Çocuk dünyasından üç kitap | Hülya Soyşekerci

Aralık 3, 2012

Çocuk dünyasından üç kitap | Hülya Soyşekerci

Yaprak

Kitabımın arasında

Geçen yazdan kalma

Bir kuru yaprak.

Bir kuru yaprak değil

Bir büyük ağaç.

Bir büyük ağaç değil

Bir kocaman park.

Bir güneş, bir gökyüzü

Kitabımın arasında

Bir kocaman yaz.

Ayla Çınaroğlu

Yalvaç Ural’ın Anadolu Efsaneleri’ni  kolay, anlaşılır, akıcı dille özetlediği bir çocuk kitabına merhaba diyoruz öncelikle. Sonra, aşıdan çok korkan küçük Giampi ve hayali ejderhası Lumpi Lumpi’yi  tanıyacağız. Ayrıca Burcu Kızın Bebekleri  ve yapraklarını dökmek istemeyen inatçı bir ağacın öyküleriyle haşır neşir olacağız. İyi ki çocuk kitapları var; içimiz hep çocuk kalsın diye…

Anadolu topraklarında insanlığın eski düşleri

Ne güzeldir efsaneleri okumak; ne harika bir yaşantıdır insanlığın eski düşleri içinde düşlerimizi çoğaltmak… Efsaneler dönemi, insanlığın yaşamı anlamlandırma serüvenindeki ilk duraklardandır;  bu dönemi “ insanlığın çocukluk dönemi” şeklinde yorumlamak da mümkündür. Nasıl ki bir çocuk yarattığı düşlerin içinde yaşar, o düşleri gerçeklerden ayırt etmez; yaşamda karşısına çıkan olayların nedenlerine çoğu zaman düşsel ve rasyonel olmayan açıklamalar getirirse, efsaneler döneminde de insanlar kendi yarattıkları düşlere ve mitoslara kalpten inanıyorlar ve o yaratımların içinde yaşıyorlardı. Bu yönden bakıldığında, çocukların efsaneleri ilgiyle okumaları ve onları kendi düşleri kadar kendilerine yakın bulmaları doğal bir durum. Çocukların ve büyüklerin ilgiyle okuyabileceği; dikkatle hazırlanmış efsane derlemeleri arasında, Yalvaç Ural’ın çalışması olan ve YKY Doğan Kardeş kitapları arasında geçtiğimiz temmuz ayında yayımlanan kitap, özlü ve nitelikli oluşu ve Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat gibi ustaların yıllar önce dile getirdikleri “hümanist” anlayışı esas alışıyla dikkati çekiyor. Bu anlayış, Batı uygarlığının kökenini Anadolu’ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören, Anadolu’yu odağa alan bir düşünce sistemini oluşturuyor. Yalvaç Ural hem giriş yazısında hem de kitap sayfalarında yeri geldikçe bu bakış açısını dile getiriyor.

Yalvaç Ural’ın Anadolu Efsaneleri derlemesi içinde Anadolu ve özellikle Ege ve İonya efsaneleri ağırlıklı olarak işlenmiş. Avrupa yazınına esin kaynağı olan pek çok efsanenin Anadolu kaynaklı oluşuna dikkat çekilmiş, bu efsanelerdeki yer ve kişi adları ayrıca her efsanenin sonundaki dipnotlarda belirtilmiş. Efsanelerin çocukların da kolayca anlayabileceği, yalın, duru ve akıcı bir dille kaleme alınmasına metne özgü bir dikkat gösterilmiş ve bu konuya önem verilmiş.

