Daha iyi bir dünya mümkün mü? – Melih Cevdet Anday | Yeliz Karakütük

Mayıs 22, 2020

Daha iyi bir dünya mümkün mü? – Melih Cevdet Anday | Yeliz Karakütük

Bazı durumlar vardır ki, hiç beklemediğimiz bir anda karşımıza çıkar ve kiminin sakladığı kiminin açık açık beyan ettiği içimizdeki gerçek benlikle aramızdaki ince perdeyi kaldırıverir. İşte o zaman tam da olduğumuz gibi kalıplarla ve ayıplarla kundaklanmamış saf düşünce ve davranış yapımızın mimarı “zavallı kendi”mizi keşfederiz. Özellikle kaygı, stres ve aşırı duygusal zorlamalarla karşılaştığımızda yüzleştiğimiz “zavallı kendimiz” neye uğradığını şaşırmışçasına görünen benliğini korumaya çalışıp bir yandan da hırpalanırken, kendini, çevresini, dünyayı sorgulayıp “iyi ve kötü olan nedir” bulmaya zorlanır… Yayılma gücü çok yüksek bir virüsün tüm dünyayı ele geçirerek sayısı milyonlara varan insanın ölümüne sebep olması, insanlığın kurtuluşu için kahraman bilim adamlarının dünyanın zalım liderlerine rağmen aşı bulma çabaları, kriz içinde yoksulun daha yoksul, zenginin daha zengin olarak kaosu körüklemeye devam etmesi gibi ilginç hikayeleri, sinema senaryoları ya da bilim kurgu romanlarından değil de haberlerden okuyor olmanın gerçekliği sayesinde, bazı “zavallı kendi”lerimizle birlikte daha iyi bir dünya sorgulamasına geç de olsa başlayabildik.

Başka ve daha iyi bir dünya arayışının, bana göre, tiyatro tarihindeki en önemli yazarlarından birisi olan Melih Cevdet Anday ve onun insanı sıkıntılı durumlar altında bırakarak sürekli kendini ve çevresini bu sorgulamalara zorlayan hikaye düzlemleri tam da bu zamanda yine yeniden bize kılavuz olacak nitelikte… 1960 sonrası Türkiye tiyatrosunun önemli oyun yazarlarından birisi olan Anday, oyunlarında karakterlerini içine düşürdüğü şüphe, kaygı ve varoluşsal sorgulamalarla iyi ile kötüyü, gerçek ile sahteyi, doğru ile yanlışı hiçbirini diğerinden ayırıp yargılamadan sorgulamaya sevk eder. Ona göre; ancak bu sorgulamayı yapmaya başladığımızda ve tüm gerçekliğiyle kendimizle yüzleşebilmeyi becerebildiğimizde “daha iyi bir dünya” ya kavuşma ihtimalimiz ve şansımız varsa orada yaşama imkanımız olacak…

Anday, bir misyon yazarı olarak birçok alanda eser vermiş, pek çok eleştirmen ve araştırmacı tarafından Türkiye tiyatrosunun en yenilikçi ve avangarde oyun yazarlarından biri olarak kabul edilmiştir. Gerçekçi bir zemin üzerine kurulu olmayan oyunlarında; birbirini tanıma/tanımama, hikaye anlatma/anlatamama, ortak anılarla birbirine bağlanma/bağlanamama, yine anı ve öykülerle gerçeği bulma/bulamama ve tüm bu diyalekt bağlantısı aracılığı ile kendi içinde ufak oyunları ve anlamları olan yeni dünyalar yaratma niyetindedir. Yersiz, zamansız, kimsesiz, bilinçli bir bilinçdışılık kurar. Ama her şeyden önemlisi okuyucu ve izleyicinde mutlak düşünme ve akla giden bir yolu açar.

Karakterlerinin kurduğu dil vasıtasıyla izleyicini/okuyucusunu sürekli zorlayan Anday’ın kurduğu bu dil hakkında Sevda Şener; “… seyircisinin/okuyucusunun alışkın olmadığı bir düşünce biçimine zorlaması kaçınılmazdır” der ve ekler ; “en can alıcı durumlarda bile düşündürerek, yorumlanarak aktarıldığı bu anlatım yöntemi sıradan bir izleyici için kolay tadına varılabilecek bir yöntem değildir”. Bu yüzdendir ki Anday okuyucusu ve seyircisinin kafası sürekli karışıktır.  Anday’ın, oyunlarında kurguladığı bu zorlayıcı yapı ile öncelikli amacı o akıl ve düşünme yoluyla olayların çözümünde bir ilerleme sağlayabilmektir. Şener, Anday oyunları için “usun bir çeşit tazenlenmesidir” der.

