Engin Barış Kalkan’a 6 soru | Can Öktemer

Şubat 15, 2019

Engin Barış Kalkan’a 6 soru | Can Öktemer

En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Benim de, edebiyata ilgi duyan herkes gibi, elimde her an mutlaka bir kitap oluyor. Ama burada bir kitap ismi vermem gerekiyorsa son okuduğum kitabın değil de Engin Ergönültaş’ın Minare Gölgesi isimli kitabının ismini vermek isterim. Zaman zerrelerinin, küçük küçük ayrıntıların birleşmesinden oluşan müthiş bir toplam. Günü geldiğinde adının klasikler arasında anılacağına şüphe duymadığım büyük bir roman. İlk fırsatta tekrar, bu defa ders çalışır gibi okuyacağım.

Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

“Evden dışarıya hoparlörle verilen, sesi sonuna kadar açılmış hüzünlü şarkı değişti. İçinde elektro sazlar, köy davulları, elektronik vınıltılar da bulunan, türküyle oyun havası karışımı bir müzik başladı. Kapıdaki kızlar İç Anadolu şivesiyle söylenen bu tuhaf türkünün inleyen davullarının ritmine uyup, geleneksel bir halk oyununun figürlerine benzer bir şekilde salınmaya başladılar. İçinde pembe, kırmızı meçler de bulunan sarı perukları, yanar döner pullu, nar kırmızılı tangalarıyla, yağan karlar altında, yüzlerinde dalgın ifadelerle halk oyunu oynayan çıplak kızlarla, kıpırtısız onları seyreden birbirine sokulmuş paltolu adamlardan oluşmuş bu tuhaf sahne bir rüyada, daha doğrusu bir kabusta görülmüş bir düğüne benziyordu.”

Biraz uzun bir alıntı oldu ama kısaltmak mümkün olmadı. Bir genelevin kapısında yaşananlardan bir kesit. Büyük iddialar içeren aforizmaların benim üzerimde pek etkisi olmuyor. Ama böyle hem maddenin hem ruhun milim milim örüldüğü kompozisyonlara büyük hayranlık duyuyorum.

Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Çoğunlukla sezgilerimle ve geçmiş okumalarımdan kaynaklanan deneyimlerimle hareket ediyorum. Beğendiğim yazarların yeni kitaplarını mutlaka okuyorum. Tercihleri benimkilerle yakınlık gösteren yayınevlerinin sosyal medya hesapları da ciddi bir kaynak benim için. Edebiyat çevrelerinin hangi kitapların üzerinde durduğu veya medyada hangi eserlerden yoğun olarak söz edildiği beni yönlendiren şeyler değil. Beğenime ve güncel meraklarıma uygun kitaplara ulaşmak için dönüp yine kendime bakıyorum özetle.

Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Bana bu cümleyi kurduracak kitap sayısı sorunuzu cevaplamamı zorlaştırıyor. Metin Kaçan’ın Ağır Roman’ı diyebilirim, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ı diyebilirim, Nedim Gürsel’in İlk Kadın’ı veya Yiğit Okur’un Hulki Bey Ve Arkadaşları. Birini seçmek çok güç. İyisi mi ben bir kitap değil de bir öykü ismi vereyim size. Memet Baydur, Tarzan.

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Başta evde kendim yazıp kendim okuyordum. Bu teknik yazdıklarınızın bir kıymeti olup olmadığını anlamınızı sağlamıyor maalesef. Hem işin tekniğine dair bir şeyler öğrenmek hem de yazdıklarımın ederini anlayabilmek için bir öykü atölyesinde katıldım sonra. Metinlerimin başkaları tarafından okunmaya, değerlendirilmeye başlaması bu yolla oldu.

Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Kendi evimde, kendi odamda, kendi masamda olmayı tercih ederim elbette ama bu zorunlu değil. Etraf ne kadar gürültülü ve kalabalık olursa olsun yazdığım hikâyenin içine girdikten sonra her yer yeterince sakindir benim için. Sigara içebileceğim bir yerde olmak benim için tek şart.

edebiyathaber.net (15 Şubat 2019)

Yorum yapın