Büyülü gerçekçilikle büyülenmek | Gamze Haklı Geray

Mart 28, 2019

Büyülü gerçekçilikle büyülenmek | Gamze Haklı Geray

F. Scott Fitzgerald, bir hikâyede aniden ortaya çıkan mantıksız/saçma olana direnmeyin, bu, iş başında olan yaratıcılıktır, demiş. Ölüm kavramını, kendine has üslubu ile hayat kadar canlı betimleyen, ölüm ile hayatı birlikte devşirebilen Gabriel García Márquez’in dili uzun zaman önce aklımı başımdan almıştı. On İki Gezici Öykü kitabındaki iki kısa öykü, büyülü gerçekçiliğe göndermeleri ve mantık ötesi yaratıcılıklarıyla beni büyüledi. Bazı öykülerin ve o öykülerdeki söylemlerin zamanı hiç geçmiyor. Márquez’in on sekiz yılda yazdığı on iki muhteşem öykünün içinde Işık Su Gibidir ve Ağustos Korkuları, yazarın anlatımının belirgin örnekleri olarak göze çarpıyor.

Işık Su Gibidir,  iki kardeşin, Madrid’de oturdukları apartman katında oynamak için babalarından bir Noel günü kürekli sandal istemeleriyle başlar. Kardeşler, lambanın içindeki ampulü kırıp, ışığı akışkanlaştırırlar ve ışık suya dönüşür. Evi bir su parkına çevirirler. Márquez, anlatım sanatını gerçek ve hayal arasında bir sarkaç gibi kullanarak, hikâyenin salınımıyla bizi başka bir ortama ve algıya sürükler. Okur olarak, aniden ortaya çıkan ve mantığımızın dışında görünen bu duruma karşı çıkamayız. Duyularımız keskinleşir, empatimiz gelişir. Su gibi davranan ışık, derin özlem, nostalji duygusunun alegorisine, soyut bir deniz serüveni eşliğinde söz işçiliğinin bir başka boyutuna dönüşür. Büyülü gerçekçiliğin yoğunluğu bize bu çocukların deneyimlediği duyguların derinliğini anlamamıza kanal olur. Gabriel García Márquez gerçek ve hayal arasındaki sınırları zihnimizde kaldırmış, bir fanteziyi sahici kılmıştır.

“Karanlıkta kaybolanları ışığın dibinden çıkarmak” ifadesi, peşine düşüp onu iyi anlamamızı isteyen bir cümle gibidir. Musluğu açmak ve ışığın akması hayal gücümüzü zorlayan bir alegori olarak ortaya çıkar. “Işıkta seyretme biliminde usta olmamak” nedir Márquez’e göre?  Büyülü gerçekçilikte, alışılmış ve alışılmamış, fantastik olan bir arada kullanılır. Yazarın anlatıda, kişilerin psikolojik özelliklerinden bahsetmeden, duruma ve hikâyeye yoğunlaşması, ironiyi trajik olayın içinde ustalıkla kullanması dikkat çeker.

Ağustos Korkuları’nda ise Márquez, karanlık bir merak duygusunu kurguya katarak, bizi kahramanlarıyla birlikte, tekinsiz bir şatonun içinde konaklatmayı seçer.  Toscana’da hayalet hikayelerine konu olmuş bu şatoda sadece öğle yemeği için konaklayacak iken orada geceyi de geçirmeye karar veren tatildeki bir ailenin kısa öyküsünü okuruz. Márquez, şatoyu ve o evde yaşanan felaketin kurbanı olan Ludovico’nun odasını çarpıcı betimlemelerle anlatır, gözümüzde ayrıntıları canlandırmamıza yardım eder. Odadaki ”yeni toplanmış çilek kokusu” konukları olduğu kadar bizi de büyüler. Sabah uyandıklarında karı koca hayalet öykülerine gülüp geçerken, alt kattaki yenilenmiş odada değil de, geçmişte olayın yaşandığı lanetli odada uyandıklarını fark ederler. İşte tam da o noktada, bu, “Márquez tarzı anlatım” diyebiliriz. Şatodaki oda, geçmişten kaçınmanın ve kaçmanın olanaksızlığının alegorisi olarak ışıldar. James Joyce Ulysees’te “Stephen” der, “tarih uyanmaya çalıştığım bir karabasandır”. Márquez’in esas öyküsü belki de sabah, ailenin başka bir gerçeklikte uyanmasıyla birlikte başlamaktadır. O da bizim hayal gücümüze kalır.

Ağustos Korkuları öyküsü bana, Virginia Woolf’un “Hangi saatte uyanırsanız uyanın, bir kapı kapanırdı” diye başlayan kısacık Perili Ev anlatısını de anımsattı. Marquez’in özellikle zaman ve ölüm referansları konusunda Mrs. Dalloway’den nasıl etkilendiğini anlatan bir yazıya rastlamıştım. Ayrıca yine öğrenciyken Márquez’in Kafka’nın Dönüşüm’ünü okuduğunu da biliyordum.

Gabriel García Márquez’in büyülü gerçekçiliği, sıradan olayların, fantastik, doğa ötesi ve garip koşullarla birleştirilmesidir. Öyküler, anlattıkları sahneleri tekrar tekrar okumamız konusunda adeta israrcıdırlar. Yüksek olasılıkla bu ikinci, üçüncü okumalar, ilk seferde kaçırdığımız keyifli ve sihirli ayrıntılara dönebilmemize de olanak sağlayacaktır.

W.B Yeats’in dediği gibi dünya, duyularımızın keskinleşmesini sabırla bekleyen büyülü şeylerle dolu.

Kaynak

On İki Gezici Öykü, Gabriel Garcia Marquez. Can Yayınları. Çeviri: İnci Kut

Gamze Haklı Geray – edebiyathaber.net (28 Mart 2019)

Yorum yapın