Genç Osman Yavaş: “Televizyon zarar verir ama kitap okumak iyileştirir”

Mayıs 7, 2015

Genç Osman Yavaş: “Televizyon zarar verir ama kitap okumak iyileştirir”

GençBey (3)

Söyleşi: Ahter Önkaya

Hem resim, hem müzik, hem edebiyat… Bazı insanlarda tüm yetenekler birbiriyle ahenk içinde bütünleşir.

Mavi Sakal’ın solisti ve 2012 yılında Gökyüzü Masmavi adlı albümünü çıkaran Genç Osman Yavaş da bu uyumu ruhunda barındıran insanlardan…

Kadıköy’de bir kitapevinde, sımsıcak kahvesini içerken başladık sohbet etmeye… Ve sohbetin sonunda fark ettim ki çocuklar için yazanlar daha sınırsız ve sevimli cümleler kuruyor.

Yazarlara sorulan en klasik soruyla başlamak istiyorum, küçükken de yazar olmak ister miydiniz?

İlkokul ve ortaokulda sınıfta yerimi, kitaplığın yakınında seçerdim. İyi bir okuyucuydum, öğretmen gelir elimden kitapları toplardı. Ama evimin yakınında üç tane kütüphane vardı, ben de gider oradan kitap alır yine sınıfta okurdum. Bu yüzden çanta oldukça ağırdı. Yedek ve yedeğin yedekleri kitaplarım vardı. Biri kaybolursa ya da öğretmen alırsa, diğerini okumaya başlıyordum. Seneler sonra öğretmenimle bir araya geldim. Eskiden elinden aldığım kitaplar için çok pişmanım, şimdi çocukların ellerinden telefon alıyorum, keşke hepsinin elinde kitap olsa ve ‘beni dinlemiyorsunuz’ diye kızsam, dedi. O zaman konuşurken “küçükken yazar olmak istiyordun”, dedi. Ben sadece çocuk kitaplarını çok sevdiğimi biliyorum. Hep hayatımda vardı ve hep çocuk kitabı okudum.

Yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Çocuk kitaplarıyla ilişkim sürerken, Final Kültür Sanat Yayınları Genel Koordinatörü Zeynep Özen, neden kitap yazmıyorsun dedi. Nasıl yazacağımı bilmiyordum, ne yazayım ki dedim. Bilmem ki aklına gelen bir şeyi yaz dedi. Sonra yeğenlerime anlattığım hikâyeleri yazmaya başladım. Yayınevine yolladım, karşılıklı şaşkınlık yaşadık. Onlar çok beğenmişti, ben de bu kadar beğenilmesine şaşırmıştım. Yeğenlerime anlattığım hikâyeler yazıya döküldükçe kitap, seri olma yoluna girdi. Daha birçok hikâyem var.

Çocukluğunuzdan bu yana size eşlik eden, “çocuk kitaplarınız” var mı?

Çocukluğum İsviçre’de geçti. Bundan dolayı Almanca kitaplar okuyarak büyüdüm. Unutmadığım hâlen başucumda duran kitaplarım var. Çevirmenlik işimden dolayı şimdi ayda 5-6 çocuk kitabı okuyorum ama eskiden de muhakkak okumaya çalışırdım.

Müzik severleriniz, kitaplarınızı da seveceğe benziyor, siz ne düşünüyorsunuz?

Evet olabilir. Hoş tesadüfler yaşayabilirim. İzmir Kitap Fuarı’nda albümümü alıp gelenler de olmuştu. Zaten kitap fuarında, aynı işin içinde farklı renklerle çalıştığımı fark ettim. Müzik, kitap, resim… Bu yüzden müziğimi sevenlerin kitaplarıma da bir göz atacağını düşünebilirim.

