Beyza Akyüz’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Ağustos 7, 2019

Beyza Akyüz’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu

1. Neden çocuklar için yazıyorsunuz?

Üniversitede bitirme tezim çocuk edebiyatı üzerineydi. Karşılaştırmalı olarak Alman-İngiliz ve Türk Edebiyatı eserlerini incelemiştim. O süreçte başka bir dünyanın kapıları da benim için aralanmış oldu. Çocuk edebiyatının her yaştan okuyucusu olduğunu fark ettim. Türk Edebiyatı’nın da “çocuksu” olmayan çocuğu küçümsemeyen, hatta çocuk için yazdığını aklından çıkaran eserlere ihtiyacı vardı. Çocuk, tüm evrelerde yetişkin olmaya öykünürken yetişkinlerin çocuk gibi olmaya çalışmasını anlamsız buluyorum. Bir çiçeğin meyveye dönüşmeyi beklemesi kadar doğal bir çocuğun olgunlaşma arzusu ve bu mucizevi şekilde kendiliğinden oluveriyor, ama tersine gitmek, yeniden küçük bir fidan olmaya çalışmak, fidanı taklit etmek mümkünatsızlığı gereği sakil duruyor, estetik, sanatsal açıdan yoksun buluyorum edebi eserlerdeki bu çabayı.

Bir yetişkin ancak şunu yapabilir, gün içerisinde çocuğun yakaladığı binlerce ışıltıdan birkaçını yakalamaya devam edebilirse, o abartılı hayreti ve derin trans anlarını koruyabilirse çocukluğun kapısı onun için sonsuza kadar açık kalacaktır.

“Fantastik” dediğimiz durumlar, çocuk bakışının hakikatidir.

Bunu keşfettiğimde henüz tamamen kaybetmemiştim bu görüşü, ben de onu koruma altına almanın yollarını buldum. Yetişkinlerin “gerçek” dünyasına teğet geçen, riskler ve tehlikelerle dolu olan ama her an sonsuz olasılıklar barındıran “çocuk bakışı” “çocuk pervasızlığı” ile hayatta kalmaya çalıştım. “Bak bakışı al alışı” der Yunus Emre. Ben çocuklar için yazmıyorum, ben benim hakikatime “masal” demeyenler için yazıyorum.

2. Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?

Çocuk kitabı okuyarak büyümedim. Sınıf kitaplığında 90’larda okutulan klasik eserler vardı tabi ama hiçbiri üzerimde etki bırakmamış sanırım.

Evimizde ise üç kitap vardı çekmeceli kanepede yan yana dizili, bir yerden hediye gelmiş yeşil şarap şişesinin yanında dururlardı. O kitapları kimsenin okuduğunu görmedim ne de o şarap şişesini açtıklarını. Benim dışımda!

Kitaplardan biri gazetenin verdiği Suç ve Ceza, diğeri ablama Kur’an Kursu’nda hediye edilen Rabia’tül Adeviyye’nin Hayatı’ydı. Beni en çok etkileyen ve edebi zevkimi şekillendiren ise üzerindeki ay ve kadın resmiyle Tanpınar’ın yarım kalan romanı; Aydaki Kadın.

Geçmişten getirdiğim sembollerin bugünle bağını görerek hikaye ettiğimde, hayatın bu denli incelikli kurgular yapabiliyor olmasına şaşıp kalıyor ve biraz da ürküyorum açıkçası. Bu üç kitap, benim çocuk zihnimde ve ruhsal dünyamda öyle bir yer edinmiş ki bunu anlatmak geceler sürer.

Bu anlamda, çocuğun sadece çocuk kitabı okuması gerekliliğine de inanmadığımı belirtmiş olayım, bu zorunluluğu aşan çocuk kitabı aşığı yetişkinlerin varlığı gibi.

3. Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?

Hiç kimse tam olarak böyle bir cümle kurmuyordur sanırım. Ama öykündüğüm, hayran kaldığım farklı alanlarda nice sanat eseri var. Eğer böyle iddialı bir cümle kuracaksam, keşke bir ağacı evet sadece bir ağacı ya da bir hayvanın derisindeki desenleri keşke ben tasarlayabilseydim derdim.

Ama hadi size bir isim vereyim; Roald Dahl. Onun her eserinin üzerinde kendi adımı görmek fena olmazdı hani!

4. Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?

Frip’in Aşırı Israrcı Pırtlakları’nı keyifle okudum.

Kitap tam benim zihnime layıktı!

Bir felsefenin altını çizmeden, bağırmadan, parmak sallamadan, durum komedilerini incelikle çizen, kara mizaha doyuran cinsten bir anlatı!

edebiyathaber.net (7 Ağustos 2019)

Yorum yapın