Çiğdem Sezer’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Mayıs 23, 2018

Çiğdem Sezer’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu

Neden çocuklar için yazıyorsunuz?

Kendimle ve hayatla derinlikli ilişki kurabilmenin en iyi yolu yazmak oldu benim için. Çocuklara yazmaksa bu ilişkinin parçası olduğu için önemli. Bir yandan içinizdeki çocuğu besliyorsunuz yazarken, bir yandan da diğer çocuklarla bağınızı güçlendiriyorsunuz. Uzun zaman yetişkin şiirleri yazdıktan sonra çocuklar için yazmamı bazı şair arkadaşlarım soğuk karşılamışlardı. “Çocuk oyuncağı” olduğunu düşünüyor oldukları için sanırım. Bir kısmı hâlâ aynı bakışı sürdürüyor yazık ki. Oysa yapmak istediğimiz ne çok şey var! Çocuklar okusun, vicdani-duygusal değerleri içselleştirebilsin, toplumsal sorunlara uzak durmasın ve daha pek çok şey… Elbette “eğitim kitabı” yazmaktan söz etmiyorum ama en “sabun köpüğü” konuları yazarken bile kendinden bir şeyler üfler yazar. Eğlenceli bir maceranın içine aile olmanın güzelliğini, özgür olmanın olmazsa olmazlığını, bu ikisinin bir aradalığının gerekliliğini ve daha pek çok şeyi yerleştirebilirsiniz. Hatta şiiri… Tam bir denge oyunu! İşte, çocuklar için yazma gerekçelerimden belki de en belirleyici olanına geldik bile; denge-oyun… Kelimelerle oynuyorum ve onları her seferinde bambaşka bir dengeye oturtmaya çalışıyorum. Sonra çocuklar okuyor ve bana kendi kurdukları dengeyle dönüş yapıyorlar. Bir de, yanılsama da olsa, çocukluğuma dönmek gibi geliyor. Geçmişten bir an’ı çekip çıkarmak, yeniden yaşamak. Yetmez mi!…

Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?

Sanırım Heıdı’ydi ilk okuduğum kitap. Belki ilk değildi de beni en çok etkileyen o olduğu için ilk aklıma düşen o oluyor.  Benim gökyüzü-samanyolu hakkındaki ilk bilgilerim o kitaptan kalmadır. Heıdı’nin ot yatağının üzerinde bir pencere vardır ve her gece oradan yıldızları seyreder. Sonraki yıllarda coğrafya derslerinde öğretmen samanyolunu anlattığında, ben Heıdı’yi ve onun gökyüzüne açılan penceresini, oradan görünen yıldızları düşünürdüm. İçimdeki, kendi olmak, özgür olmak dürtüsünü açığa çıkardığı, bana gösterdiği için belki de hiç unutmadım Heıdı’yi. Bugün bile bazen akşamları çimenlere yatıp gökyüzüne, yıldızlara baktığımda Heıdı’yi yanımda bulurum. İçimde belki de…

 Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?              

Çok beğendiğim kitaplar elbette var ama onları yazmış olmayı hayal ettiğimi söyleyemem. Hatta beni onca etkileyen Hedıdı’yi bile. Sizinkinden daha zengin, daha neşeli, daha az sorunlu vb. aileler vardır ama siz onlara ait olmayı istemezsiniz. Bütün eksiklerine, kusurlarına karşın kendi aileniz içinde kalmayı yeğlersiniz. Tersi çok azdır bunun. Yazmak da öyle; evet, harika, hatta olağanüstü kitaplar var ama ben yine de kendimde olanı yazmak isterim. Yazmanın bir yol, bir yolculuk olduğu düşünülürse, bu yolculuğun hiçbir anını feda etmek istemem doğrusu. En lüks hanlarda konaklamak adına bile.

 Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?

En son okuduğum bir gençlik romanı; Karen Foxlee’ den “Gece Mavisi Elbise”.  Yapmayı düşündüğüm bir şeyi benden önce yaptığı için biraz kıskanmadım değil; bazı mesleklerin tutkuyla yapılabileceğini düşünürüm. Terzilik de onlardan biri. Ve kitaptaki kahramanlardan biri terzi.  Benim yapmayı düşündüğümü, bir kumaşı biçimlendirmenin giysi dikmekten çok daha anlamlı olduğu gerçeğini çok güzel işlemiş. Beni en çok etkileyen yanı bu olduğu için önceledim ama kitap aynı zamanda merak duygusunu yitirmeden okunuyor. Gençler arasındaki ilişkiler, aile olmak-olamamak ve sürpriz final. Yazar, yalnızca anlatmıyor; bunu estetik bir tat vererek yapıyor.

Kitaptan bir cümleyle bitireyim:

“Renkli ışıklarla aydınlanan o gece, geleceklerini bir kostüm gibi üstlerine geçirecekti.”

edebiyathaber.net (23 Mayıs 2018)

“Çiğdem Sezer’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu” üzerine bir yorum

Yorum yapın