Kitabınızdaki ana karakter olan amca için “çatlak” kelimesini kullanmışsınız. Bazı aileler “ama bu kitapta çatlak kelimesi var acaba sakıncalı olur mu” tutumuna girebilir. Ne yazık ki bazı aileler ve öğretmenler çocuk kitaplarının eğitici olması gerektiğini düşünüyor. Oysa kitap keyif almak için okunmalı. Bu durumla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Kitabın hazırlık aşamasında bu konuyu oldukça tartıştık. “Çatlak” kelimesi ne kadar sakıncalı olabilir, bir çocuğun hayatında nelere yol açabilir…

Sonra kesin ve net bir şekilde “çatlak” kelimesinin kullanılması gerektiğine karar verdim. Çünkü aileler kitapların içindeki ufacık kelimelere takılı kalırken, televizyonun nasıl bir tehlike olduğunu unutuyorlar.

AmcamvebenkapakTelevizyon da şiddetin her türlüsü var. Ve çocuklarımıza yemek yerken, oyun oynarken, ağlarken herhangi bir kanalı açarak bunu aşılıyoruz. Benim “çatlak” kelimemde şiddet yok. Deli dolu bir amca var, o amca da benim. Hatta yeğenlerim “çatlak” olduğumu düşündüğü için bu kelimeyi kullandım. Çocuklar tertemiz belleklerine, her yerden o kadar çok sinyal alıyor ki… Ailece, dizide izlediğimiz vahşet mi daha kötü yoksa “çatlak amca” mı? Bu bir sorunsa ne kadar güzel, kitap tartışıyor olacağız. Keşke kitaplar sorun olsa ve üzerine uzun uzun konuşsak.

Amcam ve Ben” deyince insanın aklına gözlüklü tonton bir amca ve nasihat bekleyen iki tane küçük çocuk geliyor. Sizinkinde genç ve komik bir amca ve çok meraklı yeğenler var. Kitabınızın çizimleri oldukça başarılı. Çizimler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Nalan Alaca’nın çizimleri çok güzel. Çok iyi anlaştık. Ne istediğimi ve en önemlisi nasıl istediğimi hemen anladı. Minimal düzeyde düzeltmeler yaptık. Beni anladığını düşünüyorum. Hem içime sindi hem de okur beğendi.

Yetişkin okurlar için de kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

Çocuklara kitapla ulaşma fikri çok hoşuma gitti. Yetişkinler için ne olur bilemiyorum. Çocuklara güzel şeyler yazıyorum ama yetişkinleri eleştirebilirim. Sanırım, çocuklara hikâyeler beni daha çok mutlu ediyor. Çevirmenlik yaptığım için “yazma” konusunda da gözlemlerim oluyor. Elime birçok dosya geçiyor ve görüyorum ki bazı yazarlar denize açılamadan kumda yazıyorlar, kafes içerisinden bakıyor gibiler. Hikâyelerinde çocuklar hep uslu ya da yetişkinlerin dediklerini yapıyorlar. Oysa çocuklar ve kitapları bu kadar sınırlı çizgilerde olmamalı. Anneye kitap satmak için yazmak ile çocuğa okuması için yazmak arasında fark olmalı.

Çocuğa kitap seçmek yetmiyor değil mi? Her şey ders odaklı olunca çocuk sıkılıyor…

Evet, sadece kitap aldım oku demekle bitmiyor. Az önce de söylediğim gibi televizyon çok kötü bir şey. Çok büyük bir tehlike. İlla ki çocuğu golf oynamaya götürmeye gerek yok. Televizyonu kapatıp, bir kalem ve kâğıt koymak da yeterli. Çocukların hayalleri ve karakterleri böyle gelişiyor. Benim ailem işçiydi. Bana da hiçbir zaman trend olan ürünleri almadılar. Ama önüme kâğıt ve kalem koyup, beni içimdekilerle baş başa bıraktılar.

Resim bölümü mezunusunuz aynı zamanda müzisyenlik, çevirmenlik yapıyorsunuz ve kitap yazıyorsunuz. Müzik ve kitap bir arada gidiyor. Hikâyeleri nasıl oldu?

Konservatuara gittiğimde, geç kaldığımı söylediler. Bu yüzden müzik okuyamadım ama müzik yaptım diyebilirim. Resim okurken, Anadolu’nun bir köyünde resim öğretmenliği yapmak istiyordum. Fakat müzik o kadar çok içimde ve benimleydi ki… Ve hayatımı müzik doğrultusunda kitaplarla yaşamaya başladım.

