Ayça Erkol’dan “Marifet” adlı öykü

Ocak 30, 2005

Ayça Erkol’dan “Marifet” adlı öykü

Sekiz kadın, her salı toplanıyorlar. Ütü buharı, çocukların tırnak kiri, halı tozu ile gizlenen ışıltıları biraz çaba ile salı günleri ortaya çıkıyor. Birkaç saatliğine de olsa sekiz bezgin ruh, sekiz kahkaha oluyor. Öyle çok ortak noktaları var ki, aralarındaki şeye neredeyse gerçek bir dostluk demek mümkün. Hepsinin kocaları huysuz, uyurken horluyor, osuruyor ve bir gecelik ilişkilerle, orospularla  ya da daha vahim şekilde kendilerini aldatıyorlar. Hepsinin çocukları sürekli hastalanıyor, ödevlerini yapmıyor, ortalığı dağıtıyor, ahiret sualleri soruyor ve onlara kadın olduklarını unutturuyorlar. Oysa hepsinin kadın olduğunu hatırlamaya ihtiyacı var. Kim sürekli anne olmak ister ki?  Salı toplantıları Hz. Hızır gibi yetişiyor imdada. Aslen dost değiller, öyle olmak gibi bir çabaları da yok. İçlerinden biri o gün toplantıya gelmezse, hemen diğer başlar birbirine eğilir, dudaklarda hayasız bir gülümseme ile ağızlar ellerle kapatılır, kulaklara gelmeyen kadınla ilgili hınzırca bir şeyler fısıldanır. Yine de yazılı olmayan bazı kurallar var. Kadınlar arası bir dayanışma söz konusu olduğundan kimse fazla ileri gitmez, biri konuyu fazla uzatacak olsa diğerleri tarafından terbiyeye davet edilir.

Esma içlerinde en güzeli, en yüksek sesle kahkaha atanı, memeleri en tombul olanı, keki en çok kabaranı. Yeni ördüğü haroşa kazağı, gıyır gıyır kurabiyeleri, on parmağında on marifeti ile herkesin gözünün bebeği. Liseyi zor bitirdi, karşı apartmandan Orhan’ı ayarttı ve yirmisine gelmeden evlendi. Orhan, Esma ile gurur duyar. Her sabah aynada gittikçe kelleşen, şekilsiz başına, kıllı göbeğine, burun kıllarına bakar ve Esma için şükreder. Sırf bu yüzden diğelerinin kocalarına nazaran daha uslu durur.

Esma, son zamanlarda aralarına yeni katılan Nevin yüzünden mutsuz. Sekiz iyiydi, dokuz diğerlerine göre daha iyi, Esma’ya göre gereksiz. Nevin daha zarif. Odaya girdiği anda tüm enerjiyi değiştiren, insana anlamlandıramadığı bir şekilde huzur ve mutluluk hissettiren o ışıltılı insanlardan biri. Diğer kadınlar onun sonsuz incelikteki ve uzunluktaki parmaklarını kendi terli, tombul elleri arasında sıkıştırırken sebepsiz yere mutlu oluyorlar. Nevin daha eğitimli. Mine’nin Ankara’dan çocukluk arkadaşı. İstanbul’a yeni taşındığı ve henüz ezcanesi için bir yer aradığı için çalışmıyor. Boş zamanı bulmuşken Mine ve diğerleri ile vakit geçiriyor. Nevin daha alçakgönüllü, daha hatırnaz. Güzelliğini, kültürünü önemsemez görünüyor.  Esma onun yerinde olsa bu kadınlarla vaktini harcamazdı.  Mine, Ankara’nın bunaltıcı yazlarında, saklambacın gözdesi olan dut ağacının arkasında, soğuk limonata bardağının dibinde, ilk genç kızlık sohbetlerinin ardından bahçe duvarının üzerinde, arkada bir anı olarak kalırdı. Nevin daha marifetli. Her toplantıya kendi diktiği elbiselerle geliyor. Güzel boynunu ortaya çıkaran düşük yakalı, gül desenli emprimeler, gözlerini bir çift zümrüt haline getiren nefti yünlüler, el emeği göz nuru dantel yakalı gömlekler, diğerlerini bu kadına gittikçe artan bir aşkla bağlıyor. Nevin’in attığı her ilmek, yamadığı her sökük, açtığı her ilik, sevgi, hayranlık, esrime dolu, dev bir nakış halini alıyor.

