Benzer kaderi paylaşmış yazarlar | Onur Uludoğan

Ekim 8, 2018

Benzer kaderi paylaşmış yazarlar | Onur Uludoğan

I

Otoriter rejimlerin tamamı, varlıklarının ya da uygulamalarının sorgulanmasına neden olabileceği korkusuyla olsa gerek, güzel sanatların tamamından endişe duyarlar. Bu endişe, onları çeşitli önlemler almaya iter. Sanatçılara, yayıncılara ve hatta çevirmenlere bile çeşitli cezalar verme eğiliminde olurlar. Bu cezalar kimi zaman hapis ve para cezası olurken kimi zaman da itibar suikastı biçiminde olur.

Dünya tarihinde binlerce örneğini bulabileceğimiz bu tür uygulamalar genelde işe yaramazlar. Sanatçılar çoğu zaman bildiklerini okurlar ve baskıcı rejimler karşısındaki dik duruşlarını korumaya çalışırlar.

Bu noktadaki en büyük silahları devletlerin henüz suç kabul etmedikleri yeni anlatım biçimleri bularak eserlerini insanlığa armağan etmeleridir. Güzel sanatların tüm dalları bu sayede yeni türlerle ve yeni biçimlerle anlatı gücünü her seferinde yeni bir noktaya taşımayı başarırlar.

Peki, hâkim güç, tüm yayım, basım olanaklarını elinde tutuyorsa; görünürde bağımsız özünde ise devlet mekanizmasının basit bir parçası olmaktan öteye gidemeyen denetleme kurulları sayesinde “sanatçı” unvanını istediği kişilere dağıtma yetkisine sahipse? Üstüne üstlük sanatçı olarak saymadığı kişilerin başka ülkelere çıkışlarını engelleyip sürekli gözetim altında kalmalarını sağlıyorsa?

Yukarıda sıralamaya çalıştığım soruların cevabı için hayal kurmamıza gerek yok. Stalin dönemindeki uygulamalara bakmak, bu soruların cevaplarını bulmak açısından yeterli. Yazarlar açısından, aklıma gelen birkaç örneği burada sıralayabilirim:

1891 doğumlu Mihail Bulgakov, 1930’lu yıllara kadar kitaplarını yayımlatabilen, yazmış olduğu oyunların sahnelendiğini görebilen bir yazarken bu dönemden sonra Moskova Sanat Tiyatrosunda pasif bir görevde yıllarını geçirmek zorunda kalan bir kişi olmaya zorlanır. Buna rağmen, yayımlanmayacağını bile bile, Bulgakov boş durmaz ve yazımı on yılı bulan başyapıtı Üstat İle Margarita’yı bitirir. Söz konusu eser, kısmen sansürlenmiş olarak 1966’ya kadar yayımlanamaz. (Bulgakov, 1940 yılında ölmüştür.) Kitabın sansürlenmemiş bir baskısının okurlarla buluşması ise 1973 yılına kadar mümkün olmaz.

1899 doğumlu Andrey Platonov da benzer bir kaderi paylaşan yazarlardan. 1905 yılında yazdığı bir kitabı, Bolşevik Parti’nin resmi yayınları listesinde yer alacak kadar Sovyet Devrimi taraftarıyken ilerleyen yıllarda doğru bildiğini yazmaktan çekinmediği için Platonov’un eserleri de yasaklanır ve bu büyük yazar ironik bir şekilde edebiyat fakültesinde hademelik yaparak geçirir yıllarını. 1951 yılında hayatını kaybeden Andrey Platonov’un eserlerinin gün yüzüne çıkması 1991’i bulur.

Platonov ve Bulgakov’un dönemdaşı olan Yevgeni Zamyatin, 1884 doğumludur. Çarlık Rusya’sında kovuşturmaya uğrayıp tutuklanan Zamyatin, bir süre Rusya dışında yaşadıktan sonra 1917’de ülkesine geri dönmüş ancak bu büyük yazar da benzer bir kaderi yaşamak zorunda kalmıştır. Başyapıtı olarak kabul edilen 1924’te İngiltere’de ilk baskısı yapılan Biz’in Rus dilinde yayımlanması 1988’i bulacaktır. Zamyatin ise 1931’de özel bir izinle Paris’e yerleşecek ve 1937’deki ölümüne kadar orada yaşayacaktır.

Benzer kaderi paylaşan onlarca yazarı daha sayarak bu yazıyı uzatmak hatta başlı başına bir başka yazının konusu yapmak mümkün. Ancak, sözü daha fazla uzatmadan bu yazının odağına almaya çalışacağım Daniil Harms’a ve Bugün Hiçbir Şey Yazmadım isimli derlemesine geçebiliriz.

II

Daniil Harms, 30 Aralık 1905 doğumludur. 1920’lerin sonuna kadar göreceli bir özgürlük içinde şiir ve kısa hikâyelerini yayımlatma şansı bulmuştur. Bu tarihlere kadar gerçeküstü ve absürt edebiyat çizgisinde eserler yazan Daniil Harms; Alexander Vvedensky ve Nikolay Zabolotsky ile birlikte OBERİU (Gerçek Sanat Birliği) isimli bir oluşumun kurucusu olur.

