Hafize Çınar Güner’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Ağustos 29, 2018

Hafize Çınar Güner’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu

  1. Neden çocuklar için yazıyorsunuz?

Yirmi yıldır çocuklarla çalışıyorum. Yaratıcı drama-tiyatro öğretmeni olarak çalışmalarımda kullanmak üzere tiyatro metinleri, masallar, öyküler, oyunlar yazdım, yazmaya da devam ediyorum. Çocuklarla üretiyor ve bu üretimi çocuklarla paylaşıyorum. Çocuk dünyasının içinde olmak, onların anadili olan oyundan, masaldan konuşmak beni besleyen unsurların başında geliyor. İlk çocuk kitabım  “Arkadaşlık Puding Gibidir” ilkokul çocuklarıyla yaptığım bir çalışma sonucu ortaya çıktı. Bir tilki kuklasıyla başladığım drama çalışması üç kitaplık “İyi ki Varsın Tilki Toni” serisine dönüştü. Geçen sene konuk olduğum bir radyo programında, bir kitabımın sayfalarını çeviren programcı arkadaşım, “Ne güzel bir dünya var bu kitapta!” demişti. Evet, daha güzel bir dünyanın özlemiyle yazıyorum. Hayata dair düşlerimiz, tutkularımız ve itirazlarımız var. Çocuk masumiyetinin kötülüklerin üstesinden gelmesini istiyoruz. Ayrıca her yazar biraz bencilidir ve önce kendini ifade etmek için yazar. Yazmak bir tutku benim için. Küçükken de günlük tuttum, okul gazetesine yazılar hazırladım, şiir yazdım. Zaten ben yazacağım diye yola çıkılmaz, bir bakmışsınız yazıyorsunuz. Çünkü sizi itekleyen bir şeyler vardır, içiniz rahat etmez. Yani usta yazar Fatih Erdoğan’ın da dediği gibi, tam olarak neden yazdığımızı bilmeyiz. Ben, yazarken de okurken de, çocuk/yetişkin ayrımı gözetmiyorum. Ruhundaki iyiliği kaybetmemiş herkes için yazıyorum.

  1. Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?

Ben küçükken maalesef hem nitelik hem de nicelik olarak çok fazla çocuk kitabı yoktu. Bu söz akranlarım tarafından çokça söyleniyor, biliyorum; ama maalesef böyle. İlk olarak Ayşegül serisini hatırlıyorum. “Ayşegül Vapurda” adlı kitabın benim için özel bir yeri var. Bayram harçlıklarımla şeker, çekirdek, dönme dolap yerine kitap almak istemiştim bir yaz günü; sıcakta ablamı çok uzaktaki bir kırtasiyeye kadar yürütmüştüm. Üstümde kot tulumum, ikiye örülmüş saçım ve yüzümde kocaman bir gülümseme vardı.  Bir de gazetelerin verdiği klasikleri hatırlıyorum. Ama sanırım benim için en özeli Mark Twain‘in “Tom Sawyer’in Serüvenleri” adlı kitabıydı. Elimden düşürmezdim. Her çocuk gibi benim de bağımsız olma ihtiyacıma ve maceracı yanıma dokunurdu.

  1. Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?

Olmaz mı; hem de o kadar çok oldu ki… Geçen gün Julia Donaldson’ın arkasından, “Bize yazacak şey bırakmamış,” dedim. Şaka bir yana, liste uzun ama ben listenin en başındakilerden birini seçip Ali Arda’nın çevirisiyle bizlere ulaşan Åsa Lind’in “Kumkurdu” serisini söyleyeyim.

  1. Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?

Çocuklarla yaptığım atölyelerimde çocuk edebiyatı yapıtlarına sıkça yer veriyorum. Bir web sitesindeki “İlk Kitaplığım” adlı köşemde çocuk kitapları tanıtıyor, küçük kitapkurtları buluşmaları düzenliyorum. Bir kitabevine ebeveyn danışmanlığı veriyorum. Dört yaşındaki kitap delisi oğlumu ve elbette bir çocuk edebiyatı yazarı olarak alanı takip etmeye yönelik çabamı da katarsak, oldukça fazla çocuk kitabı okumaya çalışıyorum. O yüzden, “en son” hangisini okuduğumu söylemek zor. Ama dilerseniz bu sabah oğluma okuduğum, Dinozor Çocuk’tan taze çıkmış Pettson ve Findus serisinin son kitabı Sebze Tarlasındaki Curcuna’dan bahsedebilirim. İsveç çocuk edebiyatının dünyaca ünlü yazarı Sven Nordqvist’in yazıp resimlediği bu kitapta yaşlı Pettson ve kedisi Findus’un başı sebze tarlalarını talan edenlerle derttedir. Her seferinde emekleri boşa gitse de her ikisinin de hoşgörüsü ve çabası kalbimize dokunur. Sanırım şu sıralar ihtiyacımız olan da bu!

edebiyathaber.net (29 Ağustos 2018)

Yorum yapın