Tüm bu iğneler, tığlar, şişler Esma’nın ruhunda ise onarılmaz yaralar açıyor. İlk büyük yenilgisini Mine’nin evinde aldı. Özene bezene, akşamdan pişirdiği damla çikolatalı kurabiyeleri, Nevin’in üç katlı çilekli pastasının yanındaki tabakta çelimsiz çelimsiz müşteri beklediler. Orhan’dan yeni öğrendiği fıkrayı anlattığında en çok gülen kendisi oldu. Akşam odasında soyunurken aynadaki aksine ilk defa hayranlıkla değil, memnuniyetsizlike baktı. Görece çok güzeldi. Diğer yedi kadının çatlak baldırları, beyaz tellerle dolu, donuk saçları, sarı dişleri, kırık tırnakları ile kıyaslandığında çok güzeldi. Nevin’in düz karnı, narin bilekleri, kuğu boynu ile kıyaslandığında ise kendini tombul, paytak bir tavuk gibi hissetti. Durduk yere çocuklara bağırdı, şişman olmadığını duymak için Orhan’ın başının etini yedi. Balık etli olduğu ima edilince olay çıkarttı, ağladı, bağırdı,yatakta değil kanepede sabahladı.

İkinci ve daha büyük yenilgi, beklemediği bir anda, kendi kalesinde gerçekleşti. Her şeyi mükemmel yaptığını sanırken muhallebinin dibi tutu, küçük oğlu Mine’nin üzerine çay döktü, eteği söküldü. Nevin ev hediyesi olarak kendi işlediği bir örtü, aylardır muhabbetle beslediği,  çiçeklerle arsızlaşmış mor bir menekşe getirdi, tatlı dili sayesinde nasıl uygun bir kiraya, mahalle içinde bir dükkan tuttuğunu ballandıra ballandıra anlattı. Tüm kadınlara kendi dizdiği boncuklardan çam sakızı, çoban armağanı bileklikler, küpeler armağan etti. Ne de olsa bundan sonra Nevin çalışan bir kadın olacak, eskisi kadar sık görüşemeyecekler. Esma o gece hiç uyumadı, tüm siniri midesine vurdu. Ertesi sabah saç modelini değiştirmeye, diyet yapmaya, daha sık gazete okumaya ve ne olursa olsun Nevin’in evindeki son toplantıda kaybettiği tüm itibarını geri kazanmaya karar vermiş olarak uyandı.

Güzel bir Mayıs günü. İlk yazın taze ışığı evin her yerine nüfus etmiş, Nevin’in zevkle alınmış mobilyaları üzerinde tuhaf oyunlar oynuyor. Pencereler ardına kadar açık. Ilık rüzgarın okşaması ile dalgalanan tül perdelerin altından, sağından, solundan yaşam evin içine doluyor. Sokakta çocuklar top oynuyor, yeni yeni kullanmaya başladıkları küfürler evin içinde. Erkek olmaya duyulan özlem, kadınları güldürüyor. Seyyar bir satıcı geçiyor, öyle lakayıt bağırıyor ki ne sattığını anlamak imkansız. Pencerenin hemen önündeki ağacın yaprakları fısıltıyla katılıyor bu cümbüşe, belli ki ağacın da keyfi yerinde. Esma saçını kestirmiş, rengini değiştirmiş, aylardır eski Tamek kavanozunda biriktirdiği paraya kıyarak aldığı gül kurusu elbisesi ile en az o Mayıs günü kadar parlak. Baharatlı yeni parfümü o kıpırdandıkça diğer kadınların burnuna ulaşıyor, Esma’ya karşı hoş duygular beslemelerine neden oluyor. Ev kadınları baharatı sever.

Nevin’de ise tuhaf bir donukluk var. Herkes, her şey bahara geçmiş de o anlamsız bir şekilde kışta kalmış gibi, hali, tavırları o güne yakışmıyor. Kırmızı gömleği bile soluk tenini, boş bakan gözlerini canlandırmaya yetmiyor. Konuşması tutuk, sözcükler kopuk. İlk defa misafirlerini kendi pişirdiği değil de “hazır” yemeklerle karşılıyor. İşte bu, böyle bir camiada kabul edilemez bir kusur. Yeterince iyi değilim ya da size yeterince değer vermiyorum demek, şaşırıyorlar. Esma, neden sonra Nevin’in kollarındaki sıyrık ve yeni oluşmaya başlayan çürükleri fark ettiğinde, Nevin gülerek o sabah mutfakta düştüğünü, o nedenle yeterince hazırlanamadığını söylüyor ve hepsinden özür diliyor. Düşmek eylemi, Nevin’in doğal zerafeti ile o kadar çelişiyor ki Esma farkında olmadan gülümsüyor. Nevin sönük, Nevin hasta, Nevin gününde değil. Esma güzel, Esma hırslı, Esma güneşin yokluğundaki dolunay, parladıkça parlıyor.

