğu düşüncesinde ortaya çıkmıştı. Buradan yola çıkarak kaldığı hastanenin olduğu köyün ayrıntılarını bir araya getirerek ve handiyse rüzgârın yerdeymişçesine nüfuz ettiği bir gökyüzüyle aşmıştı ifade problemini.

Edebiyat içinden bakarsak Vüs’at O. Bener’in öyküleri geliyor hemen akla, keskinleştirdiği ayrıntılarla yarattığı demir leblebi dili hayat-edebiyat diyalektiğinin en belirgin örnekleridir. Bütün ayrıntılarını o saçma, uyumsuz, olumsuz durumları yeniden onaylatmak için sunar.

VII

Wood da detay kavramını öykü içinden tartışır. Hem de Çehov üzerinden. Çehov söz konusu olduğunda aynı resimdeki perspektif kavramında olduğu gibi işin içine kesit kavramı girer. Öykünün bitimliliği ya da sürerliliği de burada ortaya çıkar. Çehov hayattan bir parça koparır ve o parçayı sahici kılmak için yakaladığı ayrıntıları parlatır. Anlattığı anı herhangi bir an olmaktan bu şekilde kurtarır.

VIII

Detay öykünün kurucu unsuru olduğu gibi tehlikelidir de tören havasında bir sunum ister öykü. Kurulan, hazırlanan, parlayan epifanik anlar vardır. Detaylar da ona göre sunulur ancak saman alevi gibi parlayıp kalan ayrıntılar da hantallaştırır metni. Boşluğa açılan kapılar gibi bakışın yetersiz ya da gereksiz olduğu durumlar ortaya çıkarır.

Sonuç

“Hayatın En Yakın Benzeri”,  tanrı-yazar üzerinden kurgulanmış, kişisel ve güncel örneklerle desteklenmiş genel olanın çeşitlemesi olarak okunabilecek bir kitap. “Kurmaca Nasıl İşler?”in kuramsal ağırlığı yok bu kitabın üzerinde. Edebiyat pratiği ve hayat ilgisi üzerine hayatın ölümsüzleştiği yargısını üreten mistik bir bakış.

Çağatay Uslu – edebiyathaber.net (10 Ocak 2020)

Yorum yapın