Güney Ulutaş: “Kopuklar, baskı ve zorbalığa karşı direnen bir sevgi hikâyesi…”

Mart 9, 2016

Güney Ulutaş: “Kopuklar, baskı ve zorbalığa karşı direnen bir sevgi hikâyesi…”

guney-ulutas

Söyleşi: Merve Koçak Kurt

Kopuklar, bir ilk kitap. Yazarı Güney Ulutaş, dramatik yazarlık mezunu… Bunu vurgulama sebebim, romanı okurken daha iyi anlaşılacaktır. Hacimli oluşuyla sizi korkutmasın sakın, oldukça akıcı ve rahat okunan bir roman söz konusu. Sürükleyici olaylarla zenginleştirilen bir kurgusu var çünkü. “Kopuklar”a dair merak ettiklerimizi yazarı Ulutaş’a sorduk. O da bizi içtenlikle yanıtladı. Girizgâhı kısa tutup sorularımıza geçelim:

Sizinle henüz tanışmamış okurlar içindir bu sorum: Güney Ulutaş okuru olacaksak, neden?

Sevdiğim kitaplardaki kahramanlar benim aynı zamanda en iyi arkadaşlarımdan oldular. Görünmeyen bağlarımız var. J.D Salinger deyince aklıma hemen Seymour gelir mesela… Kafamı karıştırdıklarında minnettarlık duyarım onlara, ya da bizi oyalayan haberlerin içinde asıl bilmem ve unutmamam gerekeni fısıldayıverirler. Kopuklar’ın kendi arkadaşlarıyla tanışmasını isterim, okur değil de yakın arkadaş, yol arkadaşı kazanırsa işte o zaman bu mutlu eder beni.

“B. Güney Ulutaş’ın ilk romanı Kopuklar, modern çağlara özgü, gizemli bir hikâye anlatıyor. Zucco Konstant, çocukluk yıllarını yetimhanede geçirmiş bir avukattır. Annesinin ölümü dışında, ailesi hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Yirmidokuzuncu yaşgününde, tam da her şey bitti dediği anda gelen sürpriz bir iş teklifiyle hayatının fırsatını yakalar. Fakat işin altından, annesinin otuz yıl önce yazdığı kayıp roman çıkmıştır. Peşine düştüğü Kopuklar ona aslında kim olduğunu fısıldarken, kara mezarlarla kaplı geçmişini aralamaya başlayacaktır.” denmiş tanıtım bülteninde. Romanın isminden başlayalım: Neden “Kopuklar”? “Kopuklar” kimler ve neredeler, kopmak için ne yapmak gerek?

Buna biraz kendimden bahsederek yanıt vereyim. Henüz çocukken bir akşam babamla Dersu Uzala isminde bir film izledik. İkimiz de farklı etkilendik, o daha çok doğaya kaçar oldu. Dersu Uzala gibi dağa ormana değil, denize gitti babam. Orada kendini bulmuş olmalı ki, sonrasında hayatının büyük bir bölümünü balıkçılık yaparak geçirdi. Babam bir film izledi, hem de dünyanın en iyi yönetmenlerinden birinin filmi olduğunu bilmeden. Ben filmden sonra doğaya kaçmadım, kütüphaneye yöneldim, böylesi bir hikâye nasıl yazılır, diye merak ettim. Yani o film ikimizde de farklı kopuşlara neden oldu. Kopmak, kopmuş olmak, bir sorgulama biçimi…

Kopuklar hem bireysel hem de toplumsal uyanışı simgeler ve kitap ta özünde sadece bunu anlatır.

“Kopuklar, bohem arkadaş grubunun gizlerini aydınlatmaya çalışan Sevgi Hikâyesi Koleksiyoncusu’nun ağzından anlatılmış. Şehir ve mekân isimlerinin de birer karakter olarak karşımıza çıktığı roman bir yanıyla da polise türüne yaslanıyor. Üç farklı zamanda geçen ve zengin kurgusal bir derinliğe sahip Kopuklar dünyayı değiştirmeye inanmak ile ilgili bir roman.” diye tanımlanıyor kitabınız. Böyle bir romanla okurun karşısına çıkmak, dünyayı değiştirmeye yönelik bir eylem midir? Yazmak eylemi sizin için ne/ler ifade ediyor?

Kopuklar’ın felsefi olarak benim praksisim olduğundan bahsetmiştim. Dünyayı değiştirmeye olan inancımı kaybettiğim bir an karşıma çıkan bir hikâye Kopuklar… O yüzden yazarken de sarsıcı oldu benim için, fakat diğer yandan da ciddi bir uyanış, zihinsel anlamda bir toparlanma, bir coşku verdi bana… Yazmak zaten başlı başına bir eylem, fakat dünyayı değiştirmeye inanmakla ilgili bir hikâye anlatıyorsanız bu aynı zaman da bir duruş olur… Yazı hayatımın merkezi, bunun üzerine ne söylesem, söylenmemişlerle dolu olacaktır, en azından şimdilik böyle yanıtlayabilirim.

Kopuklar_KAPAKOkur, muhtemelen merak edecektir. Roman kahramanları yabancı adlar taşıyor: Zucco, Dersu, Fleur, Ophir, Marlen… Sebebini sorsak?