İnsanlığın ortak hikâyeleri olan bu efsanelerde özellikle Olympos Tanrıları, yarı tanrılar, ölümlüler, krallar, kraliçeler, orman perileri gibi varlıkların serüvenleri, akrabalık ilgileri, birbirleriyle dostluk ve düşmanlık ilişkileri, tutkuları, duyguları işleniyor. Efsanelerde tanrılar/tanrıçalar gücü ve iktidarı temsil ediyorlar. Ölümlüler her zaman onlara boyun eğmek durumunda kalıyorlar; tanrı ya da tanrıçalarla boy ölçüşmeye kalkanlar, onlara isyan edenler onların lanetine uğruyorlar; korkunç cezalarla işkencelere uğrayabiliyorlar. Aynı şekilde, insanlara yakınlık duyan, onlara yardım eden tanrılar da Olympos tanrılarının lanetine ve şiddetine uğruyor. Ege’de taşların, dağların, denizlerin, göllerin, akarsuların çevresinde gelişen onlarca efsanenin anlatımı yer alıyor bu yalın ve derinlikli kitapta. Ağlayan Kaya efsanesinden Yedi Uyuyanlara; Gordion düğümünden Sisyphos efsanesine, dünyanın ilk güzellik yarışmasından Ana Tanrıça Kybele’ye; Kassandra’nın çaresiz biliciliğinden Amazonlara… Batı kültür ve uygarlığının temellerini kuran onlarca efsanenin içinde kayboluyoruz adeta. Düşler düşleri doğuruyor; olağanüstü olaylar ve masal varlıklarının dünyası sarıyor ruhumuzun en derin noktalarını. İnsanlığın çocukluk çağına merhaba demek; bir yetişkin olarak da etkiliyor bizleri.

Çocuk edebiyatı ustası Yalvaç Ural’ın kaleme aldığı ve Haslet Soyöz’ün ilginç çizgileriyle zenginleşen Anadolu Efsaneleri, büyük küçük hepimize yeni bir bakış açısı kazandıracak.

(“Anadolu Efsaneleri”, derleme, Hazırlayan: Yalvaç Ural, Resimleyen: Haslet Soyöz, 10-15 yaş, YKY Doğan Kardeş Kitapları, 124 sayfa, 8 lira)

Aşıdan korkan Giampi ve hayali ejderhası Lumpi Lumpi

Can Çocuk Yayınları’nın ilk okuma kitaplarından biri olan sevimli bir kitabın sayfalarını çevirelim şimdi. Silvia Roncaglia ve Roberta Lucani’nin birlikte yazıp resimledikleri bu modernist çocuk kitabı, “Lumpi Lumpi, Arkadaşım Ejderha” dizisi kitaplarının üçüncüsü. Kitabın hoş, naif ve rengârenk resimlerle çocukları bir anda kendi dünyasına çektiğini de belirtelim.

Giampi, ilkokula giden küçük bir çocuktur. Ailesinin tek çocuğu olan Giampi’nin, odasında yalnız olduğu zamanlarda, kendine özgü o muhteşem düş ve yaratım dünyası harekete geçer. Giampi’nin hayali bir arkadaşı vardır; adı Lumpi Lumpi olan mavi bir ejderhadır o hayali arkadaşı. Baştan ayağa mavi renkte küçük bir ejderha olan Lumpi Lumpi, küçük Giampi’nin hayal dünyasında yaşayan; kimseye hiçbir zararı olmayan, ağzından soğuk alevler püskürten, burnundan halka şeklinde dumanlar çıkartan bir yaratıktır. Giampi ne zaman çağırsa yani onu düşünse hemen yanında olan iyi bir dosttur.

O gün de Giampi’nin canı çok sıkılmıştır; çünkü ertesi gün okulda aşı yapılacağı duyurulmuştur. Aşıdan, iğneden o kadar korkar ki küçük Giampi, kendini aşıdan kurtarması, oralardan alıp götürmesi düşüncesiyle hemen hayali arkadaşı Lumpi Lumpi’yi çağırır. Küçük mavi ejderhanın gelmesi için Giampi’nin onu düşünmesi yeterlidir; nazlanmadan gelir Lumpi Lumpi. Her zaman birlikte çok tehlikeli ve muhteşem maceralara atılmak; heyecan, merak ve gizemle dolu olayların içinde yol almak büyük keyif verir Giampi’ye. O zamana kadar pek çok tehlikeli serüven yaşamışlardır ama… “yine de Giampi’nin iğnelerden, şırıngalardan ödü patlıyordu. Şu zorunlu aşı dehşete düşürüyordu onu.” … ‘Lumpi ile bir güzel kaçarım, yarın da gitmem okula,’ diye düşündü Giampi. Aklından bu geçer geçmez yatağın kenarındaki halının üzerinde bitivermişti minik mavi ejderha.” (s. 8)

