Bu roman 21. yüzyıl Japon edebiyatını tanımak için bir fırsat

Mart 31, 2017

Bu roman 21. yüzyıl Japon edebiyatını tanımak için bir fırsat

agabeyine cicek tasiyan kiz kapakNatsuki Ikezawa’nın “Ağabeyine Çiçek Taşıyan Kız” adlı romanı, Devrim Çetin Güven çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Ağabeyine Çiçek Taşıyan Kız, 1980’lerin başında, Paris’te çevirmen ve koordinatör olarak çalışan Kaoru adlı genç kızın, Endonezya’daki Bali Adası’nda, uydurma suçlamalarla uyuşturucu kaçakçılığından tutuklanan ve idamla yargılanan ressam ağabeyi Tetsuro’yu kurtarma çabalarını anlatır. Roman, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza (1866), Franz Kafka’nın Dava (1925) ve Albert Camus’nün Yabancı (1942) eserlerinde olduğu gibi içsel ve dışsal mahkemelerin iç içe geçtiği çok katmanlı bir kurguya dayanır. Tetsuro’nun yargılandığı mahkeme sürecine koşut olarak ilerleyen diğer iki “içsel mahkeme”de Tetsuro ve Kaoru kendi geçmişleri, sanat anlayışları ve dünya görüşleriyle keskin bir hesaplaşmaya girişirler.

Birçok Batı dilini bilen, ağabeyinin aksine “Üçüncü Dünya”yı sevmeyen, ne var ki, özellikle mesleğinden ötürü, Filistin gibi dünya siyasetinin odağındaki “Doğu” ülkelerine sık sık gitmek zorunda kalan Kaoru “Batıcı” bir karakter olarak karşımıza çıkar. Diğer yandan, Batı ülkelerini sevmeyen, her yılın altı ayını resim yapmak için gittiği, çoğu eski Japon sömürgesi Güneydoğu Asya ülkelerinde geçiren Tetsuro ise “Şarkiyatçı” bir karakterdir. Ikezawa bu iki anlatıcının içsel ve birbirleriyle olan diyalogları aracılığıyla “emperyal siyaset”, “medeniyet”, “modernite” ve “ulusal kimlik” gibi kategorileri sorgular.

Gerek yaşam tarzı gerekse eserleriyle son yılların en özgün ve üretken yazarlarından olan Ikezawa, Ağabeyine Çiçek Taşıyan Kız’da felsefi dinamizmle sürükleyiciliği başarıyla kaynaştırmakta. Yazar her karaktere kendi mizaçlarına özgü “ses”ler atfederek metne zenginlik ve derinlik katıyor. Bu “ses”ler aracılığıyla Doğu’yla Batı’nın bakış açılarındaki farklılıkları, uyuşmazlıkları, çatışmaları ve örtüşmeleri fevkalade kozmopolit bir atmosfer içinde betimliyor. Ikezawa’nın romanı okurunu 21. yüzyıl Japon edebiyatının cazibelerini deneyimlemeye çağırıyor…

İlk 16 sayfa için>>>

 Natsuki Ikezawa
(Gerçek adı Natsuki Fukunaga) 1945’te Japonya’nın kuzeyindeki Hokkaido Adası’nda dünyaya geldi. Babası ünlü romancı, şair, çevirmen, Fransız edebiyatı araştırmacısı Takehiko Fukunaga; annesi ise şair Akiko Harajō’dur. Anne ve babasının boşanmalarından sonra, annesiyle 1950’de Tokyo’ya yerleşti. Çocuk yaşta bu “göç”le başlayan “göçmen” yaşam tarzı Yunanistan, Fransa, Okinawa Adası gibi farklı yerlerdeki ikametleri ve dünyanın çeşitli yerlerine seyahatleriyle sürdü; yazarın hiçbir zaman yerleşik, sabit bir hayatı olmadı.
Natsuki 1968’de üniversitedeki fizik eğitimini yarıda bırakarak çevirmenliğe yöneldi. Kurt Vonnegut, Jack Kerouac, Gerald Durrell, Richard Brautigan, James Herriot, John Updike, Antoine de Saint-Exupéry ve E. M. Forster gibi yazarların birçok eserini Japoncaya çevirdi. Çeviriyle başladığı yazı hayatını öykü ve roman yazarlığıyla kaynaştırarak sürdürdü. İlk öykü kitabı olan Stiiru Raifu’da (『スティル・ライフ』, Durgun Hayatlar, 1987) kimlik meselesini işledi. Güney Pasifik Denizi’ndeki küçük bir ada ülkesinde, II. Dünya Savaşı’nda ölen silah arkadaşlarını anmaya gelen Japonları taşıyan otobüsün kayıplara karışmasıyla, ülkenin Cumhurbaşkanı Matías Guili’nin başına gelenleri anlatan Matías Guili no Shikkyaku (『マシアス・ギリの失脚』, Matías Guili’nin Düşüşü, 1993) adlı romanı postkolonyal, büyülü gerçekçi roman türünün Japonya’daki başarılı bir örneği.
Eserleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Portekizce gibi birçok dile çevrilen Natsuki günümüz Japon edebiyatının en revaçta, en çok ödül alan ve de en aykırı yazarlarından biridir.

 edebiyathaber.net (31 Mart 2017)

Yorum yapın