Hepsinin bir anlamı ve bilmecesi var. Dikkatli ve beklentisi yüksek olan okur zaten bu şifrelemenin peşine düşecektir. Kitap, Werther isimli bir şehirde geçiyor, İstanbul kadar rüzgârlı bir şehir orası da… Belediye başkanını adı Catastrofe mesela, çoğu dilde “yıkım” demek… Neden seçtiğime gelirsek, konu ve duygu olarak kitabın geçtiği diyarları çok güzel tasvir ettikleri için diyebilirim. Ama elbette isimlerin çağrıştırdığı yerlere biraz bakmak gerekecek okurken…

“Nomen estomen/ İsim kaderdir” derler. Peki, sizin kahramanlarınıza seçtiğiniz isimlerle onların yaz(g)ılarının bir ilgisi var mı, nasıl? Her biri özenle seçilmiş gibi…

Kopuklar’da Persona dışında hiçbir şey karakter (Zucco’nun Peşindeki Deccal de dahil buna) yazgısına boğun eğmez. Sorgulamayan, değiştirmek istemeyen, direnç göstermeyen ve çözüm aramayan bir roman kahramanı değil, tam aksine değişime inanan roman kahramanlarına ihtiyacım vardı. Bilerek gittim üzerlerine. Ve bundan en çok da Zucco nasibini aldı, onu rahatsız ettim, peşine katil taktım, annesiyle arasını düzeltmeye çalıştım, inatlaştık, roman içinde tartıştık, onu kaldıramayacağı gerçeklerle yüzleştirmeye çalıştım. Çünkü en çok onun yazgısını delip geçmesini istiyordum. Çünkü -kendisinin bile farkında olmadığı şeye- en çok onun ihtiyacı vardı.

Yer, mekân, karakter, kurgu vb. tercihlerinizle “dramatik yazarlık” mezunu oluşunuzun nasıl bir ilişkisi var?

İki türlü etkileşimden bahsedebiliriz, ilki Kopuklar’daki dramatik bütünlüğü kurma aşamasında okuldaki eğitimimin faydası oldu bana. Diğeri– ki bu benim için daha önemli- dünya edebiyat akımları arasında Fırtına ve Atılım ekolüyle karşılaşmış olmam. Anlatım, dil ve üslup konusunda Kopuklar’ı yazarken etkileri altında olduğumu söyleyebilirim.

Sağlam bir olay örgüsü var romanınızda, matruşka gibi açıldıkça açılan yaşantılar eşliğinde kuruluyor, anlatıcılar yer yer değişiyor, aynı zamanda bir film izler gibi zihnimizde canlandırıyoruz “Kopuklar”ı. Ne kadarlık bir zaman diliminde yazıldı kitabınız ve nasıl bir süreçte?

Okudukça filmlerin, romanların nasıl yazıldığını merak etmeye başladım. Bu nasıl ve neden sorusu zihnimi hep meşgul etti. Sonunda bir gün, kocaman ama artık yırtılmış bir balık ağını dikerken babama “ben yazar olmaya karar verdim” dediğimi ve onun da bana “yazar olmak çok derin bir şeydir, herkes yazar olamaz” dediğini hatırlıyorum. Bu cümle kafamda onlarca sorunun kesiştiği yer oldu. Derinlik nasıl bir şeydi? Kazanılır mıydı? Doğuştan mı derin olunurdu? Sorular soruları takip etti ve ben kendimi Dramatik Yazarlık bölümünde buldum. Yazma serüveni mesleğe dönüşünce elbette bir anlam karmaşası da yaşadım, fakat Kopuklar bu karmaşayı çözen, neden yazmam gerektiğini bana yanıtlayan bir kitap oldu.

“Karakterimizin sınırlarını gözyaşlarımız belirleyemez çocuk, ne kadar kendimiz olmaya çalışsak da aslında bir yanımız başkalarınındır.” deniyor kitapta. Kitabın ana kahramanlarından biri Zucco’nun kendini ve geçmişini başkalarında arayış serüveni mi “Kopuklar”?

Arayış bir gereklilik Zucco için, boynundaki yanık izinin nasıl oluştuğunu bile bilmiyor, önceleri bunu önemsemiyor, karşısındakine göre hikâyeler kuruyor, kim isterse o olabiliyor Zucco. Bunu da seviyor, fakat annesinin arkadaşları ve Kopuklar isimli kitap hayatına nüfus etmeye başladığında geçmişiyle ilgili sorular da yanıtlanmaya başlıyor. Zucco, kayıp bir romanı arıyor gibi yapan ama aslında kendi gerçek hikâyesini arayan birine dönüşüyor. Diğer yandan Kayıp roman Kopuklar’ın derdi bambaşka, onların arayışı daha iyi bir dünyanın özlemi, dünyayı değiştirmeye inanmanın özlemi…

Nasıl bir iz bırakmak isterdiniz “Kopuklar” ile okurun belleğinde/ zihninde?

Kopuklar’ı anlayabiliriz, hak verebiliriz, onların bu fantazyalarının imkânsızlığını da düşünebiliriz, susabiliriz, yok sayabiliriz, arkadaşlarımızla paylaşırız ya da sadece bizim için yazıldığı duygusuna da kapılabiliriz. Herkes için tesiri farklı olan/ olacak olan Kopuklar’da dediğim gibi “Bu kitap, coşkunluğun getirdiklerine inanan herkesin yolundan bir kere geçecektir” Şimdi ya da yıllar sonra bu kitapla karşılaşma ihtimalleri olursa eğer, Kopuklar’ın baskı ve zorbalığa karşı direnen bir sevgi hikâyesi olduğunu hissetmeleri yeter…

Söyleşi: Merve Koçak Kurt – edebiyathaber.net (9 Mart 2016)

Yorum yapın