Ejderhasından, çok uzaklara gitmelerini ister küçük çocuk; ejderha onu sırtına alır, birlikte dağları bayırları aşarlar, şehirleri ülkeleri arkalarında bırakıp gece boyunca uçarlar. Öyle uzağa, öyle uzağa uçarlar ki, mekânların yanı sıra zamanları da aşarlar birlikte. Ortaçağa gelirler, o müthiş şövalyeler çağı içine girerler bir anda. Bir saray görürler; sarayda bir de Prens vardır. Prens, ejderha Lumpi Lumpi’nin tehlikeli olduğunu düşünür ve ondan korkarak uzak durmaya çalışır. Prens’le arkadaşlık kurmaya çalışan Giampi, ejderhasının iyi huylu, soğuk dumanlar çıkaran, zararsız bir ejderha olduğunu anlatır. Sonrasında ünlü Uyuyan Güzel masalının bir başka versiyonunu yaşarlar hep birlikte. Prens’in nişanlısı Prenses’in adı da Lumpi Lumpi’dir ve ejderha Lumpi Lumpi ile ikisinin doğum günleri birbirine yakın tarihlerdedir. Prenses kötü niyetli bir perinin lanetine uğramıştır ve bu lanete göre on altıncı yaş gününde parmağına iğne batacak ve uzun bir uykunun içine girecektir. Bu uykudan uyanması için, Prens’in aşk dolu bir öpücüğü gereklidir. Giampi’nin düşleri masallar dünyasına açılır; hem masal içinde masal göndermesi yapılır hem de gerçeklerle düşler birlikte işlenir. Bu arada kötü niyetli perinin yardımcısı, yanlışlıkla Lumpi Lumpi’yi büyüleyip bizim küçük mavi ejderhaya iğne batırmıştır. Bu durumda Lumpi’nin uyanması için onu öpecek dişi bir ejderha gerekir. Bu ejderha da Prenses’in hayali arkadaşı olan fuşya rengi, küçük, dişi ejderhadır. Böylece Lumpi Lumpi hayata döner, hem de büyük bir aşka kavuşur.

Düşler üreten ve ürettiği düşlerin içinde yaşayan bütün çocuklar gibi Giampi de yarattığı masalın içindeki olaylardan öylesine etkilenir ki, aşıdan korkmayıp cesaretle aşı olursa kendisini öpeceğini söyleyen çok hoşlandığı sıra arkadaşı Carlotta’yı anımsar. Yeniden düşlerden gerçeğe geçiş yapar. Hemen annesine koşar ve ertesi gün, hiç korkmadan aşı olacağını söyler.

Kitabın düşlerle dolu zengin atmosferi, metnin katmanlı yapısı ve başka metinlerle sanat eserlerine açılan göndermeleri dikkat çekiyor. Bu durum, kitabın anlam derinliğini keşfetme, metni açılımlama imkânı veriyor. Kurgunun girift yapısı, çocukların metnin daha derinine inmelerini,  böylece yüzeylerden, sığ anlamlardan uzaklaşmalarını sağlıyor. “Lumpi Lumpi, Arkadaşım Ejderha” dizisinin Eyvah Aşı adlı bu kitabı, bence ileride “iyi ve nitelikli okur” olabilecek her çocuk için uygun bir seçim.

(“Lumpi Lumpi, Arkadaşım Ejderha,” öykü,  Silvia Roncaglia ve Roberta Lucani, çeviren: Nükhet Amanoel, 7 yaş ve üzeri, Can Çocuk, 48 s., 9,50 TL)

Oyuncak bebekler ve inatçı ağaçlar…

Çocuk edebiyatına pek çok eser kazandıran, çocukları yakından tanıyan öğretmen kökenli yazarlardan biri de Zehra Ünüvar. Yazarın aldığı birçok edebiyat ödülünün yanı sıra, titiz dil işçiliği ve akıcı dili de öykülerinin sayfalarında çocuklara gülümsüyor.

