Beğenilen hep kırmızı siyahlı elbise mi? | Meliha Yıldırım

Mart 6, 2017

Beğenilen hep kırmızı siyahlı elbise mi? | Meliha Yıldırım

Kitap Kapak Kadın Vitrinin Önünde DuruyorduZeynep Yenen’in “Kadın Vitrinin Önünde Duruyordu” adlı öykü kitabı Aralık 2016’da Harf Yayınlarından okura ulaştı. Yayımlanan bu kitap, önceki kitabının (Adam Vitrinin Önünde Duruyordu) aynı paragraf çatı tekniğiyle başlar.   

İlk başta iki kitabın birbirinin devamı olduğu havası yaratılsa da tek benzerlikleri giriş cümlelerinden ibarettir. Bu kez kadın vitrinin önündedir. Kırmızı elbiseyi takip ederek gündelik hayatın aslında ne kadar tuhaf, karmaşık, çoğu zaman hüzünlü olduğunu görürüz.

“Kadın vitrinin önünde duruyordu. Birbirinden şık kıyafetlerden birini beğenmiş olacak ki cama iyice yaklaştı. Evet, şu kırmızı-siyahlı olan tam istediği gibiydi. Elini cebine attı.”

Yazarın otuz öyküsü aynı paragrafla başlar. Okuru devam eden ilk paragrafla başka hayatların içine atar. Artık aynı paragrafın sadece nesnelliğe dönüştüğünü oysa aynı paragrafların altında yaşanan ne kadar farklı hayatlar olduğunu bize vitrine bakan kadın gözünden anlatır.

“Kadın Vitrinin Önünde Duruyordu.” Zeynep Yenen’in öykülerinin vazgeçilmez öğeleri olan “mitolojik durumlar,” “masalımsı anlatım,” “söylence,” toplumsal eleştiri,” “fantastik öğeler,” “beklenmeyen sonlar,” öyküleri ulaştığı doruk noktaya taşımıştır.

Zeynep Yenen yaratıcı sürecini öykü üretimi ile yapmıştır. Bunun için ilk kitabında erkeğin durduğu yerde ikinci kitabında kadın durmaktadır. Ve öykünün merkezine yerleşmişlerdir. Vitrinin önünde duran kadın bazen en tuhaf, en hayalci, en aykırı kişilerden biri olurken bazen de silik bir tiptir.

Yazar ilk kitabında olduğu gibi düzeni bozmamış. Öykü adları yerine sayı kullanmış. Yazarın öykülerinden bazıları incelendiğinde kitap hakkında bir fikir edinmiş oluruz.

Amacı yol bulmak olan navigasyon cihazındaki kadın sesi meselesi. Bu sesi “emir veren kadın”, kendini “emri yerine getiren” gören adamın çıkmazı. Vitrinin önündeki mavi siyah saçları beline kadar dökülmüş kadın sadece görüntüde olan “yengen olur” sözü ile bir kadının eş dışında bir şey olamayacağını yüksek tondan anlatan çarpıcı bir öykü. (Bir)

Kadın müze vitrininde gördüğü antik esintili elbiseyi çok beğenir. Ceketinin cebinden çıkan broşürden hikâyeyi okuyan öykü kahramanını yazar, Sasani İmparatoru ikinci Şapur (MS 309-379) dönemine götürür.

Kavimler Göçü döneminde yaşanılan gidişler, ödenen bedeller, müze vitrinindeki antik bir elbiseye giydirilir. Yazarın erkek bebek yerine “Baydan bebe” terimini kullanması ifadeyi güçlendirir. Baydan bebesini karısının sırtına vurmayı normal sayması bin yedi yüz yıl önce olsa bile bugünü hatırlatır. Yaşanılanlar, kadın erkek ilişkileri üzerinden verilmiş ve maalesef  “tablet yazıcısı aykırı genç” de olduğu gibi değişen pek bir şey olmamıştır. Kaptırılan gönül, ayrı dinler, ayrılmalar…

Herkesin bir mazereti vardı, on yaşındaki altın saçlı kızı köprünün bitimindeki adama verirken. (İki)

Bir diğer öykü cep olgusu üzerinden devam eder. Bu sefer elini cebine atmak için değildir. Elini cebine atar çünkü üzerinde cepli bir takım vardır. Bulacak olan bu cepli takım ile bulacaktır onu. (Üç)

Dördüncü öykü sonunda bir dip not; gazete haberinden kurgulandığı belirtilmektedir. Bir sigara parasına yitirdiği arkadaşının şehrin lağımında boğulmasını kadının duyduklarından okuyacaktır okuyucu.

