“Halil Sezai’nin asi, serseri havası bize uyuyor”

Mayıs 12, 2012

“Halil Sezai’nin asi, serseri havası bize uyuyor”

Aylık mizah dergisi “64” genç yazar ve çizerleriyle geçtiğimiz ay yayın hayatına başladı.  Dergiyi belli kalıplar içerisinde olmayan, deneysel bir dergi olarak tanımlıyorlar. Bu ay dergi kadrosuna katılan Halil Sezai içinde “Aylık dergi underground’dır; asi, serseri havası vardır. Halil Sezai de uyuyor o havaya, “Pop Star” havasında değil” diyorlar.

Dergi basın bülteninde, “Türk mizah dünyasında unutulmaya yüz tutmuş, aylık mizah dergisi eksikliğini kapatmak üzere” yola çıktıklarını açıkladı.

Yazar-çizer kadrosu da bir hayli kalabalık, yaklaşık 30 kişilik bir kadro hazırlıyor dergiyi. Birbirlerini Leman, Penguen, Uykusuz dergilerinin amatör günlerinde tanımışlar. “Artık zamanı geldi” diyerek aylık mizah dergisiyle yola çıkmışlar. Usta çizerlerden de destek alıyorlar. İkinci sayının kapağını Uykusuz dergisinden Emrah Ablak çizmiş, önümüzdeki sayılarda Bahadır Baruter, Bülent Üstün gibi isimler de dergide çizecek.

Dergi kadrosuna bu ay sürpriz bir isim daha katıldı. “İncir Reçeli” filminin ardından çıkardığı albümle hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip olan Halil Sezai de bundan böyle mizah yazılarıyla “64”te olacak.

Derginin genç kadrosundan Ömer Göksel, Sinan Taşçı, Kubilay Odabaş ve Serkan Demirel, “Konuşma Balonu”na “64”ü anlattılar…

Kalabalık bir kadronuz var. Nasıl bir araya geldiniz? Dergi fikri nasıl doğdu?

Kubilay Odabaş: Yıllardır Penguen, Uykusuz hatta Leman’ın amatör günlerine gidiyorduk, oralarda tanıştık. Herhalde 5-6 yıllık bir mazimiz vardır.

Ömer Göksel: Amatör günlerinden çıktıktan sonra beraber vakit geçirmeye başladık. Sürekli bir aradaydık. Daha iyi işler nasıl yapabiliriz, beraber çizim yapabileceğimiz bir yer nasıl olabilir diyorduk. Editörümüz Sinem'le tanıştık. Bize ofisini açtı. Ofiste çalışırken baktık ortaya güzel işler çıkıyor, toplu halde dergi oluşumuna gidebilir dedik ve “64” çıktı ortaya. Tabii bu 8 aylık bir süreç…

Neden aylık dergi?

Ömer Göksel: Şu anda piyasada aylık dergi boşluğu var ve haftalık dergide kendimizi gösterebileceğimizi düşünmüyorduk. Çünkü haftalık üretim sürecinde çok seri bir şekilde, çok çözümlenmiş işler ortaya koymak gerekiyor. Bunun için de artık markalaşmış isimler var ve onlar bu işi zaten yapıyorlar. Şu anda yeni çizerlerin yetişeceği bir mizah dergisi yok. Biz de mizah dünyasına yeni insanlar katabilir miyiz, hatta biz de dahil girebilir miyiz diye aylık yaptık.

Sinan Taşçı: Aylık dergi açlığı da vardı piyasada… Bu bir iki senelik bir şey de değil, şu anda aylık mizah dergileri var ama enerji önemli. Mizah dergilerinde bu ayrışmalar, bölünmeler de enerji patlamasından dolayı oluyor. Aylık eksiğini de doldurabiliriz dedik. Yaptığımız işlerde çizgi roman ağırlıklı olduğu için aylık daha mantıklı.

İnternet sitenizde de “Uzun soluklu bir yayın olmayı hedefliyoruz” diyorsunuz. Aylık dergilere bakınca 1996'da çıkan Lemanyak halâ yaşıyor ama ardından çıkan Lombak, Kemik, Atom, O-Haa, Koala, Harakiri kapandı. Aylık bir dergi çıkarmak riskli değil mi?

Ömer Göksel: Ona bakarsak birçok haftalık dergi de battı. Haftalık dergiye çizenler bir de aylık yapalım dediler, yeni isimler yoktu. Yıllarca okuyucu olarak gördüğüm haftalık dergilerdeki işleri daha güzeldi aylık da bize daha farklı bir şey sunmadılar. O yüzden kapanmış olabilir.

Sinan Taşçı: Aylık yapabilen adamların haftalığa geçmeleri de var. Aylık yapabiliyor ama haftalığa geçtiğinde olmuyor. “Kötü Kedi Şerafettin”i haftalık bir buçuk sayfa görünce sarmadı.

Yine sitenizde “siyaset veya gündem konularından beslenmeden, mizaha farklı açıdan bakacağız”  diyorsunuz. Neden siyaset, gündem yok?

