“Big Sur’un Güneyli Generali” | Onur Uludoğan

Nisan 24, 2015

“Big Sur’un Güneyli Generali” | Onur Uludoğan

big-surun-guneyli-generali-Front-1I

Altıkırkbeş Yayıncılık, yeni kapak tasarımlarıyla birlikte Richard Brautigan külliyatını yayımlamayı sürdürüyor.

Bu kapsamda dilimize daha önce çevrilmiş olan ve uzun zamandır baskısı bulunmayan, Karpuz Şekerinde; Talihsiz Kadın; Amerika’da Alabalık Avı; Babili Düşlemek, Bir Özel Dedektiflik Romanı; Kürtaj, Tarihi Bir Aşk Romanı isimli kitapların yeni baskıları yapıldı, ayrıca, Tokyo Montana Ekspres ve Japonya Günlükleri de ilk kez dilimize çevrilerek yayımlandı.

Geçtiğimiz günlerde, Brautigan külliyatına Türkçede ilk kez yayımlanan Big Sur’un Güneyli Generali de eklendi.

II

Big Sur’un Güneyli Generali, Brautigan’ın yayımlanan ilk romanı fakat yazdığı ilk roman değil.

Richard Brautigan, 1961 yılında Amerika’da Alabalık Avı’nı yazar, bu romanın ardından Big Sur’un Güneyli Generali’ni yazmaya başlar ve bitirir. Buna rağmen, Big Sur’un Güneyli Generali 1964 yılında, Amerika’da Alabalık Avı ise 1967 yılında ilk baskılarını yaparlar.

III

1960’lı yıllarda ABD’nin Big Sur bölgesi Beat kuşağına mensup pek çok kişi için oldukça önemli bir merkezdi. Söz konusu dönemde Beatniklerin bölgede “sağlam” takıldıklarına dair birçok anekdot mevcut. Bu anekdotlar bir araya getirildiğinde derli toplu bir Bir Sur yazını bütününe ulaşabiliriz.

Bu çerçevede burada, Henry Miller’ın “Big Sur ve Hieronymus Bosch’un Portakalları” ve Jack Kerouac’ın “Big Sur” isimli kitaplarının adlarını anabilirim.

IV

Big Sur’un Güneyli Generali, Jesse isimli bir anlatıcının gözünden Lee Mellon’un hikâyesinin anlatıldığı bir roman.

Lee Mellon tipik bir “beat” karakteri.

Çoğu beatnik gibi, Mellon da düzenli bir işte çalışmayan, otostopla seyahat eden, kitap, alkol ve sigara gibi bağımlılık yapıcı maddelerle arası iyi, ertesi günü düşünmeden yaşamını sürdüren bir karakter.

Bu noktada, Jesse ve Mellon’un tanıştıkları gecenin ertesinde, fena halde akşamdan kalma oldukları sabahta, kahve içerken aralarında geçen diyaloğu alıntılayabilirim, bu diyalog her iki kahramanın da kimliklerine dair önemli ipuçları barındırıyor:

“Lee Mellon’un Güneyli aksanı yoktu. ‘Öyle pek de Güneyli gibi konuşmuyorsun,’ dedim.

‘Doğru, Jesse. Çocukken çok fazla Nietzche, Schopenhauer ve Kant okudum,’ dedi Lee Mellon.

Sanırım garip bir şekilde Güneyli aksanından kurtulmak gerekiyordu. En azından Lee Mellon böyle düşünüyordu. Buna itiraz edecek değildim çünkü hiçbir zaman Alman filozoflarıyla Güneyli aksanıyla konuşmayı denememiştim.” (s. 19)

Yukarıda sözünü ettiğim tanışma gecesinin ardından Jesse ve Mellon, dostluklarını sürdürürler ve bu dostluk devam ederken her iki karakterin yaşamlarından belli bir dönemi okuruz kitap boyunca.

Romanın henüz başında, Mellon, Jesse’ye ABD iç savaşında savaşmış olan kahraman büyük dedesinden bahseder ve birlikte dedesiyle ilgili bir araştırma yaparlar fakat hiçbir kayıtta Mellon’un dedesinden bahsedilmemektedir. Bu durum Mellon’un ve Jesse’nin kahraman dedenin varlığına inanmaya devam etmelerine engel olmaz. Hatta Jesse’nin bakış açısı aracılığıyla, Brautigan, yaşamı bir savaşa benzetir ve içinde bulunduğumuz yaşam mücadelesi nedeniyle de Mellon üzerinden, her birimizi birer savaşçı olarak niteler.

Brautigan, bu durumu pekiştirmek için aslında günlük hayata dair detaylar ve maceralar anlattığı bölümlerde başlık olarak çift anlamlı okunabilecek sözcükler ve cümleler kullanır: “Karargâh, Cesur Bir Savaşçının P.G. & E’ye Saldırısı, Lee Mellon’la Big Sur Seferberliği, Eyalet Savaşlarının Ardından Kısa Amerikan Tarihi, Lee Mellon’un San Jose Ablukası …”

V

Toparlayacak olursak, Big Sur’un Güneyli Generali’ni, Brautigan’ın daha sonraki romanlarında da göreceğimiz temel izleklerin yer aldığı bir ilk dönem romanı olarak niteleyebiliriz.

Dileriz, Altıkırkbeş Yayınları, Brautigan okurlarını, yazarın henüz Çevrilmemiş diğer kitaplarıyla ve artık baskısı kalmamış olan, “Yani Rüzgâr Her Şeyi Alıp Götürmeyecek” “Willard ve Onun Bowling Kupaları” “Sombrero, Bir Japon Romanı” gibi kitaplarla bir an önce buluşturur.

Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (24 Nisan 2015)

Yorum yapın