“Gökte Biri Var” sayfalarında yaşamın izdüşümü | Hülya Soyşekerci

Aralık 9, 2013

“Gökte Biri Var” sayfalarında yaşamın izdüşümü | Hülya Soyşekerci

Gökte Biri Var Sevim Ak

“Kitapta bunlara benzer birçok şiirsel ve masalsı cümleyle karşılaşıyoruz. Böylece, yaratıcı okuma çalışmasında çocuklara kitapta yer alan bunlar ve benzeri cümlelerin anlamları sorularak, çocukların dilin inceliklerini, nüanslarını, derinliklerini ve anlam katmanlarını keşfetmeleri sağlanıyor. Kitabın sonunda yer alan ve Nihal Kuyumcu tarafından hazırlanan Yaratıcı Okuma Dosyası’nın metnin içinden süzülen anlamlara dair birçok nitelikli soruyla dolu olduğunu belirtmeliyim.”

Sevim Ak, 1985 yılından beri çocuk öyküleri yazan, her kitabında yaşamın derinlerdeki hakikatlerini çocuklara sezdiren ve yaratıcı kurgularıyla ilgi uyandıran bir yazar. İlk kitabı Uçurtmam Bulut Şimdi ile Akademi Kitabevi Çocuk Edebiyatı Ödülü’nü alan Sevim Ak, öykülerindeki kurgularını düşsel öğelerle zenginleştiren, bu özelliğiyle gerçeklere başka bir açıdan bakmayı olanaklı kılan, zihinlere yeni ufuklar açan onlarca çocuk kitabına imza attı. Sevim Ak, ilginç ve özgün kurgularının yanı sıra, dile egemen bir yazar olarak da dikkatimi çekiyor. Çocukların dil gelişiminde edebi dille yazılan çocuk kitaplarının büyük etkisi ve katkısı vardır. Sevim Ak’ın kitaplarında, yazarın kısa, etkili, yoğun ve derinlikli cümleleri, zihinlerde anlamları çoğaltıyor, yepyeni düş pencereleri açıyor. Yazar, deyimleri, mecazları, benzetmeleri yerinde ve etkili biçimde kullanıyor; masalsı motifleri de benzetme, kişileştirme gibi söz sanatlarından yararlanarak oluşturuyor. Edebi dille yazdığı halde hiçbir zaman süsle

meciliğe ve yapaylığa da düşmüyor. Bir çocuk yazarının dile egemen oluşu, en az kurgularına egemen oluşu kadar önemlidir çocuğa okumayı sevdirmek için. Ayrıca, çocuğun dil gelişimi de böylesi nitelikli çocuk kitapları sayesinde gerçekleşir; dille düşünce arasındaki karşılıklı ve yoğun ilişki dikkate alındığında, iyi bir dille yazılmış kitapları okumanın, çocuğun düşünsel, mantıksal dünyasını da genişlettiğini belirtebiliriz.

Can Çocuk’un “Yaratıcı Okuma” dizisinin ilk kitabının Sevim Ak’ın Gökte Biri Var adlı öykü kitabı olması bence isabetli bir seçim olmuş. Gökte biri Var’da da yine yazarın başarılı ve parıltılı dilinin öne çıktığına, bu durumun, öykü kahramanı küçük kızın(Güneş’in) anlatımı üzerinden gerçekleştiğine tanık oluyoruz. Hamarat ve renkli bir kadın olan anneannesinin çok iyi kurabiye yaptığını dile getiren Güneş şöyle anlatır tatlı tatlı:  “Anneannem gelince oklavaya gün doğar. Anneanne onu mutfak tezgâhının altındaki hapishanesinden çıkarır, örümceklerini temizler. Oklava, özgürlüğün sevincinden midir nedir, tadına doyulmaz kurabiyelere can verir.  Bu gelişinde süslü kurabiyenin formülünü bana da öğretti anne

annem. Bir parça hamur, şemsiye oldu, kedi oldu, şapka oldu, kalp oldu, kuş oldu elimde. Hamurların kılıktan kılığa girmesine bayılmış, kendimi kaptırmış, sayıyı abartmıştım.” (s.11) Bu cümlelerin akıcılığı, şiirselliği ve ses/sözcük tekrarı gibi fonetik özelliklerinin yanı sıra masalsı özelliği hemen fark ediliyor.