Zehra Ünüvar’ın geçtiğimiz Ağustos ayında yayımlanan “Burcu Kızın Bebekleri –Soyunmak İstemeyen Ağaç” adlı iki öyküyü bir araya getiren ve her sayfası renkli, sevimli resimlerle dolu yepyeni kitabı, çocuk okurları okuma keşiflerine çağırıyor.

İlk öyküde, oyuncak bebekleriyle oynamayı çok seven, onların her birine ayrı bir kişilik verip hepsiyle ayrı ayrı konuşan Burcu’nun düşlerle dolu dünyasına yer veriliyor. Kendi düşleyip tasarımladığı bez bebekleri Burcu’nun annesi büyük bir özen ve dikkatle hazırlıyor. Anne babasıyla gittikleri yerlerden ayrıca başka bebekler toplayan Burcu, onlara ait olduğu yörenin özelliklerini kazandıran bazı yeni tasarımlar da ekliyor. Okul döneminde de bebeklerinden vazgeçmeyen Burcu, ailesiyle birlikte,  23 Nisan Çocuk Bayramı dolayısıyla evlerinde yabancı ülkeden bir konuk çocuk ağırlıyorlar. Konuk çocuk, bu bebekleri çok beğenerek kendi ülkesine ait olanları da eklemek istiyor. Böylece, Burcu’nun çok güzel ve özel bir koleksiyonu oluşuyor. Yılsonunda, öğretmeni bir sergi düzenleyerek Burcu’nun bebeklerini kültürel simgeler ya da birer sanatsal figür olarak değerlendiriyor. Yurdun hemen her yöresinin özelliklerini bu bez bebekler üzerinden dillendiren farklı bir çalışmaya imza atıyorlar hep birlikte. Bebeklerin tasarım ve renkli çizimlerinin sayfalarda gülümsediği bu öyküyü, özellikle yaratıcı tasarımlardan hoşlanan çocuklar çok sevecekler.

Kitabın ikinci kısmını “Soyunmak İstemeyen Ağaç” adlı masalsı öykü oluşturuyor. Havanın yavaş yavaş soğumaya başladığı, güneşin ışıklarının azaldığı bir sonbahar gününde, bahçedeki ağaçlar doğanın takvimine uyup yavaş yavaş yapraklarını rüzgâra teslim etmeye başlarlar. Birçok ağaç, bu kaçınılmaz gerçeğe boyunlarını ve dallarını eğdikleri halde yalnızca kırmızı dut ağacı, bu duruma direnir; karşı koyar, inat eder, yapraklarını rüzgâra teslim etmeyi, yerlere dökülmesini ve ötelere savrulmasını istemez. Bu arada, Öğretmen ve öğrencileri, topladıkları yaprakları tanımak ve koleksiyon yapmak için bahçede çalışıp uğraşmaktadırlar. Öğretmen, her yaprağın özelliğini ve hangi ağaca ait olduğunu öğrencilerine anlatırken, dut ağacının yapraklarını yerde bulamayan öğrenciler, onun yaprak özelliklerini tanıyamadıklarını öğretmene söylerler. Onları işiten inatçı dut ağacı, yapraklarını çocuklar için azıcık döker; ama asla tüm yapraklarını rüzgâra vermek istemez. Dut ağacının direnme nedeni, bahçede yaşanacak “kış masalı”nı merak etmesidir. Acaba nasıl bir masalın içine doğacaktır bizim inatçı kırmızı dut ağacı? Bu sorunun yanıtına, portakal, limon ağaçlarıyla bahçe sahibinin dut ağacına neler yaptıklarını gördükten sonra kavuşacaksınız.

Her iki öyküde düşsel ögelerle gerçekler bir arada kurgulanıyor; yine bu iki öyküde öğretmen ve öğrenci figürleri yer alıyor. Gerçeklerden düşlere ve bilgiden yaratıcılığa giden bu öyküleri okul çağı çocukları ilgiyle okuyacaklar…

Hülya Soyşekerci – edebiyathaber.net (4 Aralık 2012)

Yorum yapın