“Doktor Faustus”ta sanatın bazı özellikleri| Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Aralık 9, 2015

“Doktor Faustus”ta sanatın bazı özellikleri| Prof. Dr. Onur Bilge Kula

onur-bilge-kulaİki-Anlamlılık

“Akord” oluşturma kapsamında müzik sanatının inceliklerinin konulaştırıldığı bölümde (s. 63 vd.) belirtildiği üzere, “her şey ilişki(lendirme)dir ve ilişki, çevreyi/döngüyü” oluşturur. İlişki(lendirme)nin adı “iki-anlamlılık” veya çok-anlamlılıktır. Müziğin dizgesi, “iki-anlamlılık” olarak tanımlanabilir. Ton/tını “şöyle veya böyle” algılanabilir; “aşağıdan yukarı doğru yükseltilmiş olarak ya da yukarıdan aşığıdan doğru zayıflatılmış” işitilebilir. Akıllı olan bu “iki anlamlılığı istediği gibi kullanabilir” (s. 63)

Öznellik-Tikellik

Romandaki serimleme uyarınca, sanatta/müzikte “çok-sesli nesnelliğin tersine kişisel olanın idesi ve sınırsız öznellik idesi” ilişkilendirilir. “Uyumlu öznellik ve çok-sesli nesnesellik” ayrımının yapılması arzulanır. Fakat bu iki öğe, her zaman uyumlulaştırılamaz. Örneğin, Beethoven “orta döneminde çok daha öznel” olmuştur. Bu önemli besteci, müziğin fazlasıyla içerdiği “her türlü geleneksel/uzlaşımsal öğeleri, biçimsel öğeleri kişisel anlatımla” tüketme eğilim göstermiştir.

Daha sonraki Beethoven’in ilişkisi, “bütün tikelliğe/biricikliğe ve hatta biçim dilinin muazzamlığına karşın” daha uygun duruma gelmiştir. Bestecinin geç dönem yapıtlarında “gelenek/uzlaşı, öznel öğeler tarafından dönüştürülmemiş şekilde ve çıplaklık/dazlaklık, şişirilmişlik ve ben-tarafından-terk edilmişlik” içinde ortaya çıkar (s. 70). Bu “oluşturularda öznel olan ve uzlaşımsal/geleneksel olan yeni bir ilişkiye girmiştir; ölümün belirlediği bir ilişkiye.”

Ayrıca, “büyüklük ve ölüm bir araya geldiği yerde, başat öznelciliğin özerkliğini geride bırakan uzlaşıma/geleneğe uygun bir nesnesellik” oluşur; çünkü bu nesnesellikte “doruk noktasına götüren bir geleneğin gereğinden fazla yükseltilmesi olan salt- kişisel olan, mitsel öğeye, kolektif öğeye” geçer. Bu tikel belirleme, özellikle sözcüğün tam anlamıyla bir “yapıt” olan “opus 111 sonatı” için geçerlidir (s. 71). Sanat yapıtının etkisini artıran bir başka etmen “başat bir insanileştirme içerikli biçimlendirmedir” (s. 73).

Romanın bir başka yerinde sanat yapıtının “ilk-kezliğinde ve tek-kezliğinden” söz edilir. Batı müziği, burada söylendiğine göre, Hıristiyanlığın ilk bin yılında “tonun/tınının tek-sesli kapalılığı”, bir başka deyişle, tonun “tek-anlamlılığı”, “tek-sesliği” egemen olmuştur (s. 88).

Güzellik Ülküsü

“Güzellik ülküsü”, öznellik kapsamında değerlendirilen bir başka kavramdır. Bu öz-yapısı uyarınca söz konusu kavram sürekli olarak kişiden kişiye ve tarihsel dönemlere göre değişir. Güzellik ülküsü,“Doktor Faustus” romanında da “tarihsel ve bireysel açıdan sürekli değişim” geçiren bir kavram olarak tanımlanır (s. 104). Dolayısıyla, kalıcı ve değişmez bir güzellik anlayışı söz konusu olamaz. Sanatsal güzellik, dönemin başat toplumsal-kültürel koşulları, egemen sanat anlayışı, bu anlayışı estetikleştiren sanatçı ve sanat yapıtını alımlayan öznelerin yeterliliği açısından değerlendirilebilir.