Masalsılık, öncelikle dilin kullanımı yoluyla sağlanıyor. Güneş’in evlerine gelen misafirler, uzun sohbetlerden sonra giderler ve salonun onlar gittikten sonraki hali de şu cümlelerle anlatılır: “Salonu dolduran sözler kol kola takıldı, süpürgenin rüzgârıyla pencereden dışarı sürüklendi. Anneannem pencereleri örttüğünde duvarlara yapışmış gülüşler neşeyle kikirdeşiyordu.”(s.22) Buradaki masalsılığın gülüş ve sözlere insan kişiliği kazandırılmasından; dilin yaratıcı kullanımından kaynaklandığı görülüyor. Başka bir sayfada Güneş’in Murat’tan söz ettiği cümle şöyle: “Kirpikleri mavi göle batmıştı.”(s.12) Sadece o mu; Güneş’in “kâğıttan uçağını rüzgârın kollarına salıvermesi” de okurken bambaşka bir duygu yaratıyor insanda.

Kitapta bunlara benzer birçok şiirsel ve masalsı cümleyle karşılaşıyoruz. Böylece, yaratıcı okuma çalışmasında çocuklara kitapta yer alan bunlar ve benzeri cümlelerin anlamları sorularak, çocukların dilin inceliklerini, nüanslarını, derinliklerini ve anlam katmanlarını keşfetmeleri sağlanıyor. Kitabın sonunda yer alan ve Nihal Kuyumcu tarafından hazırlanan Yaratıcı Okuma Dosyası’nın metnin içinden süzülen anlamlara dair birçok nitelikli soruyla dolu olduğunu belirtmeliyim.

255414_273027862818606_1015602114_n

Gökte Biri Var’da Güneş tarafından dile getirilen olaylardan, kitabın içeriğinden ve kurgularından da söz edelim. Yazınsal metinde biçim ve içerik arasındaki köprüyü dil kurar; bu kitapta köprümüz sağlam olduğuna göre, biçim- içerik dengelerinin de iyi kurulmuş olduğunu tahmin etmek zor değil. Olayları bize anlatan Güneş, sevimli, neşeli, meraklı; bazen huysuzluk yapsa da çoğu zaman çevresine uyumlu bir çocuk olarak dikkatimizi çekiyor. Anneannesiyle aralarında sımsıcak bir sevgi bağı vardır; annesinin ricalarını ve isteklerini de çoğu zaman yerine getirmeye çalışır Güneş. İnsanları ve olayları iyi gözlemleyen bir yapısı vardır. Anneannesiyle kurabiye yapmaya bayılır. Çok değişik ve hayali oyunları vardır. Mesela, “oltasını rastgele fırlatmış balıkçı”yı oynar. “Nasıl mı? Bakışlarımı o taşa, bu yaprağa, şu çatıya, o dala diye değdirerek. Sonunda oltama bir balık takıldı. İki direk arasına gerilmiş bir telin üstünde gevrek gevrek gülümseyen bir yabancıydı bu. Gözlerimi ovuşturdum. Düşte sandım kendimi.”(s.14)

Evet, gerçekten de ilginç bir durumdur; gelen geçenin “Kim bu kaçık?”, “ Bu deli ne arıyor orada?”  gibi sözlerle eleştirdiği bu adam, gerçekten de direkler arasına gerdiği tellerde uzanıp yatan, arada bir kalkıp çevreyi gözetleyen, çok sevimli bir adamdır. Gökte gerçekten biri vardır; gelene geçene takılan, kendisine sorulan sorulara eleştirel ve komik yanıtlar veren, insanlara hayatın görünmeyen ayrıntılarını gösteren, unutanlara bunları anımsatan bir adamdır. Güneş, her gün ilk iş olarak o adamı görmeye, onu izlemeye gider. Bir gün elindeki birkaç kurabiyeyi ona ikram etmek ister; adamın uzattığı sepete kurabiyeleri koyar.

Gariptir, sıra dışıdır adam. Ama hep gerçekleri söyler; büyüklerin gözlerini kapattıkları gerçekleri dile getirir. Telin üstündeki adam, artık özgür bir adam olduğunu anlatır çevresine; bir gazoz fabrikasında müdür olduğunu söyler;  ama iş bağlantılarını ve can sıkıcı her türlü formaliteyi terk etmiş, kendini bu ipin üstünde özgürce yaşamaya adamıştır. Bir tatildedir sanki. Ancak kalıcı bir durumdaymış gibi davranır. Ailesindeki kişilerin bir zamanlar ip cambazı olduklarını anlatır. Adam öyle konuları tartışmaya açar ki konuştuğu kişiler hayrette kalır. Mesela insanların TV esaretini, reklamların buyurduğu gibi yaşadıklarını, seçenek diye sunulanların da dayatma olduklarını, tatilciliğin bile bir özgürlük değil bir etkilenme olduğunu; tatil köylerindeki programlı yaşamın gerçek tatil olmadığını söyler.  Reklamların, TV dizilerinin nasıl beyin yıkadıklarını, insanlara özgürlük yanılması veren sistemin, çok sinsi bir biçimde insanları tutsak ettiğini ifade eder. Bunları yaşamdan örneklerle ve tartışarak anlatır insanlara.

