Bizi ele geçiren | Feridun Andaç

Ağustos 29, 2016

Bizi ele geçiren | Feridun Andaç

feridun andac 10.tifBenlik sanrısı yaşamadan var olmak mümkün müdür?

Hele şu çağda!

Savaşların ve inanç tellallığının süredurduğu bir zamanda…

Eğitim, bilgi, aklın egemenliğindense güdülerin belirleyici olduğu; insan ruhunu tutsak alan zihniyetlerin deccallığa büründüğü bir dünyada sanrısız yaşamak, kaygı ve endişe içinde olmamak mümkün mü?!

Ruh aşınması, kimlik çözülmesi diyorum böylesi durumlarda sıkışıp kalmışlıklarımıza. İnsanın dar zamanı da işte öylesi ânlarda kendini gösterir.

Kendi olmak nerede başlar?

“Bizim kültürümüz” diyerek söze başlayanları hep kaygıyla karşılarım.

“Bizim ev”, “bizim bahçe”, “bizim bakkal” der gibi; “bizim kültür” demenin sıradanlaştırmak için bir tanım getirmek çabası olabileceğini düşünürüm. Kaygım da bundan olsa gerek. Size ait olmayanları dışta tutmak yani!

Biz aldık, biz yaptık, bizim bunlar…

Bize özgülüğü anlarım da, bizim kültür demenin neye göreliğini sormak isterim.

Şimdi neredeyiz seninle?

Döne duruyorsun karanlıkta. Aradığın ne, sıkışıp kaldığın yer neresi şimdi umursamıyorsun bunları. Aradığın tek şey ses… Onun sesi ancak döndürebilir sabaha. Kavuşturabilir aydınlık bir zamana.

Şimdi çok uzağındasınız her şeyin.

Avuntulu gelen tek şey karanlığın sakladıkları.

Dönüyorsun şairin sözlerine:

“Çiçeksiz kalmış bahçıvanız biz

Bir şifalı ot yok ki bitsin

Dünden bugüne.” (Nelly Sachs)

Susmak ve aldanmak

Yaşadıkça görmek, gördükçe yaşamak…

Nerede durursanız durun, hayatın size taşıdıklarıyla yaşantınızda biçimleneduranlar önümüze ışık düşürür her daim.

Belki de deneyim dediğimiz şey de buradan ağıp gelenlerle oluşur benliğimizde.

Bizi biçimleyen de biraz bunlar değil midir?

Bu, bir yolda giderken, başka bir yöne dönüp gideceğiniz yer/yönden vazgeçmeniz gibi değildir her yeni size bir şey katar. Ama her vazgeçiş de bir şey öğrettiği kadar sizi eksiltir de.

15490925Sophokles “Antigone” oyununda Kral Kreon’a şunları söyletir:

“Ama bir insan iktidar ve yasalarla sınanmadı mı; düşüncelerini, tercihlerini ve ruhunu anlamak mümkün değildir.” (*)

İnsan, kendini bir eylem içinde sınar, görür.

Ne olup olmadığına bakar, neyi yapıp yapmadığını bilir. Gene Kreon şunları söyleyecektir:

– Bir ülkeyi yönetirken en doğru kararları veremeyen, bir kenara çekilerek korkusundan ağzını açamayan bir kral kötüdür ve dostunu vatanından üstün tutanın gözümde yoktur hiçbir değeri.”

Yeni kral Kreon; iki kardeşin savaşına, birbirlerini öldürmelerine tanıktır. “Kendi halkını köleleştirmek isteyen” Polyneikes’in cesedini açıkta bıraktırır, kurda kuşa yem olsun ister. Ve şunu ekler:

“İzin vermeyeceğim

kötülerin iyilerden

fazla saygı görmesine,

ülkesini kollayanlar ise ister hayatta

olsunlar, ister ölümlerinden sonra

hep saygı görecekler benden.”

Başıbozukluk

Ne olursa olsun yaşanan süreç bir başıbozukluğa meydan vermemiştir.

Ordunun kendi içindeki bu ayrıksı durumu ne içindi?

Bu sorunun hâlâ açık ve net yanıtı yok.

Ülke yönetiminin kötü gidişatı mıydı buna yol açan?

Haksız yönetim mi?

Adil bir düzen anlayışı mı?

Cumhuriyet düşmanlığı mı?

Bu soruları uzatabiliriz elbette.

Bugün, bu kalkışmanın ikinci ayına girerken ortaya çıkan resmin ayrıntıları üzerinde düşünürken; hâlâ karanlık noktaların varlığından söz edebiliyoruz.

“11 Eylül” bir şeye başlangıcın ilk adımıydı.

Kim (Kimin), neyi, niçin yaptığının sonuçları bir bir ortaya çıkmıştı her ne kadar birkaç karanlık nokta kaldıysa da aydınlatılması gereken; büyük resimde neyin olup bittiğini anlayabiliyordunuz.

Peki, ötede tüm bunlar olup biterken “edebiyat” neredeydi; yazar hangi vicdanın gölgesindeydi?

________

(*) Sophokles, Antigone; Çev.: Ari Çokana, 2015, Türkiye İş Bankası Yay., 80 s.

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (29 Ağustos 2016)

Yorum yapın