Coğrafyanın hafızasına dair öyküler | Nilgün Çelik

Aralık 17, 2019

Coğrafyanın hafızasına dair öyküler | Nilgün Çelik

Demet Çizmeli’nin ilk kitabı “Dünyanın Ortasında” Alakarga Yayınları’ndan bu yıl çıktı. İlk kitap deyince, satır aralarında acemiliklerin saklandığı, sığ bir öykü kitabı gelmesin akla. Çizmeli’nin kaleminden çıkan her bir öyküde biriktirilmiş ve yerine oturmuş tarih bilgisi, derinlikli gözlem, efsanevi bilgiler, yöresel dil görüyoruz. Tarihi kokluyoruz. O coğrafyanın içinde yaşıyoruz. Elbette öykülerinin odağı insan ama daha derinlerde insan ve ülkesine olan sevgisi kendini hissettiriyor.

Öykü karakterlerine verdiği canla, tarihin çok evveline gidip onlarla taşlı yollarda yürüyüp zulmü yaşıyoruz. İlk öyküsü Firari, insan hallerini, önyargıların o gün de bu gün de yaşamı nasıl şekillendirdiğini / sona getirdiğinin altını kalın kalın çiziyor. Kahraman Pavliko ile “ötekileşip” yaşamaya çalışıyoruz. Çizmeli,  sıradan kurgu metodu gibi görünen öykülerine öylesi bir dille derinlik veriyor ki coğrafyada üşüyen de biziz, kimsesizleşen de.  “Dağ çetinliği gibiydi ağzındaki kelimeler; gırtlağından sertçe çıkıp yumuşadıkça yayılırken Tiflis’in buzlu dağlarının zirvelerinde açan yıldız çiçekleri gibi salınıyordu.” (s. 19)

Diğer öyküsü Asude Günler’i ister bugünün kıymetini bilmek için ister bugünkü toplumsal çelişkileri anlamak için okuyun. Savaştan sonra kendi benliğine “medeni ölçülerde” sahip çıkmak isteyen toplumun hem bu “asri”liğe ayak uydurmak isteyişi hem de din baskısı –korkusu- ile bir ileri bir geri tango yapışını / sancısını izliyoruz. Anlatımın ustalığıyla okumuyoruz, izliyoruz. İsmet Paşa’yı karşılama balosuna gidiyoruz.

Yazarın, vatanına, toprağına, tarihine vefa ile bağlılığı iyi okurlar için sır olmayacak kuşkusuz. Halk evlerinin kapatılmadan önce yarattığı değişimi biz de hayranlıkla izlerken kapatılmasındaki sancı ve o yaman çelişkiyi merakla okuyoruz.

Demet Çizmeli’nin her bir öyküsünü novella tadında. Ama yine de bir birine bağlandığı beş öykü tam bir roman tadında. Füruzan’a ithaf ettiği ve kitaba adını veren “Dünyanın Ortasında” ile başlayan sonraki Asude Günler, Harf Kuyumcusu, Beşbinsekizyüzotuz, Tek Kişilik Bir Oyun isimli öykülerinde öykü sonlarında, öykü dışında biri konuşuyor. Bu beş öyküyü taşın tanıklığında birbirine bağlayan kurmaca, tekniği bakımından da okurun dikkatini çekiyor. Merak edenlere Ferit Edgü’nün cansız nesneleri dillendirdiği öykülerini anımsatmak isterim. Aynı tat, aynı edebi tecrübe… “Ben bir taşım, kehribar zamanında… Geçiyor zaman, unutuluyorum. Yerimi dolduracak beton yapılar yapılıyor kentin başka yerlerine. Güzel olanın izini ortadan kaldırmak insanın doğasında var. Güvensizim, çıplağım, yalnızım. (…) Burada yaşarken duvarlarıma çarpıp kaçan sığırcıkların, serçelerin neşeli çırpınışları değil Lukam Dağı’ndaki yırtıcı kuşların çığlıkları gelip buluyor yeniden beni. Karanlığın koynunda bekleyen kara bir taşın anılarına dönüyorum.”(s. 135)

Kitaba can veren dil, yöresel deyimlerle derinleşiyor. Kimi zaman mitolojik, efsanevi ve söylencelerden destek alan anlatımlarla okuyucuyu sarıyor. “Kentin cinleri Mekir’ler, yüksek kubbeli hamamlardan çıkıp bahçeye doluşmuşlardı. Ters çevrilmiş ayakları geri geri giderken ona doğru yaklaşıyorlardı…” (s. 125)  Öykülerin tamamına yayılmış bu anlatım ve sözcük zenginliği kitabı farklı bir pencereden değerlendirmemizi zorunlu kılıyor.  Öykü zamanının dönemine ait dili ustaca kullanıyor olması, yazarın eğitimini de aldığı öyküde tiyatral atmosfer, özellikle: “Dünyanın Ortasında” adlı öykünün son bölümünde monolog biçiminde anlatılan ve bir tiyatro sahnesinde geçen öykü olması bu atmosferi de yansıtması bakımından önemlidir. Mekân ve sokak adları, dönemin hitap şekilleri hatta tiyatro gösterisinden bile bizi haberdar edebiliyor. “İlk geldiğim sene Hisse-i Şayia piyesinin dekorunu getirip odama bıraktılar.” (s. 101) Çizmeli’nin kalemi edebiyatın duayenlerinin kahramanı ile de okuyucuyu karşılaştırıp, kendi mekânında kendi çıkmazlarında kahramanını konuşturuyor. “Dünyanın Ortasında”, edebi zenginliği kendi çizgileri içinde barındıran son dönemde okuduğum en “zengin” kitap.

Çizmeli’nin kitabı,  tarihten haber veren, ülkenin evrimleşirken geçirdiği sancılarıyla vurguladığı vatan sevgisi için okunmayı hak ediyor.

Nilgün Çelik  – edebiyathaber.net (17 Aralık 2019)

Yorum yapın