“Teldeki Adam” çemberin dışına çıkmış, sisteme dışarıdan bakan ve eleştiren bir adamdır. Öyküdeki bu yarı- düşsel adamın, bir filozof ya da bilge gibi davrandığı ve konuştuğu, en önemli özelliğinin “sorgulama” olduğu dikkat çekiyor. Sorgulanmayan yaşamın hiçbir anlamı olmadığını bildiren Sokrates’i anımsatır gibidir Teldeki Adam. Bir fıçının içinde yaşayan, toplumun dışından topluma bakan Diogenes’i de andırır biraz. Güneş, bu durumu şöyle anlatır çocuk naifliğiyle: “Bu yeni adam kafa çalıştırmaya yarıyordu.” O da düşünmeye başlar kendisinin TV reklam ve dizilerinden nasıl etkilendiğini… Giysi ve pek çok konuda ailesinden ısrarla istediklerini belirleyenlerin başkaları olduğunu fark eder. Aynı durumu arkadaşlarında ve büyüklerinde de gözlemler. Susam adlı çok ayrıksı, içine kapanık, sevgiden uzak bir kızla, ailesinin ısrarı nedeniyle arkadaşlık etmek zorunda kaldığında görür ki Susam kendini çoğu kez çizgi film kahramanları yerine de koymakta, bu saçma davranışı yüzünden arkadaşlarıyla uyum sağlayamamaktadır. Güneş, büyüklerin de TV dizileri yüzünden birbirlerine daha az zaman ayırdıklarını, daha az sohbet ettiklerini net olarak görür. Teldeki Adam, hayatı plan yapmakla, sürekli para biriktirmekle geçirenlerin özgür olamadıklarını, bir armağan gibi insana verilen o tek hayatlarını bile yaşayamadıklarını söyler. Teldeki Adam, sade ve özgür bir yaşamı temsil eder. “Olayların perde arkasını aydınlatacak ışığı tutuyordu insanlara.” der Güneş onun için.

“Hızlı yaşam içinde kimse güzellikleri görmüyor, yanlış bir yaşamın içinde yuvarlanıp gidiyor.” der Teldeki Adam. Giderek çevresindekileri etkilemeyi başarır. İnsanlar onun sözlerinin haklılığını anlamışlardır; yavaş yavaş komşularına, dostlarına, sevdiklerine, doğaya daha fazla zaman ayırmaya, çocukken yapıp sonra bıraktıkları müzik aleti çalma, spor yapma, yazı yazma gibi birçok uğraşıya geri dönerler.

Teldeki Adam, mahalledekilerin yaşama tarzını ve bakış açısını değiştirmeye başlamıştır. “Teldeki adam bakış açımı değiştirmişti. Konuşulanlardan çok konuşulmayanlar, görünenden çok görünmeyenler çekmeye başlamıştı ilgimi.” diyen Güneş, adamın gözlüklerinin, kimsenin görmediği ayrıntıları büyüyen büyüteç gibi gözlükler olduğunu düşünür. Teldeki adam daha neler neler yaparak değiştirir çevresini, kitabın sayfalarında ilgiyle okuyacaksınız. Peki, o uyumsuz ve problemli Susam’ı da değiştirip sevinçli ve mutlu bir çocuk haline getirebilecek midir o sonsuz bilgeliğiyle? Sorunun yanıtına, bu derin anlamlarla dolu kitabın sonlarına doğru kavuşacaksınız.

Kitabı okurken, insanın ve toplumun içindeki güzellikleri ancak Teldeki Adam gibi farklı bakış açılarına sahip bilge kişilerin ortaya çıkarabildiğini düşündüm sürekli. Ne çok ihtiyaç var dünyamızda ve ülkemizde bu sıra dışı, içtenlikli, çılgın, öncü ve özgür insanlara? Sevim Ak öyküsünde böylesine simgesel ve yarı düşsel bir kişilik yaratarak çocuk okurların dünyasına bambaşka perspektifler kazandırıyor; sadece bakış açısı değişikliği değil, uygulama, davranış ve eylemlerde de ifadesini bulan bu yaşam değişikliği, okuyan büyük küçük herkesi yaşamını yeniden gözden geçirmeye davet ediyor adeta… Gökte Biri Var ve ona benzer nitelikteki sorgulayıcı ve değiştirici çocuk kitaplarının, “bir kitap okudum hayatım değişti” fikrini somut hale getirebileceğine abartısız inanıyorum. Yeter ki insan, değişiklikler için kendisinde güç ve cesaret bulabilsin ve elbette çocuklar da bu değişim ve ilerleme için büyüklerinden gereken destek ve yardımı görebilsinler…

Hülya Soyşekerci – edebiyathaber.net (9 Aralık 2013)

Yorum yapın