“Düşünme süreci içerisinde insan, önceden açıklanmış gerçekleri yeniden sorgular, yeni anlamlandırmalara yönelir. Usun bir çeşit tazelenmesidir yaşanan. Düşünce, yeni yorumlara olanak sağlamak için alt katmanlara gizlenmiş, gerçeğin, yeni olduğu ölçüde tedirgin edici, şaşırtıcı açıklamaları yapılmıştır. Okuyucusunun sezgisine değil usuna yönelik olan bu yapıtlarda giz ve gizem çağrışımlı örtük anlamlar aramak Melih Cevdet Anday tiyatrosunun özüne aykırıdır”.

Geçmiş ve şimdi arasında geleceğe dair umutlar…

Ve “Bıktığımız, değişmesini istediğimiz bu dünya…”

Anday, “Şiir Yaşantısı” isimli yazısında; “Şair en sade sözü, en anlaşılır sözü söylediği zaman bile aklımızı şaşırtır ve bize dünyamızı sevdirir. Bıktığımız, değişmesini istediğimiz bu dünyayı…” sözleri ile zamansız ve mekânız oyunları gibi kendi zamanından çıkıp, bizim zamanımıza ve hatta evlerimize kapandığımız şimdiye bir selam verir, zamanlar ötesi bir yazar olarak…

İçerdekiler, Mikado’nun Çöpleri, Yarın Başka Koruda, Müfettişler gibi hemen hemen tüm oyunlarında görebileceğimiz bu “bıktığı, değişmesini istediği dünya”yı kavrayabilmenin yolu Anday’ın anlatım dilinde kurduğu diyalektiktir. Onun tüm karakterleri bir arayış içindedir ve bu arayışta onları iyi ya da kötü olarak yargılamaz, bunun kararını verip de okuyucusuna/izleyicisine hazır kalıplar sunmaz. O, bu oyun karakterlerinin karşılaştıkları durumlarda kendileri ile yüzleşmesini sağlar. Kötü ise neden kötü, iyi ise neden iyi bunu anlama ya da anlayamama ama mutlaka sorgulama ve duygu değil akıl yoluyla bu bilgiye ulaşmalarını ister. Anday, bunun ancak ve ancak düşünce yoluyla bulunabileceğini, düşünmek için ise iletişim yani konuşmanın imkanlarından faydalanılması gerektiğini her fırsatta hissettirir. Mikado’nun Çöpleri’nde birbirinden çok farklı şeyler anlatsalar da bir kadın ve bir erkek konuşarak içlerindeki zehri akıtır ve derinlerindeki bilgiye ulaşırlar. İçerdekiler’de tutuklu ve komiser konuşarak düşüncelerinde derinleşir, gizledikleri asıl benliklerine ulaşırlar. Anday’ın  bıktığı ve değişmesini istediği “daha iyi bir dünya” arayışının temelinde de bu iletişim gizlidir. Hem içindeki o “zavallı kendi”n ile hem de insanın insan ile iletişimi… Ayşegül Yüksel, bu iletişimin insana aynı zamanda “özgürleşme”yi de getirdiğini ifade eder.  Yüksel konu ile ilgili; “Anday’ın Tiyatro Söylemi” yazısında; “… oyun kişileri, yaşadıkları hesaplaşma süreci sonunda “iletişim” kurabildikleri “insan” ortak paydasında buluşabildikleri oranda özgürleşir”, der.

Melih Cevdet Anday, Yüksel’in “özgürleşme”, Şener’in “usun tazelenmesi” dediği anlatım tarzında, iki zaman çizgisi arasında gidip gelen bir bağ kurar. O da; “geçmiş” ve “şimdi”’dir. Geçmişteki anıları ya da eylemleri ile şimdi arasında bağ kuran karakterler, anılarıyla var olurlar. Kendilerini sorguladıkları yer geçmiş ve geçmişte yaptıklarıdır. “Şimdi”yi oluşturan “geçmiş”leri ise; “şimdi”nin de “geleceği” oluşturacağı kesindir. -Ki bu da değişimin başlangıcı olabilecek o umuda yer açar. Yarın Başka Koruda isimli oyununda, anılarını var etmeye çalışan karakterler, geçmişin ve anılarının gerçekliğini sürekli sorgularlar. Bu şüphe ve sorgulama onları “şimdi” ile aralarında canlı tutan bir bağ kurmalarını da sağlar. Bu hesaplaşma ve kurulan bağ ile ilgili Sevda Şener’in tespitleri ise önemlidir:

“Bu anı öyküler dramatik durumu oluşturan koşulların geçmişte kalan bölümünü sergileyerek geçmişle yaşanan zaman dilimi arasında sağlam köprüler kurar. Yazarın Yarın Başka Koruda, Dikkat Köpek Var, Ölüler Konuşmak İsterler, Müfettişler, Ölümsüzler adlı soyut oyunlarında anı-öyküler geçmişle şimdiki zamanın iç içe yaşandığını gösterecek biçimde kurgulanmıştır. Oyun kişisi anılarını anlatırken geçmiş ile hesaplaşır.”