Günün sonunda ışık adım adım odadan çekiliyor, birazdan kocalar dönecek, ortalığa çeki düzen vermek lazım. Tüm kadınlar aynı anda ayakta, hareket halinde. Tabaklar üstüste yığılıyor, yere dökülen kırıntılar toplanıyor, birazdan odada dokuz kadının edepsizce eğlendiğine dair hiçbir iz kalmayacak. Önce Nevin’in düşürdüğü kirli tabakların sesi duyuluyor. Esma, sesin geldiği yöne dönünce, Nevin’in kendisininkilere dikilmiş gözleri ile karşılaşıyor. Bir müddet kadının neden kendisine böyle ısrarla ama anlamsız baktığını anlamaya çalışıyor. Sonra Nevin’in göz bebekleri yukarı doğru kayıyor, her zaman güzel olan ağzı çirkince, istemsizce açılıyor,  kırmızı gömleğinin üzerine salyası akmaya başlıyor. Kimse ne olduğunu anlayamadan kırılan tabakların üzerine boylu boyunca uzanıyor. En hızlı hareket eden Mine oluyor. Arkadaşının yanına diz çöküyor, başını kucağına alarak yüzünü hafifçe tokatlıyor, onu kendine getirmeye çalışıyor. Diğer bir kadın çantasından çıkardığı kolonya şişesini Nevin’in burnuna dayıyor, hiç tepki vermediği görülünce odanın içini büyük bir telaş sarıyor.

Biri telefona sarılıyor, iki kişi Nevin’i kucaklayıp, karga tulumba kanepeye taşıyorlar. Tüm bunlar olurken Esma yerinden kımıldamıyor. Aylardır hayranlıkla, şu anda ise korku ve yardım etme isteği ile Nevin’in etrafında koşturan bu kadınları hayretle seyrediyor. Neden sonra kendisinin hiçbir şey yapmadan durmasının garip karşılanacağını farkederek, diğerleri ile birlikte odanın içinde hızla hareket etmeye başlıyor. Tüm bunlar olurken onu üzen şeyin Nevin’in hastalanması değil de kendi zaferinin yarım kalmış olması olduğunu fark ettiğinde ise utancından kıpkırmızı kesiliyor.

Esma daha sonraki günlerde ne kadar çabalarsa çabalasın olanları tam olarak hatırlayamayacak. Ambulansın gelişini hatırlıyor. Siren sesi ile pencerelerine koşan, merakla onların bulunduğu eve bakan komşuları, beyazlar içindeki adamların Nevin’i  sedyeye koyup taşımalarını, bu sırada kadının bacaklarının kırık tabaklar yüzünden kan içinde kalmış olduğunu, masadaki yarısı yenmiş yiyecekleri, Nevin’in menekşelerini, bir rüyadan sabah akılda kalan bölük pörçük parçalar şeklinde hatırlıyor. Eve döndükten iki saat sonra çalan telefonu açtığında, ağlayan Mine’yi hatırlıyor. Kadının söylediği şeylerin bir kısımını anlayamamış, içinde bulundukları durumda tekrar etmesini de isteyememiş ancak Nevin’in beyin kanaması yüzünden öldüğünü öğrenmişti.

Nevin’in kırkı çıkana kadar toplanmıyorlar. Ondan sonraki toplantılarda laf dönüp dolaşıp bu zamansız ölüme geliyor. Kimse kendine ve diğerlerine itiraf edemese de kadının kendileri için hazırlanırken bu kazayı geçirdiğini biliyorlar, vicdan azabına benzer bir şey hissediyorlar. Esma hayretle, öfkeyle ve suçlulukla ölümünden sonra Nevin’in daha da güzelleşmesini, zerafetine zerafet katılmasını, yeteneklerinin eşi benzeri görülmemiş hale gelmesini ve adeta şehit mertebesine yükselmesini izliyor. Herkes ölümün ne kadar yakın olduğundan, gündelik hayatın boşluğundan, işte böyle en beklenmedik anda öbür tarafa gidildiğinden bahsedip duruyor. Birkaç hafta sonra kasveti konuşmalar nihayet sona eriyor. Yine tarifler deneniyor, kahkahalar atılıyor, kocalar çekiştiriliyor. Ancak Esma’nın, Nevin’in hayaletini hissetmediği tek bir toplantı bile yok. Ona dikilmiş şuursuz bakışlarını, yere düşmesini, hastabakıcılar tarafından taşınırken ne kadar çaresiz göründüğünü bir türlü aklından çıkartamıyor. Esma nazara inanıyor, olanların tek sorumlusunun kendisi olduğunu biliyor. Salı toplantıları ona artık sadece kötü biri olduğunu hissettiriyor. Kısa sürede eski neşesi sönüp gidiyor. Toplantıların çoğuna bir bahane uydurarak katılmıyor. Nihayet ortalıkta olmadığı bir Salı günü başlar birbirine eğiliyor, diğer kadınlar kulaktan kulağa Esma’nın eski ışıltısından eser kalmadığını, en son evine gittiklerinde yedikleri böreğin bayat olduğunu, saçlarında ise beyaz tellerin göründüğünü fısıldıyorlar.

Yorum yapın