“Bir Maskenin İtirafları” mı maskesizliğin cesareti mi? | Şule Tüzül

Mart 4, 2016

“Bir Maskenin İtirafları” mı maskesizliğin cesareti mi? | Şule Tüzül

sule-tuzulEdebiyat ne işe yarar?

Okuduğunuz bir edebiyat eserinde ne ararsınız; keyif, heyecan, dehşet, rahatsızlık, korku, aşk, ölüm, kan ya da nefret? Gözyaşı mı kahkaha mı? Kusursuz biçim ve kurgu? Kusursuz bir dil ve anlatım? Mutlu sonlar mı, kavuşamayan sevgililer mi? Kendinize yakın hissettiğiniz yaşamlar mı, uzak olanlar mı? Aradığınız neyin tadı?

Bir kitabı okumaya başlayıp, iyi bir edebiyat eserinin satırlarında ilerlemeye başladığımı her fark edişimde, bu soruları tekrar ve tekrar sorarım kendime. Japon Edebiyatının en önemli isimlerinden Yukio Mişima’nın Bir Maskenin İtirafları isimli kitabının, kan, ölüm, şiddet, saplantılı ve fantezilerle bezeli cinsellik içeren satırlarında ilerlerken, bir yanım iyi bir edebiyat eseri okumanın hazzını, bir yanım içimi dehşete düşüren hikayelerin rahatsızlığını yaşıyor, zihnimse arka planda bu sorulara yeni cevaplar hazırlıyordu. Kitabı okuduğum sırada, kendini tüm şeffaflığı ile dünya sahnesinde sergileyen yazarın intiharına dair detayları bilmiyordum. Öğrendiğimde kitabın sarsıcı etkisi katlanarak çoğaldı. Yazarın gerçek hayat hikayesi kurguladığı hikayeler kadar çarpıcı. Zaten hikayelerinin büyük bölümü kendi hayatından anlatılar içeriyor. Bir Maskenin İtirafları da otobiyografik bir roman, bir anlamda Mişima’nın ergenlik ve gençlik dönemine ait itirafları.

Asıl adı Hiraoka Kimitake olan Mişima 1925 yılında doğmuş. 13 yaşında ilk romanı okul gazetesinde yayınlanır. Yazmasına karşı çıkan babası nedeni ile Yukio Mişima ismini kullanır. “Mishima” Fuji Dağı’nın karlı tepelerinin izlendiği şehrin adı. “Yukio” ise kar anlamına geliyor. İki kelime bir araya geldiğinde ise Japonca’da “ölümle lanetlenen muammalı şeytan” anlamına geliyormuş. Kısacık yaşamına onlarca roman, hikaye, oyun, seyahat kitabı, sayısız makale ve şiir, kendi oynadığı ya da yönettiği filmler sığdıran Mişima, 3 kez de Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilmiş.

Hem eşcinsel, hem de bir muhafazakâr olan, Japon geleneklerine bağlılığı ile tanınan Mişima, kendisi ile aynı düşüncelere sahip erkeklerden oluşan Tatenokai yani Kalkan adı ile bir örgüt, bir çeşit ordu kurar. Kasım 1970’te bu grubun üyelerinden dördü ile Japon Silahlı Kuvvetlerinin bir kampını ziyaret ederler. Komutanı esir alıp kamptaki askerlere, Japonya’nın geleneksel değerlerine sahip çıkmasına dair manifestolarını okurlar. Mişima, sadece yanındaki grup üyelerinin bildiği planını uygular. Kısa bir nutuktan sonra geleneksel Japon intiharı seppuku ile, karnına bıçak saplayarak, intihar eder. Ancak ölmeyi başaramaz, yanındaki arkadaşları ile önceden planladıkları gibi, grup üyelerinden biri samuray kılıcı ile Mişima’nın kafasını bedeninden ayırır. Tüm bu gösteri de kameralara çekilir. İntiharı, Mişima’nın tarihe bıraktığı en dehşet verici miraslardan biri olmasının yanı sıra, Henry Miller’ın Reflections on the Death of Mishima ve Marguerite Yourcenar’ın Mişima ya da Boşluk Algısı kitaplarına konu olur.

