Babayı öldürmek ve “Kırmızı Saçlı Kadın” | Takyedin Çiftsüren

Şubat 9, 2016

Babayı öldürmek ve “Kırmızı Saçlı Kadın” | Takyedin Çiftsüren

kirmizi-sacli-kadinOrhan Pamuk, Nobel konuşmasının tam metni olan Babamın Bavulu’nda, babasının ölümümden iki yıl önce, bir gün aniden “Bavuluma bak, belki işine yarayan bir şeyler çıkar.” şeklindeki sözüne çok içerlenir. Bavulu bir süre açamadığından bahseder. Bunun nedenlerine değinir. Ona göre en önemli nedeni, babasının kendisi kadar edebiyata değer vermemesidir. Pamuk’un söylediği nedenlerin dışında bir neden daha var aslında. Bu neden asıl gerçek nedendir: Babasının yazdıklarının kendi yazdıklarını gölgede bırakma korkusu. Bir nevi iğdiş edilme korkusu. Çünkü 25 yıllık yazarlık hayatı, Orhan Pamuk’u Orhan Pamuk yapan şeydir. Kendi yalnızlığına, odasına, masasına çekilen yazar için resimdeki başarısızlığı gibi bir başarısızlık katlanamayacağı bir şey olacaktır. Şimdi babasının yazdıklarının gölgesi Kırmızı Saçlı Kadın‘ın anlatıcısı tarafından dilendirildiği gibi “içindeki kişi”nin içine saklanmasına yol açabilir. Bu yüzden asıl bundan korkar, açamaz bir süre. Pamuk, çok iyi bildiği babayı öldürme duygusunu Kırmızı Saçlı Kadın romanında kendine yardımcı seçer.

Babasını en son eczanede, ona yemek götürdüğü bir geceden sonra bir daha göremeyen liseli Cem, babasının evden ayrılmasından sonra farklı işlerde çalışır. Daha sonra bir kuyu ustasının çırağı olarak, ustasıyla birlikte Öngören’e gider. Babası evi terk ettiği için artik annesiyle yalnız yaşayan Cem, bunu üniversiteye hazırlık sınavı için dershane parasını biriktirmek amacıyla yapar. Burada tanıştığı Kırmızı Saçlı Kadın’dan sonra hayatı değişir. Aslında yazar olmak isteyen Cem’in neden yazar değil de jeoloji mühendisi olduğunu da bu süreçte öğreniriz.

Daha lisedeyken bir kitaptan okuduğu Kral Oidipus’un ile Öngören’de öğrendiği Sührab’ın hikayesi çerçevesinde, Cem’in, Kırmızı Saçlı Kadın’ın ve kuyu ustası Mahmut’un hikayelerini de öğreniriz.

Romanda kendini “çocuğu olmamasının acısını imparatorluğuna yeni ülkeler katarak unutmaya çalışan padişahlar gibi hisse”den Cem’in, babasını öldürüp annesiyle evlenen kral Oidipus ile babası Rüstem tarafından öldürülen Sührab’ın “zıt kompleksleri” etrafından örülen yaşam hikayesi, “babasızlık ve yeni bir baba bulma heyecanı”yla ilerler.

Durumun özeti, İbretlik Efsaneler Tiyatrosu oyuncusu Kırmızı Saçlı Kadın’ın söylediği gibidir: “Kimse babasız yaşayamaz.” Bu “kendine başka bir baba bul”ma isteği, aslında iğdiş edilme korkusunu içinde büyütmek ve bu korkuyla babayı devirip böylece kendini var etme arzusundan ileri gelir. O yüzden babasız kaldığımızda önce kendimize babalar bulmalıyız ki daha sonra onları “öldürüp” kendimizi var edebilelim. Cem’in babalık aradığı ilk kişi o yüzden ustası Mahmut olacaktır.

Cem’in “kendime yeni babalar ara’dım şeklindeki geç gelen itirafı, bir yandan yukardaki söylediğimi kanıtlarken, öbür yandan da bir babaya sahip olmanın bireyi “iyi bir oğul” yapabileceğine “ama iyi bir birey” yapamayacağına dair bir önsezidir.

Babamın Bavulu’nda “yerel, milli bir dünya ile Batı dünyasının karışımıdır benim dünyam.” diyen Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın’da anlattığı Cem’in hikayesi; babasını öldüren Oidipus ile babası tarafından öldürülen Sührab’ın karışımdan oluşan, Doğu-Batı karışımının silinmeyen, her zaman kendini yenileyen, zamanın kötü bir efsanesidir. Yaşanacağı için efsane. Ve zaten “hayat efsaneyi tekrar eder.”

Bu efsane, Freud’un başımıza bela ettiği Oidipus Kompleksi’ni de içine alan ama bu kompleksin de ötesinde bir yerdedir.

Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın’ını okurken dilinin gittikçe sadeleştiği görülür. Her romanla birlikte biraz daha sadeleşen bir dil. Bu dil edebiyat yapmıyorumun güçlü bir ifadesi belki de. Edebiyat yapmıyorum demek de ben güçlü bir yazarım demenin farklı bir kurgusu. Buna gerek yok aslında.

İlk defa, sonunu bu kadar kolay şekilde satır aralarında veren Orhan Pamuk’un bir romanını okudum. Kırmızı Saçlı Kadın. Pamuk’un Saf ve Duygusal Romancı’da söylediği gibi, roman “hayatın tam da böyle bir şey olduğunu” gerçekçi bit şekilde anlatıyor. Babasını öldüren ve annesiyle evlenen batılı kahraman ile oğlunu öldüren doğulu kahraman arasında sıkıştığında batıdan yana tercih yapan kahramanın tarafını tutarak yapar bunu.

Takyedin Çiftsüren – edebiyathaber.net (9 Şubat 2016)

Yorum yapın