Sinan Taşçı: Aylık dergi siyaset ve gündem konularını kaldırmıyor. Türkiye’nin çok hızlı geçen bir gündemi var. Onu aylığa taşımak zor oluyor. Üç hafta öncesinde olan çok önemli bir olayı anlatsanız bile o artık etkisini kaybediyor. Haftalık dergide zaten anlatılıyor, tüketiliyor. Aylık dergilerde siyaset şu ana kadar hiç yapılmadı. Harakiri'de vardı ama bizi de profesyonel okuyucu olarak hiç etkilemedi. Seçim dönemiydi ama yine de etkili değildi.

Ömer Göksel: Gündem sürekli değişiyor, eskimiş oluyor.

Kırmızı çizgileriniz var mı? Cinsellik, müstehcenlik gibi konularda…

Ömer Göksel: Bizden kaynaklı olan bir şey değil. Şu anda ciddi bir sansür var. Bundan da etkilenmek istemiyoruz. Biz küçükken kırmızı noktalı kanallar vardı, sansürsüz filmler izliyorduk. Geçenlerde bir film izledim, nasıl yayınlayacaklar diye merak ettim; bildiğim bir filmdi. Bayağı açık sahneleri vardı. Kısa film yapmışlar, değişik olmuş.

Sinan Taşçı: Harakiri “evlilik dışı ilişkiyi özendirmek” gibi çok absürd bir ceza aldı. Biz de bilmiyoruz neden oluyor bunlar. “Kötü kedi Şerafettin”in birinci cildinin kapağında seksapel bir çizim vardı. Şimdi böyle bir kapak çıkmaz artık. Eskiden “Fırt”ta “Yavrunuzun Köşesi”nde çıplak kadın fotoğrafı koymuşlar ve kapanmamış o dergiler. Arada biz de gaza geliyoruz ama sonra renklendirirken göğüs uçlarını silelim, üzerini çizelim oluyoruz. Otosansür yapıyoruz.

Serkan Demirel: Bu işle ilgilenen insanlar zaten bir otosansür yaratmak zorunda kalmışlar; tepkilerden dolayı. Biz de onu çok şekil vermeden kullanıyoruz ki ayakta kalabilelim.

İkinci sayıda 4 sayfalık “Az Dergi” adıyla dergi içinde bir dergi var. “Lombak”ın içinden çıkan “Kemik” gibi. Siz de şimdiden ikinci bir dergi fikri mi var yoksa farklı bir sayfa mı olsun istediniz?

Ömer Göksel: Onu zaman gösterecek. Biz derginin içerisinde fanzin tarzında bir şey olsun istedik. Öyle bir deneme yaptık. Sonuçta “64” belli kalıplar içerisinde çıkmış bir dergi değil. Deneysel, “enerjiyi daha verimli nasıl kullanabiliriz, neler deneriz, neler olur, okuyucunun tepkisi nasıl olur” diye “64”ü kurduk. Bir de internette çok hızlı bir tüketim var. Onun yanından basılı bir dergiyi okutabilmek için çok farklı seçenekler sunmak zorunda kalıyorsunuz. O yüzden de deneysel çalışıyoruz aslında.

Sinan Taşçı: Lombak'ta da öyle düşünmüşler galiba, “sayfalar yetmiyor, sıkıştıralım bakalım nasıl bir tepki olacak” diye. Bizde de bir sürü iş var, dergiye koyulması isteniyor ama koyulmuyor.

 
Dergide sabahlayan çizerler “Sinem (editör) sabahları 8’de uyandırıyor ve camları açıp bizi üşütüyor “ diye şikayet ettiler. Sadece şikayetle de kalmayıp Sinem Aşkın’ı pencereden atmaya kalktılar.

Derginin adı neden “64”?

Kubilay Odabaş: 200 tane komik isim bulduk sonra da ne kadar komik olabilir ki diye düşündük.

Sinan Taşçı: Facebook'ta, internet sitemizde “64sayfa.com” diye yazıyor, kimse de sayfaları 1,2,3 diye saymadı galiba. Klişedir aylık dergiler 64 sayfa çıkar. 1900'lerden beri bir sürü dergi çıktı. Sözlükleri karıştırıp baksak isim ne kadar ilginç olabilir ki… “Mahmut” koysan ne olacak? Leman kondu ama… “Aaa ne kadar ilginç isim biz bunu alalım” diyecekleri bir isim zor bulunur. 64 sayfa dergi alın, tek sebebi bu.

Ömer Göksel: 64 sayfayı saymak saçma, bir de sayfanın altında sayfa numarası yok.

İkinci sayıda sürpriz bir isim var Halil Sezai de yazıyor. Onunla buluşmanız nasıl oldu. Sadece bu sayıda mı yer aldı yoksa sürekli yazacak mı?

