Ateş İlyas Başsoy, “Edebiyat ‘ben’in arkeolojisi ve ‘ben’ bir algıdan başka bir şey değil!”

Nisan 15, 2012

Ateş İlyas Başsoy, “Edebiyat ‘ben’in arkeolojisi ve ‘ben’ bir algıdan başka bir şey değil!”

Son günlerde adından sıkça söz edilen Birgün Gazetesi yazarlarından Ateş İlyas Başsoy ile söyleştik.

Kitabınızın “algı yönetimi” kitabı olduğunu söylüyorsunuz. Sizce edebiyat alanı politika alanı gibi algıların yönetilebileceği bir alan mıdır?

Yaptığımız her eylem karşımızdaki birey veya kitlelerce “algılanır”. Hareketsizlik bile bir eylem çeşidi ve sürekli hareket halinde olan zamanın ve mekanın karşısında durmaya çalışmamız dahi görülür, duyulur; özetle algılanır. Bu algıları yönetmek, “öteki”nin algısını yönlendirecek eylemlerle mümkün. Oyun yapmak, hile yapmak algı yönetiminin ilk kuralı. Bu hileleri kurgulamak, daha üç dört yaşında öğrendiğimiz bir tür hayatta kalma başarısı. Edebiyat, yaptığımız eylemlerin ne kadarının “ben”le ilgili olduğunu, “ben”in aslında ne olduğunu ve yaptığımız “bencilce” kurguları kazıma bilimi gibi geliyor bana. Edebiyat “ben”in arkeolojisi ve “ben” bir algıdan başka bir şey değil.

Kitabınızı okuyan insanların çoğunun “sanki bir roman okuduk” demesinin nedeni nedir?

Gerçek bir olaya dayanması olabilir. Kitapta anlattıklarım beni çok yıpratan ve üzen bir süreçti. Bunu kitaba mümkün olduğunca yansıtmamaya çalıştım. Dost sofralarında söylenen “son iki yılımı yazsam roman olur” gibi cümleler vardır ya, bu kitap aslında öyle bir dönemi anlattı ve sanırım bu nedenle, gerçekten de bir anlamda “roman” oldu.

Edebiyat ödülleri ile ilgili görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Ceza vermektense ödül vermeyi yeğlerim. Edebiyat ödüllerini de çok önemli bulurum. Burada sorun “edebiyat ödülleri” kavramında değil, jürilerin nesnelliğinde. Edebiyat eseri kendi başına bir canlıdır ve kibir sahibi olması doğasında vardır. Eserin kibrini hoş görmek gerekir. Ne yazık ki, “kan insan” ile “mürekkep insan” birbirine her zaman karıştırılır. Sevmediğimiz birinin eserlerini de sevmeme gibi bir eğilim içinde oluruz. Yazar yüzünden kitabı da yargılar; aşağılar veya yüceltiriz. Ne yazık ki, iyi kitaplar genellikle berbat insanlar tarafından yazılır. Ödül jürileri bu ayrımı ne kadar yapabiliyor, bilmiyorum.

İslamın yükselişinin edebiyata -doğrudan ya da dolaylı- yansımaları nelerdir?

Ben yükselen bir İslam görmüyorum. Sömürü düzenini devam ettirmek isteyen tezgah tam gaz devam ediyor. Türkiye’de yükselen müslümanlar mı, yoksa bezirganlar mı? İsterseniz bu soruya istatistik veriler yanıt versin.

Yeni kitabınız hakkında bilgi verir misiniz?

Yeni kitaplarım demek daha doğru… Ateşli Kitaplar, yirmi civarı kitaptan oluşacak ve bunların tamamını bir yılda basmak gibi bir fikrimiz var. Çok ince ve rahat okunan kitaplar bunlar. Son on yılda, öncelikle BirGün’de yazdığım yazıları kategorilerine göre ayırdım: Gençlik, aşk, devrimcilik, solculuk, AKP, CHP, masallar, aforizmalar, kara hikayeler vesaire… Daha sonra Psikeart, Radikal ve Birikim gibi yayınlarda çıkan yazılarımı da ekledim. Özetle her kitap bir kavram üzerine kurulu. İlk dört kitap aşkla ilgili yazılarımdan oluşan, “Ne İstediniz Lan Aşkımızdan?”; gençlikle ilgili “Yavşaklık Virüsü”; hayatla ilgili “Kız Tavlama Sanatı” ve reklamcılıkla ilgili “Modern Bir Rahibin İtirafları”… Yayınevi bu kitaplara çok önem veriyor, fiyatını mümkün olduğunca düşük tutmaya çalıştık. Beşiktaş’ta minibüste okumaya başlayıp, Sarıyer’e geldiğinizde bitireceğiniz cinsten kitaplar oldu. 

edebiyathaber.net (15 Nisan 2012)

Yorum yapın