Kaçırılan son otobüsler, hayatı ıskalamaktı. Peki, bir gün o otobüs kaçırılmazsa ne olurdu? Yüz yine tanıdık ama bu sefer kaybetmeye alışık olmayan insanların yüz ifadesiydi. (Altı)

Yazar ilk görüşte aşkın günlük hayatta karşılığını arar sekizinci öyküde. “Aşkın olduğu yerde zaman yoktu.” Daha önce böylesine büyülendiği başka bir kadına rastlamayan adam, bir taraftan da ilk dakikada aşk hesabı yapmaya başlar. Oysa aşkta zaman olmadığı gibi hesap da yoktur. Yazar aşkın nedir ya da ne değildir çıkmazına değinirken, planlanan bir aşk da yolların ayrılacağını kesin bir dille anlatır. (Sekiz)

Dokuzuncu öykü, oldukça az rastladığımız ve yazarın altından ustalıkla kalktığı bu konuda önemli öykülerden biri. Kendinizi Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde büyük bir salonda gösteri izlerken bulabileceğiniz gibi Antik Yunan’da amfi tiyatroda da bulabilirsiniz. Kurgu ve içerik hiç ıskalanmadan tanrıların gücünü üzerinizde hissettiğiniz mitolojik-fantastik bir öykü.

İnternet sembolleriyle aşkını göstermeye çalışma günümüz ilişkilerinin mizahi bir dille sorgulanmasıdır. (On)

Kendimizi bir masalın içinde bulduğumuzda hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Aslında izlediklerimiz gerçek hayatın bir yansımasıdır. Ve gerçek hayatta perde hiç kapanmaz. (Yirmi)

Yazarın dediği gibi “Yazmak var olmak demektir.” (Yirmi bir)

Yazgı karakteri gazete başlığıyla duyurur kendini, ete kemiğe bürünür. Vitrinin önündeki kadın öykü sonunda sadece haber olduğunu, abarttığını düşünse de “Yazgı” artık unutulmayan bir karakter olmuştur. (Yirmi dört)

Kötülüğe kodlanan insan olmak yerine, iyi niyetli robot olmak sentezi ya da kim robot, kim insanı okura sorgulatır. (Yirmi altı)

Öte yandan, yaşamını yazma tutkusuna göre biçimlendiren öykü kahramanı “yazarlık” sürecinin inanç boyutunu akla getirmektedir doğal olarak. (Otuz)

Sözün özü, tüm öykülerin başkişisi vitrinin önünde duran kadının beğendiği kırmızı siyahlı elbise tam istediği gibi olsa da elini cebine her attığında bizi hayal edemeyeceğimiz yerlere götürür yazar. Yinelemenin olmadığı, her defasında farklı bir durumun sorgulandığı, çarpık toplumsal duruşları, içi boşalan değer dizgelerine, kör ve tekil algılarla örülü yanılsamalara, ince göndermelerle okuru düşündürür.

Elini cebine atan kadının, cebinden çıkardığı yaşamsal tasarılarına yön verme çabası çoğu zaman çaresizliğidir toplumsal yaşantılarımızın.

Akıcı, net anlatımı hemen anlaşılır görünse de düşündüren, ince bir yergi ile kara mizahı da barındıran, kahramanlar üzerinden ortak doğruyu yüreğimizin en derin yerlerinde hissedeceğimiz bir kitap “Kadın Vitrinin Önünde Duruyordu”.

Meliha Yıldırım – edebiyathaber.net (6 Mart 2017)

Yorum yapın