Mehmet Erte: “Bir Garip Yara” Olarak Var Olan Anlatıcı | Baran Barış

Eylül 21, 2018

Mehmet Erte: “Bir Garip Yara” Olarak Var Olan Anlatıcı | Baran Barış

Şiirlerinden oluşan ilk yapıtı Suyu Bulandıran Şey, 2003’te yayımlanan Mehmet Erte’nin bu ilk kitabının ardından öykü ve roman türündeki yapıtlarıyla birlikte 2010’da Alçalma adlı bir şiir kitabı daha okurla buluştu. Erte’nin hem şiirlerindeki hem genel olarak tüm anlatılarındaki çabayı ortaya koyan bir başlık, Suyu Bulandıran Şey. “Bir garip yara olarak” şehirde dolaşır anlatıcı (Erte, 2016: 34). “Şehre Giren Adam” adlı şiirde “garip” sözcüğü Türkçe Sözlük’te karşımıza çıkan iki anlamıyla kullanılır. Hem kimsesizliğe hem de yadırganan, alışılmamış, yabancı olana gönderimde bulunur. Erte’nin şiirindeki anlatıcı bir yandan “kimsesizim / ben şehre girerken / şehir çatlar kimsesizliğimden” derken bir yandan da bir şehrin, diğer bir deyişle kurulu düzenin, nasıl alt üst edileceğini iyi bildiğini de ekler ve şehrin, düzenin koruyucuları tarafından görmezden gelinir ya da “şehrin delisi” addedilir (Erte, 2016: 34, 35). Şehre girişi bir ihtilal gibidir anlatıcının ama anlatıcı şehrin dinelmesini, ayağa kalkmasını ister (Erte, 2016: 37).

“Şehre Giren Adam”ın anlatıcısı bir şehri tarumar edecek gücüle sahipken “Herkes Kadar Yansıtabilirim Işığı” adlı şiirin anlatıcısı kendini görünmez kılmaya çabalar adeta. Kaçan, saklanan, korkan bir anlatıcıdır bu, önceki şiirin tersine; ancak bir an gelir ve “cesaret edebildiğim tek yerdeyim şimdi, görünmeyi göze alabileceğim sahneyi kendim hazırladım” der (Erte, 2016: 114). Anlatıcının görünmeye cesaret edebildiği tek yer, yazıdır. Başkalarının değil, kendi hazırladığı koşullarda gizlendiği yerden çıkar; ancak görünür olduğu anlarda da “Şehre Giren Adam”ın anlatıcısı gibi ya garip ya da deli olarak addedilmekten kurtulamayacaktır:fakat öyle bir gömlek giymiştim ki sorma, bağrımı açabileceğim bir düğmesi yok, yırtarak çıkarsam üstümden, soyunsam, deli diyecekler, zaten deli gömleğiydi çıkarıp attığı bakın diyecekler, bütün mesele ışığa çıkmak, bir kere çıksam, ben de herkes kadar yansıtabilirim ışığı (Erte, 2016: 115).

Ancak loş bir ışığa çıkmaya cesaret edebilen “Herkes Kadar Yansıtabilirim Işığı”nın anlatıcısına karşı “Damarlarını Kıran Adam” şiirinde gözü kara bir anlatıcı vardır. Bilinmeyene bulanmaktan, suyu bulandırmaktan çekinmez. Elindeki hayatı yeri geldiğinde kendine hınçla yollar açarak sürdürmeye kararlıdır. Bu şiiri hem anlatıcının kendine hem de ikinci bir kişiye verdiği bir öğüt olarak iki türlü okumak mümkündür. Evet, bu defa bir şehri değil, önce bireyi ayağa kaldırmaya niyetli bir anlatıcıyla karşı karşıya kalırız. “geril yaprağı ağırlaştıran iki bahar tozu arasına / seril şeytanıyla meleğiyle uzayan göğün yatağına / şimdi koy usunu kanına cevap ver bana / akmaya harcanmaya hazır mısın bir fısıltıyla” dedikten sonra anlatıcıdan son bir uyarı gelir ve sözünü “sen dolamaz isen şeytan dolar bu yumağı” diyerek bitirir (Erte, 2016: 33). Bir başka uyumsuz, cüretkâr anlatıcı, “Olmamak” adlı şiirde gemileri yakmaya hazır olduğunu dile getirir:

Madem taşamıyorum kabımdan, devrilip döküleyim

Dökülsün dudaklarımdan

Dökülsün rüzgârın bütün limanlarında yaktığı ağıt

Madem demir alamıyorum, dalgalar söküp alsın beni

Düşünmek istemiyorum artık ötesini

Yelkenim yırtılır, bordam dağılır diye korkmuyorum (Erte, 2016: 117).

“Herkes Kadar Yansıtabilirim Işığı” dışındaki, özellikle bu yazıda ele alınan şiirlerine baktığımızda Erte’nin şiirlerinin “garip” anlatıcıları, öfkesini de çoğu zaman canlı tutarak dolaşır şehirlerde. Anlatıcıların “kimsesizliği”, onların her şeyi kabullenip köşelerine çekilmelerine yol açmaz, aksine görünür olmak için yazarlar. Örneğin “Şeysiz Çocuklar” adlı şiirde bu öfke ve düzenin insana dayattığı ve kullana kullana içini boşalttığı kavramlara, değerlere olan mesafe çok belirgindir. Hiçbir şeye bağımlı olmayan, “Kolye ve Deniz” şiirindeki anlatıcının aksine, elinde ne varsa kolayca fırlatıp denize atabilen bir anlatıcı vardır “Şeysiz Çocuklar”da:

Madem ayrılabiliyordu şey çocuklardan

ben de yaşama hiçbir kelimeyle bağlanmadım:

ne aşk, ne umut, ne kin; hiçbiri

hiçbiri benim ipim değil, olmadı.

kendimi bildim bileli bir tufanı bekledim (Erte, 2016: 52)

Kinin de “ipinde” olmadığını söylerken başkalarının değil, kendi öfkesinin onu harekete geçirdiğini, eline kalemi almasına neden olduğunu anlarız sonraki dizelerden. İlk yapıtının adı nasıl ki Erte’nin anlatılarını özetler nitelikteyse ikinci şiir kitabı Alçalma da alçalmanın sınırının olmadığını sıklıkla kanıtlayan insana ve o insanın oluşturduğu düzene öfkesini ortaya koyan bir başlığa sahip. Erte’nin şiirlerinde “bir garip yara” olarak şehirleri dolaşan anlatıcıların yeni şiirlerde hangi mekânları alt üst edeceği, daha kimler tarafından “garip” ya da “deli” olarak yaftalanıp toplumun kıyılarına itileceği de elbette merak konusu. Erte’nin kaleminden daha suyu bulandıracak çok şiirler okuyacağımızı söylemek mümkün.

Baran Barış – edebiyathaber.net (21 Eylül 2018)

Yorum yapın