Dehşete isyan etmemiz gerekirken alışıyoruz | Adalet Çavdar

Kasım 3, 2019

Dehşete isyan etmemiz gerekirken alışıyoruz | Adalet Çavdar

 

Han Kang’ı ilk olarak April Yayınları tarafından yayınlanan ve Korece aslından Göksel Türközü çevirisiyle Vejeteryan romanı ile tanıma fırsatımız olmuştu. İnsanın vahşetini kadın bedeni üzerinden anlatıyordu, kadın kahramanı kendince bir isyan başlatıyordu ve bize bu doğaya ne yaptığımızı anlatıyordu. Yazarın bir diğer romanı olan Çocuk Geliyor Eylül ayında yayınlandı. İlk olarak Human Acts adıyla 2014 yılında yayınlanan roman gazetelerin okuma listelerinde uzun süre yer aldı. Han Kang, Çocuk Geliyor romanıyla bize demokrasinin kanlı sayfalarını yeniden hatırlatıyor.

Çocuk Geliyor, Kore tarihinde önemli bir yeri olan Gwangju Ayaklanması’nı diğer adıyla 5/18’i anlatıyor. Bilmeyenler ve hatırlamak isteyenler için; 1979 yılında Bak CoınğHi’ye düzenlenen suikastın ardından yeni yönetim iktidara geçmek için hareket ettiğinde Kore halkı demokrasinin daha fazla zarar görmemesi için ülkenin dört bir yanında protestolara başlıyor, silahsız. Ve bu olayların devamında ordu yönetime el koydu, yani darbe yapıldı. 1980 yılında Güney Kore’nin Gwangju kentinde 18-27 Mayıs tarihleri arasında darbe yönetimine karşı yapılan eylemlerde silahsız insanlara karşı silahlı kuvvetlerin yaptıkları saldırının adı Gwangju Ayaklanması. Demokrasi için şiddet. Sayısız insanın yaralandığı olaylar sırasında, 240 insanın öldürüldü.

Sadece bizim ülkemiz açısından değil uzun zamandır kaynayan dünyanın her yerinde halklar polis ve devlet şiddetine maruz kalıyor. İstedikleri ve istediğimiz ise daha adil ve demokratik bir yaşam biçimi. İnsan haklarından mahrum kalarak yaşamamak. Han Kangyedi bölüme ayırdığı romanının her bölümünde yaşanan olayları başka birinin gözünden anlatmayı tercih ediyor. Her yaştan insanın yaşadıklarına bizi de şahit ediyor. Bazen aynı olayları birden fazla kez okuyoruz Han Kang’ın anlatımıyla, bu çeşitlilik bize şiddetin yakınından geçen her insanın aklında ve kalbinde nelerin değiştiğini ve o gördüğümüz fotoğrafların hayatımızın sonrasını nasıl şekillendirdiğini okuyoruz.

Pek çok bombanın patladığı ve her siyasi krizin arkasından her şey olsun ama o bombalar bir daha patlamasın diye dualar ettiğimiz bir ülkenin sınırları içerisinde yaşıyoruz biz. Artık kimin ülkesi olduğu git gide karışan ama nedense kendimizi bir türlü ait hissedemediğimiz bu yerde aslında bizim duygularımıza da eşlik ediyor Han Kang. Vejetaryen ile beden üzerine kurduğumuz tahakkümü Çocuk Geliyor ile şiddet üzerinden ele alıyor Han Kang. Uyumsuzluğu dillendiriyor.

15 yaşında bir çocuk hem arkadaşının cesedini arıyor hem cesetlerin depolandığı yerde gönüllü olarak çalışıyor. Üst üste atılan bedenler görüyor, insanların kalan uzuvlarını kayıt altına alıyor, kayıpların bulunmasına yardımcı oluyor. Bütün o dehşet verici ortamı şaşırtıcı derecede normalleştiriyor Han Kang, zaten okurken bizim canımızı yakan da bu normalleşme oluyor. Bir çocuğun hikâyesiyle başlayan kitap, bir ölünün dilinden, yazdıkları sansürlenen bir editör, işkence gören bir mahkûm, işçi bir kadın tarafından ayrı ayrı anlatılıyor. En sonunda da Han Kang kendi dilinden kendi hikâyesini anlatıyor.

İnsanlık nedir üzerine düşünmemizi sağlıyor Han Kang. Ve bu sorunun ağırlığı altında aklımız ve vicdanımız eziliyor. Çünkü alıştığımız şiddet görüntüleri aslında isyan etmemiz gereken şey biliyoruz. Ve üstelik şiddet sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarak sürekli yaşadığımız bir şey olmuşken. Han Kang bir çözüm önermiyor lakin dehşete düştüğümüz o fotoğrafların her karesini santim santim anlatıyor.

edebiyathaber.net (3 Kasım 2019)

Yorum yapın