 

Ömer Göksel: Kamuran Sümer’in çok eski bir dostu. Onun sayesinde buluştuk. “Halil Sezai de olsun” diye bizim bir çabamız olmadı. Bir anda Kamuran geldi; “Halil de yazacak” dedi, “tamam” dedik. Tiyatro oyunculuğu da yapmış. Türkler de trajedi seviyor ya biz de “İncir Reçeli” ile parlaması belki ondan.

Serkan Demirel: Kamuran çok eğlenceli birisi olduğunu söyledi.

“İncir Reçeli”ndeki oyunculuğu ve şarkıları da bilindiği için bir mizah dergisinde görünce gerçekten “o mu” diye soranlar olmuştur?

Sinan Taşçı: Bir kıllanma olayı var. “Bu Halil Sezai değil galiba” diye…

Serkan Demirel: Biraz bizim marjinal tarafımıza da uydu.

Sinan Taşçı: Dönem olarak da tam “Pop Star” havasında değil. Aylık dergi de biraz underground’dır; asi, serseri havası vardır. Halil Sezai de uyuyor o havaya; yazısı da güzel, çok komikti. Devam edecek yazılarına, zaten ilk yazısında da yazdı “gelecek sayı gelse de kim olduğumuzu göstersek” diye…

Sizin karikatür maceranız nasıl başladı?

Sinan Taşçı: Kadronun neredeyse tamamı uzun süre amatörlük yaşadık. Aramızda 10 senedir mizahla uğraşanlar var ki ben 11 yaşımdan beri ilgileniyorum. Benim kafamda asıl kıvılcımı yaratan aylık dergiydi. Haftalık dergileri okuyordum, olaya çok vakıf değildim ama aylık dergi bambaşka bir hava verdi. “Lemanyak”da kendilerini anlatıyorlardı. “Lemanyak Şehitleri”ne hasta oldum. Leman o yaşlarda bizi zorluyordu. Penguen çıkınca Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu tarzı, ondan önce Lombak çıkmaya başlamıştı, tam bizim jenerasyonu anlatan kafa oluştu. Penguen'e iki ayda bir gidip 2-3 karikatür falan götürüyordum. Haliyle almazlar, orda yatıp kalkan adamlar olmak lazım dergiye girmek için… Yavaş yavaş 20 yaşını geçince işi kavradım ve dergi yapalım dedim. 7 senedir Siyaset Bilimi okuyorum. Okula gitmiyoruz, aramızda hatta okulu bırakanlar var.

Serkan Demirel: Sinan'la liseden arkadaşız, başımın etini yiyordu karikatürle ilgili. Dergiyle birlikte yazar mısın? dedi. Yazar mısın? da demedi “yazı yaz” dedi. Sonra bu ekiple tanıştım. Birbirlerini tanıdıkları kadar uzun süre tanımıyorum. İlk burada yazmaya başladım. Ben de Sinema-TV okuyorum.

Kubilay Odabaş: Fotoğraf ve video okuyorum daha doğrusu kayıtlıyım 4 yıldır ama gitmiyorum. Okul en son Davutpaşa'ya taşınmıştı. Hala orada mı bilmiyorum. Ben de lisede okurken Penguen’e gidiyordum. Oraya gitmeye başladıktan 3-4 yıl sonra işlerim yayımlanmaya başladı.

Ömer Göksel: Eskişehir'deydim, karikatürist olmak istiyordum. Üniversite tercihlerimin hepsi İstanbul'du, geldim fizik okudum, 2 sene karikatürle de hiç ilgilenmedim. Sonra bir arkadaşım beni zorla “Uykusuz”a götürdü. Orada karikatürüm yayımlandı. Üniversite bitti, yüksek lisansa başladım dergiyi kurunca yüksek lisans da yarım kaldı.

Dergiyi hazırlarken yaşadığınız ilginç hikayeler var mı?

Serkan Demirel: Şezlonglarda yattık.

Ömer Göksel: Bir gece sabahlamamızda elektrik kesildi. 8 saat oturup birbirimize bakmıştık. Çünkü, Sanayi Mahallesi’nde arada sırada elektrikte tasarrufa gidiliyor… Bu HES’leri yapmıyorlar, yapsalar; kesseler, biçseler olmayacak o yüzden tasarrufa gidiyorlar…

Sinan Taşçı: En komiği o Sanayi Mahallesi’nde elektrik kesiliyor…

Kubilay Odabaş: Annemi çok özledim. Kız arkadaşım terk etti.

Ömer Göksel: Dergi yüzünden terk etmemiştir herhalde.

Kubilay Odabaş: Dergi olunca artar diye düşündük ama…

Mizah dergilerinin hepsi Beyoğlu'nda siz Maslak'ta Sanayi'nin içindesiniz. Burada olmak nasıl?

Ömer Göksel: Yemekleri güzel.

Kubilay Odabaş: Burada iş öğreniyoruz. Altın bilezik yani… Esnafla iç içeyiz…

Söyleşiyi gerçekleştiren: Göksel Durutuna – ntvmsnbc (12 Mayıs 2012)

Yorum yapın