İnsanın temel yaşam kaynağı: Konuşmak

Anday’ın daha iyi bir dünya arayışına hizmet eden en önemli silahın “iletişim” olduğu ve hatta anlaşamamaktan doğan bir iletişimin, insanın kendi varlığını ve dünyayı sorgulamak için de en büyük fırsatları yarattığı görülür. Yazar’ın kaleminden kendi öz benliği ve çevresi ile konuşan insan, özgürleştikçe “daha iyi bir dünya” fikrine yaklaşabilir. Konuşamamak, başka insanlarla iletişim halinde olamamak en kasvetli hapishane duvarlarından bile daha karadır. Yarın Başka Koruda isimli oyununda Orman Bekçisi; yedi yıl önce kaçarak koruya gizlenen bir katilin açlıktan değil ama kimseyle konuşamamaktan çıldırıp dışarı çıkarak kendi kendini yakalattığını anlatır. Anday’a göre insanın başka insanlarla iletişimi açlıktan dahi önemli bir temel yaşam kaynağıdır. Dolayısıyla, açlıktan ölmeyiz ama asıl iletişim kuramazsak ölürüz, diyebiliriz. Buna bir iletişim yolu olarak çıkmaza giren hesaplaşmalar da dahil edilebilir -ki Ayşegül Yüksel, Anday’ın değişme dair umuda açılan kapısını daha çok burada arar:

“Anday’ın kişileri hesaplaşma süreci içinde bir yandan birbirlerini tüketirken bir yandan da birbirlerini yenilerler. Böylece, belli belirsiz de olsa ‘umuda’ bir kapı aralanır”.

Melih Cevdet Anday, dönemi itibariyle varoluşçuluk ve avargade akımdan etkilenmiştir ancak tüm bunların üzerinde bir bakış açısı sunarak kendi tarzını yaratmayı başarmıştır. Gerek söyleyiş biçimlerindeki buluşları, gerek fark yaratan bakış açılarıyla hesap soran karakterleri onu Türkiye Tiyatrosu’nun en önemli yazarlarından birisi olarak tanımlamamızla birlikte, tüm sıfatlarından arındırılmış isimsiz karakterleri ile dünya tiyatro yazarları arasında da seçkin bir yere sahip olması gerekliliğini hatırlatıyor. Bugün onu çağdaş Avrupalı oyun yazarları kadar bilinir yapmayan tek şey Türkçe yazmış olması ve döneminde kendi ülkesinde dahi az ilgi görmüş olmasından kaynaklanmaktadır.

Filozof ve yazar Ortega’nın da dediği gibi “ben, kendim ile ortam koşullarının toplamıyım”  ve Anday’ın “bıkıp, değiştirmek istediği” kadar da bu dünyadan sıkılmış durumdayım. Çıkmaza da girsek tartışmaya, bir yere varamasak da konuşmaya ve korkuyor olsak da sorgulamaya devam edemezsek, o koruda tek başımıza açklıktan değil de kimsesizlikten ölmeye mahkumuz… Ölüler Konuşmak İster Müfettişler ve Dikkat Köpek Var uyarısına rağmen, Yarın Başka Koruda, Ölümsüzler ya da Bir Cinayet Söylencesi eşliğinde Mikado’nun Çöpleri’ni oynamak dileğiyle… Yazarın da istediği gibi “daha iyi bir dünya” nın kurulmasına dair umutlarımızı ancak böyle yeşil tutarak, şansımız varsa orada bir miktar da yaşarız belki… Ama siz yine de her yazılana bakmayın; çünkü Anday’ın bir karakterinin de dediği gibi “İnanıp inanmamak sorunu değil bu hanımefendi. Bir şeyin olması ile olmaması aynıdır. Ne değişir? Hangisi daha gerçek”.

Kaynaklar:

  • Ayşegül Yüksel, Anday’ın Tiyatro Söylemi
  • Ayşegül Yüksel, Yapısalcılık ve Bir Uygulama, Gündoğan Yayınları, 1995
  • Melih Cevdet Anday, Toplu Oyunları, Everest Yayınları, 2014
  • Melih Cevdet Anday, Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği, Çağdaş Yayınlar, 1994
  • Melih Cevdet Anday, Açıklığa Doğru, Adam Yayınları, 1984
  • Sevda Şener, Gelişim Sürecinde Türk Tiyatrosu, Alkım Yayınları, 2003

Yeliz Karakütük – edebiyathaber.net (22 Mayıs 2020)

Yorum yapın