Çocuklara ya da ÇOCUK KALANLARA neler söylemek istersiniz?

Yetişkinlere, çocuklar ya da gençlerden önce birkaç şey söylemek gerekiyor. Çünkü çocukluğu da, gençliği de yaşayan onlar! Büyükler, empati yapmayı unutmasınlar çünkü bir zaman o yaramazlık yapan, durmaksızın soru soran ya da oyun oynayan çocuğun yerindeydiler. Kendi hayallerini hatırlasınlar ve şimdi bunları, çocuklarında gerçekleştirme fırsatını kaçırmasınlar. Aileler çocuklarına “televizyon” yerine kağıt ve kalem verebilsin. Zaten çocukların ellerinde bunlar olunca, istedikleri gibi olacaklardır. Eleştirmeyi ve hayal kurmayı öğreneceklerdir.

Bir renk olsaydınız ne olurdunuz, neden?

Eskiden en sevdiğim renk siyahtı artık çok kasvetli geliyor. Herhâlde turuncu olurdum.Turuncunun da ılımlığını seviyorum.

Yazdıklarımda da, müziğimde de “turuncu” gibiyim. Fevriliğin süzülmüş halini yazıyorum, o keskin sular gidiyor.

Ya hayvan olsaydınız ne olurdunuz, bunun özel bir sebebi var mı?

İnsanların davranışları yüzünden hayvan olmak istemezdim. Ama kedileri çok seviyorum. Köpeklerden daha çok seviyorum. Çünkü kediler söz dinlemiyor ne isterse onu yapıyor. Eskiden sokak kedilerini besliyordum benimle bir süre ortak evde yaşıyor daha sonra gidiyorlardı. Bu döngü uzun süre devam etti. Yaşadığım yer değişince, daha doğrusu bahçe katından yüksek katlara çıkınca kedilerle bu ilişkim sona erdi. Hayvanları bir yere esir etmeyi sevmiyorum. Belki bir gün sokaktaki kedilere asansörü binmeyi öğretir bu sistemi tekrar uygularım.

Hobileriniz nelerdir?

Ben hobilerimi meslek haline getirdim. İstediğim ve sevdiğim işleri yapmaya çalıştım. Bunun için çok zor dönemlerden de geçtim ama direndim. Bu yüzden hobilerimle rutin işlerim birbirine karışmış durumda. Aslında çok da memnunum ama bir hobim yokmuş gibi hissettim şu an. Çünkü müzik, kitap hepsi benim işim. Zamanım olursa piyano çalmayı isterim ama piyano da müzikle ilgili daha sonra işimle birleşebilir…

Fobileriniz nelerdir?

Lunapark ve iğneden korkuyorum. Arkadaşlarım fark etti, lunaparka gidince midem bulanıyor, bundan dolayı gitmemeyi tercih ediyorum. Eskiden baş ağrılarım vardı. Ve bu ağrıların dinmesi için ağrı kesici iğneler oldum. O günlerden itibaren de iğne yaptırmıyorum, yapılacaksa da tedaviyi reddediyorum.

Issız bir adada yanınıza ne olmasını istersiniz?

Kalem-kâğıt, gitar ve sevdiğim kadın. Diğer ihtiyaç olan her şeye alternatif bulabilirim.

Alışkanlıklarınız var mıdır? Spor yapmak, günün belirli saatlerinde kitap okumak gibi…

Yeşilçam filmleri. Ömrümde izlemekten sıkılmayacağım şeylerden. Yokluktan yaratılmış ve amatörce çekilmiş bu filmler, çok hoşuma gidiyor. İnce, naif ve özel geliyor.

Asla yapmam dediğiniz bir şey var mıdır?

Bilinçli olarak hiçbir canlıya zarar vermek istemem…

Söyleşi: Ahter Önkaya – edebiyathaber.net (7 Mayıs 2015)

Yorum yapın