Bu oluşum 1930 yılında “gerici hokkabazlık” yapmakla suçlanır. Bir yıl sonra oluşumun kurucusu iki isim Harms ve Vvedensky, “halkın dikkatini saçma şiirler vasıtasıyla sosyalizm yapısından başka yöne çekmek” suçlamasıyla tutuklanırlar ve Kursk’a sürgüne gönderilirler. Sürgün kısa sürmesine rağmen Daniil Harms, yetişkinler için yazdığı şiirleri ve öyküleri bir daha yayımlatma şansı bulamaz. Bu dönemini çocuklar için eserler üreterek geçirir ve geçimini bu yolla sağlar.

Harms, çocuklar için yazmaya devam ederken, yayımlanmayacaklarını bile bile öyküler kaleme almaya devam eder. Müthiş bir yoksulluk ve açlık içinde geçirdiği bu yıllarda bulabildiği tüm kâğıt parçalarına yazar ve bunları temize çekme şansı bulamaz.

Dört bir yandan kuşatılmış olan Harms’a son darbeyi isimsiz bir ihbar mektubu vurur. İhbar mektubunda Nazileri desteklediği iddia edilen Daniil Harms, şizofren olduğu gerekçesiyle bir akıl hastanesine kapatılır ve 2 Şubat 1942’de Krestı Akıl Hastanesinde açlıktan ölür. (Öldüğünde 36 yaşındadır.)

Geride bıraktığı notları, eşi Marina Maliç aracılığıyla OBERİU oluşumunda yer alan Yakov Druskin’in eline geçer ve Druskin’in muhafazası sayesinde yok olmaktan kurtulurlar.

III

Daniil Harms’ın eserleri 1970’li yıllarda çeşitli dillerde yayımlanma şansı bulsa da 1980’lerin sonuna kadar Rusya’da yayımlanamaz.

Türkçe’de ilk Daniil Harms kitabını Osman Çakmakçı’nın çevirisiyle, Ufak Tefek Olaylar adıyla, Salyangoz Yayınları yapar.  2013 yılında ise Kült Neşriyat, Halil Duranay’ın çevirisi ile Mavi Not Defteri isimli bir başka derleme daha yayımlar. 2014 yılında ise Encore yayıncılık, Osman Çakmakçı’nın çevirisini yeniden yayımlar. (Her üç kitapta da yazarın adı İngilizce telaffuzu göz önünde tutularak Daniil Kharms olarak yazılıdır.)

Nisan 2018’de ise, Everest Yayıncılık, Modern Klasikler serisinin 58. Kitabı olarak Erdem Erinç’in çevirisiyle Bugün Hiçbir Şey Yazmadım’ı yayımlar.

Kitabın başındaki bilgi notuna göre, bu kitap, “Rusya’da Valentin Sajin’in editörlüğünde 2011 yılında basılan Daniil Harms külliyatından derlenmiştir. Derleme yazarın şiirleri, piyesleri, çocuk öyküleri ve şiirleri, Şeylerin Ölçüleri eseri dışındaki tüm kısa öykülerini ve ‘Kocakarı’ adlı uzun öyküsünü içermektedir. (s.17)

IV

Osman Çakmakçı’nın çevirisiyle yayımlanan Ufak Tefek Olaylar’ın sonundaki bilgilendirme notunda Daniil Harms hakkında şu bilgiler verilir:

“Kharms absürdist bir yazardı, öykülerinde bir yandan insan varlığının anlamsızlığını gösterirken diğer yandan insanların, yaşamlarına anlam katma arzularını yansıtırdı. Yazılarındaki strateji oldukça basitti: Okuyucunun bir anlam çıkarmak isteyeceği bir olayın olduğu bir durum ortaya koyardı. Şevkle ve zekice okuyucuyu hikâyenin içine çeker, aslında bir anlamı olması gereken öykü bir anda anlamsızlığa dönüşürdü. (Salyangoz Yayınları, s.147-148)

Yukarıdaki sözleri tamamlamak adına daha fazla açıklama yapmaya gerek bulmuyorum. Onun yerine sözü Harms’a bırakarak, yazarın en sevdiğim öyküsünü buraya alıntılamayı yeterli görüyorum:

10 Numaralı Mavi Defter

Gözleri ve kulakları olmayan kızıl saçlı bir adam varmış. Saçları da yokmuş, yani öylesine kızıl saçlı diyorlarmış. Konuşamıyormuş, çünkü ağzı yokmuş. Burnu da yokmuş. Hatta kolu, bacağı da yokmuş. Karnı da yokmuş, sırtı da yokmuş, omurgası da yokmuş, bir tane iç organı bile yokmuş. Hiçbir şeyi yokmuş. Yani kim hakkında konuştuğumuz belli değil. İyisi mi biz onun hakkında daha fazla konuşmayalım. (Bugün Hiçbir Şey Yazmadım, s.23)

Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (8 Ekim 2018)

Yorum yapın