bir-maskenin-itiraflariBir Maskenin İtirafları, kendi doğumunu hatırladığını iddia eden kahramanın doğum anından başlayarak, kişiliğini oluşturan olayları sıraladığı, ergenlik ve gençlik dönemi boyunca içinde, düşlerinde ve düşüncelerinde gerçek yaşamından bambaşka bir yaşam sürdüğüne dair uzun bir hikaye. Kitabın ana karakteri, ki yazarın kendi özgeçmişini okuduğumuz hissinden bir an ayrılmadan ilerliyoruz satırlarda, dış çevresine karşı son derece sıradan bir insan, bir ergen, bir erkek imajı sergiler. Herkes gibi, herkese benzeyerek, görünmez bir maske ile oynar yaşam sahnesindeki rolünü. Tıpkı herkesin yaptığı gibi. Ama kahramanımız içinde yaşadıkları ile farklılığını en uç noktalara taşır.

Daha dört yaşında erkeklere ilgi duyduğunu fark eder, yaşamı boyunca bir çok erkeğe aşık olur, ancak hepsini saplantılı bir cinsellikle düşlerinde hayal ederek iç dünyasında yaşar. Tüm aşklarını istediği biçimde yaşadığı ve dış dünyadan, modern yaşamın tekdüzeliğinden, sahteliğinden kaçmak istediğinde sığındığı bir iç dünyadır bu. Cinselliği ve aşka yaklaşımı duygusal değil, bedenseldir. Yaşam ne zaman kaldıramayacağı kadar ağır gelse, tek amacı bedensel hazlar olan iç dünyasına sığınmaktır. Kahramanımız her ne kadar içinde şiddet ve ölüme yakın bir dünya kursa da, tüm kötülüklerden arınmış bir saflığın arayışındadır aynı zamanda. Üstelik bu saflığı da bir kadında bulur. Ancak yaşam, bu saflığı yaşama umudunu her geçen gün tüketecektir.

Bir ergenin, eşcinselliğine, ölüm, kan ve intihar saplantılarına geniş yer verilen bu otobiyografik romanda beni en çok etkileyen Mişima’nın bu kadar çıplak, bu kadar sahici, bu kadar içtenlikle kendini ortaya koyuşu oldu.

Edebiyat yaşamdan besleniyor, yaşam da edebiyattan. Mişima, edebiyat ve yaşamın kesiştiği en tehlikeli yerde durmayı tercih etmiş bir yazar. Kim bilir; belki yaşam ve edebiyat ona bir tercih hakkı da bırakmamıştır. Yaşamı ve kitapları bunun en çarpıcı örneklerini sunuyor bize. İçinde baş edilmez fırtınalarla boğuşan yazar büyük olasılıkla bu fırtınalarla, yazarak, içini satırlara, sözcüklere dökerek mücadele edebildi. Eğer 24 yaşında Bir Maskenin İtirafları’nı yazmamış olsaydı, belki daha o yaşta intihar edecekti. Diğer yandan edebiyat (ve üretim yaptığı diğer sanat alanları) onu başka bir konuda güçlendirmiş olmalı; Mişima kurguladığı hikayeleri yaşamdan daha gerçek kılacak eylemlere hazır bir kahramana dönüşmüş olmalı zamanla.

Bir Maskenin İtirafları, yaşamın yüzleşilmesi zor gerçekleri ile okuru karşı karşıya getiren, sindirilmesi zor, okuru çok sık tedirgin ve rahatsız eden bir roman. Okuruna keyifli bir serüven vaat etmiyor. Ama iyi bir edebiyat eserinin verebileceklerini veriyor; yaşama başka bir pencereden bakmanın getirdiği zenginlik ve derinlik, kendimize yakın ya da uzak yaşamları anlayabilme şansı, farkında olduğumuz ya da olmadığımız önyargılardan arınmanın hafifliği… Edebiyat bizi Mişima’yı ve yaşamını yargılamaktan vazgeçiriyor.

Mişima’nın maskesini bir kenara koyup tüm çıplaklığı ile kendini ortaya koyduğu itiraflarını dinledikten sonra, maskelerimizden şikâyet etmekten de vazgeçiyorum. İyi ki maskelerimiz var. Ya olmasaydı? Asla katlanamayacağımız bir dünyada yaşıyor olurduk…

Ve elbette; iyi ki edebiyat var…

Şule Tüzül – edebiyathaber.net (4 Mart 2016)

 

Yorum yapın