Biçim(lendirme)

doktor_faustusSanat, biçimlendirmedir. Tasarımlanan sanatsal ideyi, sanat yapıtına dönüşmenin zorunlu önkoşulu olan biçim verme, sanatın malzemenin estetikleştirilme süreci ve bu sürecin sonucudur. “Doktor Faustustaki deyişle, “zor ve suskun biçimlendirme” etkinliği, sanatsal malzeme üzerinde çalışmadır. Söz konusu biçimlendirici çalışma ne denli insancıl içerikli olursa, etkisi o denli fazla olur (s. 72- 73). Güzeli duyumsama yeterliliğiyle ve biçim verme yeterliliği arasında doğu orantılı bir ilişki vardır (s. 79). Biçimlendirme edimi, aynı zamanda yazınsallaştırmanın temeli olan biçemselleştirme edimidir. Thomas Mann’ın sanatçının “öz-istençliliği” ve “serimleme tarzının” biçimlendirilen malzeme üzerinde “şiddet” içerdiği (s. 81) şeklindeki görüşleri bu kapsamda değerlendirilebilir.

Biçim-İçerik İlişkisi

Sanatlar arasında “en tinsel” sanat olan müzikte “biçim ve içerik içerik” diğer sanatlarda görülmedik ölçüde “iç içe geçmiştir”, neredeyse özdeşleşmiştir. Biçim ve içeriğin iç içe geçmesi, müziğin ayırıcı özelliğidir. “Müzik kulağa hitap eder” diye söylenir. Bu söz, işitme duyusunun diğer duyular gibi, “tinsel olanı algılamanın aracı” olduğu ölçüde doğrudur. İşitilmeyi “dışlayan” müzik de vardır. Örneğin, Bach’ın “altı sesli kanonu”, işitilmeyi dışlar. Bu yapıt, “ne insan sesi ne de her hangi bir enstrüman/çalgı aleti”, hatta “hiçbir duyusal gerçekleştirim” için bestelenmemiştir. Buradaki temel düşünce, sadece müzik, “saf soyutluğu içinde” müziktir. Roman kahramanlarından birinin deyişiyle, müzik “işitilmek, görülmek ve duyumsanmak için değil, olanak olsa, duyuların, hatta gönlün ötesinde tinsel-saf olanda algılanmak” ister.

Thomas Mann şiir metinlerinin müzikselleştirilmesini müzik ve sözün “şiirsel evliliği” olarak niteler. Şiir/şarkı besteleme, “dramatik sanata” hazırlıktır. Romandaki anlatımla, özerk yapıtta biçim, “görünüş ve oyundur” söylemi eleştirel değerlendirilmelidir (s. 245).

Alımlama

Okuma ya da alımlama, yazınsal yapıtı tümleyen bir etmendir. Bu bağlamda “Doktor Faustus”ta okunan veya dinlenin şeyin dikkat çekici yönleri “edinilme” ve “öznel yeniden üretim tarzı” söz konusu edilir (s. 83). Romanın bir başka yerinde Beethoven’in bestelediği tek opera olan “Fidelio” adlı ünlü yapıtta konulaştırılan “yüksek insancılık ve kardeşilik” kavramlarının “en etkileyici öğe” olarak alımlanmasından söz edilir (s. 109).

Alımlama yeterliliği, bir sanat yapıtının ve üreticisinin doğru anlaşılmasının ve değerinin ortaya çıkarılmasının da önkoşuludur. Romandaki anlatımla, “eğer Bach o zamanlar daha fazla tanınmış olsaydı, Beethoven’in sanatı çağdaşları tarafından daha iyi anlaşılmasının yolunu bulabilirdi” (s. 80). Bu tümcelerden de görüleceği üzere, dönemin Bethoven alımlaması, Beethoven’in sanatsal değerinin ayrımına varılmasında belirleyici etmenlerden biridir.

Prof. Dr. Onur Bilge Kula – edebiyathaber.net (9 Aralık 2015)

Yorum yapın