George Orwell denemeleri ve Salvador Dali | Selva Trak Ulupınar

Mayıs 3, 2017

George Orwell denemeleri ve Salvador Dali | Selva Trak Ulupınar

dalidenDali’den Karakurbağasına Bazı Düşünceler’’ günümüz fabl yazarlarından kabul edilen George Orwell’ın gerek özel yaşamındaki gerek kimi sömürge ülkelerdeki gerekse gönüllü olarak gittiği İspanya İç Savaşı sırasındaki deneyimlerini anlattığı ilgi çekici bir kitap.

Tarih, coğrafya, sanat, doğa, kitaplar gibi temaların işlendiği toplam on dört denemeden oluşan eserde, yazarın sade üslûbuyla harmanladığı ustaca gözlemlerine tanık oluyoruz. Bu yönüyle kitap, okuyucuda bir dünya ve kültür turuna çıkmış duygusu uyandırıyor. Bir bütün olarak bakıldığında denemelerin tamamı ayrı ayrı incelenmeye değer nitelikte…

Her birinin dimağda farklı bir tat bıraktığı yazılardan biri de “Ruhban Sınıfının Ayrıcalığı: Salvador Dali Üzerine Bazı Notlar’’ adını alıyor. Çılgın yaşam tarzıyla ölümünden sonra bile dikkatleri üzerine toplamaya devam eden ünlü ressam, bu yönüyle George Orwell’in de bir yazısına konu oluyor. Yazarın, Dali’nin “Hayat’’ adlı otobiyografisini esas alarak yaşamı ve eserleri hakkındaki görüşlerini samimiyetle hattâ yer yer acımasızlık içeren bir realiteyle dile getirdiği bu yazısı âdeta “kitap içinde kitap’’ sayılabilecek doyuruculukta diyebiliriz.

Denemenin başında Orwell’in “otobiyografi’’ türü hakkındaki görüşleri dikkat çekiyor: “Otobiyografilere yalnız yüz kızartıcı şeyleri ifşa ettiklerinde güvenebiliriz. Hayatını baştan sona güzel bir hikâye gibi anlatan biri büyük olasılıkla yalan söylüyordur çünkü içeriden bakıldığında her hayat bir dizi yenilgiden meydana gelir.’’ Bu bağlamda yazar, Dali’nin “Hayat’’ adlı otobiyografisini “pembe spot ışıkları altında yapılan bir striptiz gösterisi’’ne benzetiyor ve “içgüdüsel sapkınlığın kaydı’’ olarak büyük önem taşıdığını da ekliyor.

Yazı boyunca ünlü ressamın genellikle sapkın bulduğu yönlerine değinen yazar, yeri geliyor onu yerden yere vurmaktan çekinmiyor. Dali’nin henüz beş yaşlarındayken bulduğu yarasayı bir gece teneke kovada beklettikten sonra yarı canlıyken ısırarak ikiye bölmesinden başlıyor, yeniyetmeliğinde kendisine âşık olan kızı sadece öpüp okşayarak beş yıl boyunca “beş yıllık planım’’ dediği uygulamasını kaleme alıyor ve kızı bu şekilde aşağılayıp iktidar hissinden zevk alarak ona da defalarca söylediği gibi tam beş yıl sonra terk etmesine kadar getiriyor. Elbette onun bu ruh durumunu gelecekteki eşi olan Gala’yı Toledo Katedrali’nin çan kulesinden aşağı atmayı düşünerek kendisini zor tutması olayına da bağlıyor.

Dali’nin bu tarz saplantılı ruh hallerinin eserlerine yansıdığı örneklemeler ise onları ilk kez duyan resim meraklısı okurların dikkatini çekecek nitelikte. Orwell, otuzlu yaşlarına kadar kadınlarla ilişkisi olmayan ressamın, ilerleyen yaşlarda da sürdürdüğü mastürbasyonun etkisinin, sürrealist döneminde yaptığı “Büyük Mastürbasyoncu’’ adlı tablosunda ortaya çıktığını ifade ediyor.

Aynı şekilde en dikkat çekici özelliği olan, kendisinin de bir süre sonra artık kurtulduğunu itiraf ettiği ölüseviciliği sapkınlığının yine sürrealist film “Bir Endülüs Köpeği’’ üzerinde kendini gösterdiğini öğreniyoruz.

Sayfa sayısı dört yüzü geçen “Hayat’’ adlı otobiyografiyi bu yönleriyle “pis kokan bir kitap’’ olarak niteleyen Orwell, yeri geliyor ünlü ressamı “aklıselime, ahlâka ve hayatın kendisine yöneltilmiş dolaysız bir saldırı’’ olarak nitelendiriyor. Bu durumda Dali’nin savunucularının “sanat için sanat’’ görüşüne dayanarak onu her türlü ahlâk kurallarından muaf tuttuklarını belirtiyor ve bunu ruhban sınıfına gösterilen bir ayrıcalık olarak görüp eleştiriyor.

Dali’nin, yaşamındaki tüm sapkınlıkları sıra dışı olmak için kullandığını öne süren yazarın (özellikle bu davranış anomalilerinin çocuk yaşta başladığını düşündüğümüzde)  ünlü ressamın sanatındaki bunca başarısına karşın ona haksızlık ettiğini ise düşünmemek elde değil.

Son olarak “Dali’nin iyi bir ressam ve tiksindirici bir şahsiyet olduğu gerçeklerini aynı anda zihninde barındırabilmeli insan.’’ yargısıyla, onun başarılı ressamlığıyla kişilik zaaflarını ancak eşit kategoriye koyabilen George Orwell de o dönemin şartlarında ilgi çekici yönleriyle ses getiren bir yazı yazmak için Dali’nin yaşamöyküsünün göze çarpan bölümlerini kullanmış olabilir miydi?

Nitekim yazının tamamı, o yıllarda (1944) İngiltere’de kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren yıllık dergi Saturday Book’un yayıncısı tarafından müstehcen bulunarak derginin kopyalarından kesilerek çıkartılmıştı.

Ahlâkta olduğu gibi sanatta da etik anlayışı arayan Orwell’in bu yazısı bir kez daha “Sanatta etik aranmalı mı? Aranmalıysa sınırı ne olmalı? Sanatta etiğe bir sınır konabilir mi? Sanatta etiğin toplumdan topluma değişiklik göstererek kimi sanatçıları sınırlaması ne derece âdil ve doğru?’’ gibi onlarca soruyu akla düşürüyor.

Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (3 Mayıs 2017)

Yorum yapın