Fanzin: Kafesli pencere | Ahsen Serkan Usta

Mart 4, 1980

Fanzin: Kafesli pencere | Ahsen Serkan Usta

a.serkan usta görselAdam, cebinden çıkardığı mendille yüzündeki terleri hafifletirken, kararlı adımlarla kilisenin olduğu köşeyi döndü. Tüm kasaba halkı yazın bu sıcak saatlerini atlabilmek için siestaya çekilmişti. Kilisenin heybetli penceresi önüne gelince boş alanda bir süre çevresine bakındı. Çocukluğundan beri bu endamlı pencere, vitray detayları ve yapılışı dinlemekten en çok keyif aldığı hikâyeydi. İnsanlar gibi tüm kasaba da korkudan pısmış güneşin sakinlemesini bekliyordu. Hava bile olduğu yere çöküvermişti, tek bir çıt yoktu. Özenle taşıdığı küçücük kutuyu yüzlerce camdan oluşan endamlı pencerenin karşısına yanında getirdiği üç ayaklı taburenin üzerine yerleştirmeye koyuldu. Fare kapanı diyordu karısı, kimi zaman karısından fazla ilgilendiği bu kutuya. İtinayla ölçümlerini kontrol etti. Evlerden gelen tek tük horultular dışında, kasabanın yapıları nefeslerini tutmuş onu izliyordu. Bu kaçıncı denemesiydi hatırlamıyordu bile, ama içindeki ses bu sefer olacak diyordu.  Güneşle imtihanından istediği sonucu alacaktı.

Kutu, bir yanına sabitlenmiş bir silindir olan küçük bir küpten ibaretti. Pencereye doğrulttuğu silindirin önündeki kapağı kutuyu sarsmamaya dikkat ederek seri bir hareketle çekti aldı. Birkaç adım geriye çekilip beklemeye başladı. Cep saatini çıkarıp üzerinde birikmiş nemi gömleğine sildikten sonra akreple yelkovanı gözledi.  Tam bir saat, yani altmış dakika, tam tamına üç bin altı yüz saniyeden geri sayım başlamıştı. Zaman yavaşlamıştı yine, pencereye uzun uzun baktı. Kafesleri tam tamına sekiz yüz taneydi. Beklediği uzun zamanlar boyunca her birini en ince ayrıntılarına kadar incelemişti. Güneş, vitraylardan en ince ayrıntılarını parıldatarak yansıyordu. Vitrayları yapan ustaların hisleri, anıları birer birer canlanıyordu.

Tüm bunları düşünürken, kendini ceketini çıkartmış oturduğu yerde ıslak mendiliyle ensesini silerken buldu. Saatin tiktakları kasabanın sokaklarında yankılanıyordu. Zaman dolmak üzereydi, yerinden doğrulup pantolonundaki tozları silkti. Saatini kontrol etti yelkovanın hareketiyle birlikte kutunun silindirini çıkarttığı kapakla bir seferde kapadı. Ne de olsa aça kapaya alışmıştı elleri ıskalamamaya. Dönüp kafesli cama son kez baktı. Ceketini giyip, mendiliyle yüzünü son kez kuruladıktan sonra mendili şöyle bir çırptı. Mendilden saçılan damlalarla birlikte insanlar tek tük yollara dökülmeye başlamıştı. Sanki perde kapanmıştı. Kutu ve tabureyi eline aldıktan sonra tempolu adımlarla evinin yolunu tuttu. Onu görenler bir yandan selam veriyor, bir yandan da kutularla kafayı bozmuş aristokratın arkasından fısıldıyorlardı:

“Görüntüleri o kutuya hapsetmeye çalışıyormuş.”

“Zenginlik de başa bela.”

Oysa artık duymamayı, aldırmamayı öğrenmişti. Tarihteki ilk negatif fotoğrafa doğru doğru pozitif adımlarla ilerliyordu.

Ahsen Serkan Usta – edebiyathaber.net (25 Aralık 2015)

Yorum yapın