Fanzin: Kalenin kanunu | Mehtap Çayırlı Oray

Ocak 3, 1980

Fanzin: Kalenin kanunu | Mehtap Çayırlı Oray

1Yüzlerce kez gittiği hâlde hâlâ üzerinden atamadığı yükseklik korkusunu yine gizlemeye çalıştı. Her seferinde restore edilmiş tarihi binaların ve hediyelik eşyacıların arasından çıkılan rampayı bir sürü turist kafilesine takılmamaya çalışarak ve tanıdık kimseyi görmek istemeyerek bir avazda geçti. Restoranların mutfağından gelen gözleme kokuları karnının aç olduğunu acımasızca hatırlattı ona. Elini ceketinin cebine attığındaki derin boşluksa daha acımasızdı. Son 5 lirasını da surlarda tüttürmek için aldığı sigarasına vermişti. Büfeciye bir oyun çekmeyi düşünmüştü 10 lira verdim ayağına ama adamcağız o kadar yaşlı ve zavallı gözüküyordu ki kendine yakıştıramadı bu hareketi.

Rampa bitince taş kemerin altından geçmek için tam meyletmişti ki az kalsın karşıdan gelen beyaz Şahin’in altında kalacaktı. Bunca yıldır ilk defa bu kapının altından araba geçişi olduğunu görmüştü. Dikiz aynalarının taş geçidin yanlarına çarpmaması için şoför aynaları kapatmıştı. Dantel örüp satan üç teyzenin “Güzel kız, geçen almadın bari bugün al da çeyizine koy şu canım masa örtüsünü” seslenişlerine hiç kulak asmadı. Bugün kimsenin keyfini çeyiz meyiz diye kaçırmasına izin vermeyecekti. Normalden çok daha yüksek taş basamakları çıkarken müzik sesini duydu Hazal, “bizim çocuklar burada” diye hızlandırdı adımlarını. Kalenin iç avlusunda günün saatine göre gölge seçip konuşlanırlardı Mehmetler.

Darbukanın sesi, kemanı, kanunu ve akordeonu bastırıyordu. Gözü aralarında en sevdiği küçük arkadaşını aradı. Kureyş’i. İsmini ilk duyduğunda Hazal da sizin gibi tepki vermişti. Ama kanunu bugün, simaen tanıdığı ama adını hatırlamadığı kızıl saçlı çocuk çalıyordu. Bahşişe göre coşuyorlar, kalenin bedenlerini de surlarını da titretiyorlardı. Ankara oyun havaları, gelen turistlere çok eğlenceli geliyordu. Böylelikle bahşişi de bol tutuyorlardı.

Ara verdiklerinde fırsat bulup Mehmet’e Kureyş’i sordu. Surlardan ayaklarını aşağıya sarkıtıp rüzgârı karşılarına almış, sigaralarını, ceketlerinin içine eğilip yakmaya çabalarken dikkatini Mehmet’in anlatacaklarına kilitledi. O abisi olacak “şerefsiz!”in marifetiyle polisin gözaltına aldığını, içerde olduğunu ve başına gelebileceklerden dolayı herkesin çok korktuğunu anlattı bir nefeste.

Ağabeyi torbacılıktan para kazanıyormuş, bir gün bu safın arkasına aynasızlar takılmış. O da koş babam koş eve kadar ulaşmayı başarmış. Bir bakmış ki girişte portmantoda Kureyş’in kanunu duruyor. Tellerini hafifçe aralayarak malı içine saklamış. Yakalandığında öğrenmiş ki, asker kaçağı olduğu için arıyorlarmış ağabeyini. Kelepçeyi takıp almışlar apar topar askere. Kureyş dünyadan habersiz bir gün sonra kalenin orta avlusunda müzik yaparken polisler gelip enstrümanlardan ne var ne yoksa kırmışlar –turistleri rahatsız ediyorlar diye-, içindeki mal düşünce polis narkotiğe anons geçmiş.

Güzel ve hafif esintili Ankara gününde Hazal’ın kaledeki huzurunu bozmayı başardı bu haber. Yüzyıllarca düşmana karşı mücadele vermiş Ankara Kalesi, şimdide narkotikle mücadeleye başlamış. İşin kötü tarafı yatalak anneleri bir başına kalmış iki oğlunu da kanuna kaptırınca! Birini kanundan kaçmaktan, birini kanun çalmaktan!

Mehtap Çayırlı Oray – edebiyathaber.net (1 Kasım 2014)

Yorum yapın