“Göçmen” Kuzgunun Şarkısı | Hülya Soyşekerci

Mayıs 31, 2013

“Göçmen” Kuzgunun Şarkısı | Hülya Soyşekerci

Çocukluk anıları yazarların düş dünyasını besleyen ve esin kaynaklarını oluşturan temel motifler arasında yer alır. O yaşantılar aradan uzun yıllar geçtikten sonra insana değişik renklerde görünür, geçmişin acıları hafifler; insan geçen zamana bilgece bir mizah duygusuyla bakar.

Neslihan Acu’nun romanı Kuzgunun Şarkısı, anlatıcı Asu’nun iç yolculuğu, çocukluk ve ilk gençlik anıları üzerine kurgulanan ilginç, meraklı ve sürükleyici olaylarla dolu,  keyifli bir kitap.  Asu’nun geçmişini, aile köklerini anlama çabası; ailesel geçmişinden kendi geleceğine uzanan bilinç sürecindeki varoluş mücadelesi,  romanı oluşturan ana eksen olarak dikkat çekiyor. Girişteki  “Kuzgun uçarken bir gözünü geçmişte, bir gözünü gelecekte tutar, bu yüzden yolculukları hep iyi geçer.” sözü romanın temel izleğine dair ipucu veriyor.

Çocukluk; masumiyetin yanı sıra,  merak veya kıskançlık gibi duyguların yönlendirdiği birtakım kötücüllüklerle dolu bir dönemdir Asu için.  İlk gençliğindeki aşkı ve düş kırıklığıyla biraz daha büyüdüğünü ve olgunlaştığını hisseder Asu. Geçmişi bir var olma ve iç sorgulama süzgecinden geçirerek anlatırken, olayları ince bir mizah tülüne sararak aktarması; roman metni içine sinmiş o buruk hüznü epeyce azaltıyor. Anlatıcının; dolayısıyla yazarın ince ironik söyleminin metne akıcılık, hız ve etkinlik kazandırmasından olsa gerek, bir çırpıda okunuyor Kuzgunun Şarkısı.

Roman, Asu’nun geçmişe yolculuğunun yanı sıra kendi büyük ailesinin köklerini sorgulama, anlama çabası olarak da okunabilir. Asu, aile ilişkilerindeki gerilim noktalarının asıl kaynaklarına inmeye çalışır. Doğduğu topraklardan koparılarak Girit’ten Anadolu’ya zorunlu göçe tabi tutulmuş mübadil bir ailedir Asu’nun ailesi. Yazar, anlatıcı aracılığıyla göçün yarattığı aidiyetsizlik, yalnızlık, yabancılık, içe kapanma ve öteki olma duygusunu derinden irdelerken göçmenliğin insan ruhunda bıraktığı travmalara dikkat çekiyor. Bir adadan başka bir adaya; Girit’ten Marmara adasına sürüklenip gelmiştir aile. Arada kalmışlık, eğretilik ve geçici olma duygusu, göçebe ve huzursuz bir ruh oluşturmuştur onlarda; her an gitmeye hazırmış gibi yaşarlar. O nedenle köklerinden koparılan ve yaprakları savrulan bir ağacın trajedisini içselleştirmişlerdir yaşamlarında. Asu,  içe kapanık, sorunlu, öfkeli büyük bir ailede büyürken, onların hırçın ve sert yanlarından etkilenme sürecini yoğun yaşar;  bir taraftan da kendini geliştirme ve var etme savaşımı içindedir.

Romanda 1960’lı ve 1970’li yılların İstanbul’unun toplumsal yaşamından izler buluyoruz; 12 Eylül de romanın bir noktasında tüm karanlığıyla kendini gösteriyor. Yıllara yayılan bir dönemin toplumsal yapısına, roman kişilerinin yaşantıları üzerinden tanık oluyor; romanın toplumsal boyutunun başarıyla sergilendiğini görüyoruz. Yazar, bireyleri tarihsel, toplumsal ve psikolojik dünyaları içinde ifade ederek, onları ete kemiğe büründürüyor. Marmara Adası; denizi, sahili, kayalıkları; doğal, kültürel ve sosyal yapısı ile öyle canlılıkla anlatılıyor ki adanın da roman kahramanı gibi önemli bir işlevi olduğunu fark ediyoruz. Mekân, ruhları etkilemekte; hırçın dalgaların ve yalçın kayalıkların çevrelediği adada insanlar aidiyetsizliğin içten içe duyumsattığı boşluk duygusunu sert ve öfkeli ruhlarının titreşimleriyle doldurmaya çalışmaktadırlar. Kendi kültürlerini de coşkuyla yaşarlar bir yandan. Asu ilk düş kırıklıklarını aşarak ayakta kalma çabasını sürdürürken başka bir aidiyetsizlik de yaşamakta, kendini, ailesine çok uzak, kendi yarattığı başka bir boşluğun içinde duyumsamaktadır. Her şeye karşın, “kuzgun” kendi özgür ve özgün yolunu çizecek; yaşama bilgece bir sevgi ve umutla tutunacaktır.

Romanın renkli karakterleri ve canlı diyalogları metne canlılık ve akıcılık kazandırıyor. Neslihan Acu’nun, anlatıcının dili olarak sunduğu, mizah pırıltılarıyla dolu,  akıcı, eleştirel, içtenlikli ve ironik üslubunun romanın sanatsal değerini arttırdığı gözlemleniyor. Yazarın bu özgün biçemi, trajikomik olayların aktarımında yoğunluk kazanıyor. Kuzgunun Şarkısı, bir roman dünyası içinde yeni yaşamlara ve düşlere açılmak isteyenlere ilginç ve keyifli okumalar vaat ediyor.

Hülya Soyşekerci – edebiyathaber.net (31 Mayıs 2013)      

Tüm Yazıları>>>

Yorum yapın