Aşka düşmek mi, âşık olmak mı? | Elif Işıl Yılmaz

Kasım 7, 2018

Aşka düşmek mi, âşık olmak mı? | Elif Işıl Yılmaz

“Sevgiden konuşmak, her insanın nihai ve gerçek ihtiyacından konuşmaktır.”

Eric Fromm

bell hooks, asıl ismi Gloria Jean Watkins olan Amerikalı yazar ve kadın hakları savunucusu. Yale, California Üniversitesi ve Berea College’da dersler veren bir profesör. İlk kitabını 19 yaşındayken yazmış: Ben Kadın Değil miyim, Siyah Kadın ve Feminizm.

Yazdığı otuzdan fazla kitapla feminizm, cinsiyet ve ırk ayrımcılığı, sosyal adalet konularını ele almış. Aynı zamanda sosyal aktivist olan hooks’a göre toplumsal-kültürel değişim istiyorsak, ataerkil düzenin farkında olmamız şart. İçselleştirdiğimiz bakış açısının, kültürel kabullerin, normların farkına varmamız gerekli. Ona göre bakış açımız değişmeden, köklere, geniş kitlelere ulaşmadan hiçbir şey değişmez. Bunun için de okunabilir olmak gerekiyor. Akademisyenler, araştırmacılar ve feminist edebiyat dar akademik çevrelerin okuduğu dergilerden ve akademik jargondan kendisini kurtarmalı.

hooks’a okunabilirlik kadar okumayı da önemsiyor. Okumak, toplumun her kesimindeki insanlar, özellikle de kadınlar için şart. Okumak, okuyanın hayal gücünü ve düşünebilme yeteneğini geliştirir. Dahası, kişinin kendini düşünme, kültürün normlarına aykırı olma ve toplumdaki değişimleri hayal etme kapasitesini artırır.1 Kimse okumuyor deyip geçmek kolaycılık, statüye dayalı ayrımcılığın, ötekileştirmenin, üstten bakmanın kolaycılığı. Mutlaka yıkıp geçmemiz gereken duvarların içinde kendimiz gibi insanlara yazıp konuşarak hiçbir şeyi değiştiremeyiz. O nedenle, çok yazan, pek çok yerde yazan, katılan, çalışan, uğraşan bir aktivist hooks.

Diğer taraftan, önde gelen bir feminist olan hooks’un yaklaşımı da biraz farklı. Ona göre cinsiyet ayrımcılığından ataerkil düzenin farkına varmadan kurtulmak mümkün değil. Ancak, bunun öncesinde, ırk, sosyal statü, sınıf ve cinsel eğilim vb. farkların insanların her anlamda eşitliğini etkilediğini fark etmek gerekiyor. Kadın erkek ayrımı dışında, sınıf farkı da kadınlar arasında ayrıma yol açıyor. Feminizm Herkes İçindir kitabında hooks, “Her birimizin kendimiz olabildiğimiz bir dünyada, barış ve olanaklar dünyasında yaşadığımızı düşünün. Feminizm tek başına böyle bir dünya yaratmaz; ırkçılığı, sınıf elitizmini ve emperyalizmi de sona erdirmemiz gerekir. Fakat feminizm, kendini tümüyle gerçekleştirmiş kadın ve erkekler olarak özlediğimiz toplumu yaratabilmemizi mümkün kılacaktır, özgürlük ve adalet hayallerimizi gerçekleştirebileceğimiz, hepimizin “eşit yaratıldığımız” hakikatini hayata geçirebileceğimiz bir toplumda hep beraber yaşayabilmemizi sağlayacaktır.” (Feminizm Herkes İçindir, sf.11) diyor.

hooks’un aşk ve sevgi üzerine düşüncelerini bu iki bağlama dayanarak çözümleyebiliriz. Toplumsal değişim, kültürel normların değişimi, farkına varmak, bilinçle, irademizle seçim yapmak… İnsan olmanın temelinde sevgi var. Yaşamayı, başkalarını ve kendini seversen, hayatı tahakküm altına almak, güçlü olmak, ele geçirmek = kazanmak = mutluluk denkleminden çıkarabilirsin. Kısacası sevgi çok önemli.

Aşka, sevgiye yer açmaktan korkulan bir çağda yaşıyoruz. Aşk safların, acizlerin ve ümitsiz romantiklerin kapıldığı, modern çağ insanının kendini sakındığı bir şeye dönüşmüş durumda. Ümitsiz ve faydasızsa, kandırılmak ve acı çekmekten başka bir manası yoksa, aşkla kim uğraşır. hooks’un belirttiği gibi günümüzün sevgi paradigması, risk almadan ilişki kurmak, duygusal yatırımda bulunmadan hazza ulaşmak ve ilişkide domine eden-tahakküm altına alan olmak üzerine kurulu. Nihayetinde toplumsal cinsiyetçi bakış bize kadın ile erkek arasında temel doğal farklılıklar olduğunu söylüyor. Bu anlayışa göre kadınsı olan hissetme ve duygusal olma, sevgiye çok fazla anlam yükleme demek. Erkeksi olansa akılcılık. Erkek bir nevi şeytan diye tanımlanan kadına kapılmama çabasında. Böyle düşündüğümüz ve yaşadığımız için sevgisizliğe saplanıp kalmış olmamız ve sürekli fiyaskolar bombardımanı yaşamamız doğal değil mi? hooks, sevgiyi tanımlamaktaki yanılgılarımızı açıkladıktan sonra ilişkilerimizdeki sevgisizliği değiştirmek için sevmenin anlamını sil baştan öğrenmemiz gerektiğini söylemiş.

Sevgiye, aşka kendimizi kapadığımız doğru. Peki, böyle yaparak, yalnızlaşarak gerçekten korunuyor muyuz? Acı çekmemek için savunmaya geçmek. Sığındığımız mağarada hapsolup hayatı tüketmek… Sevgisizce, sevmeden ve sevilmeden yaşamayı sürdürmek çare mi?

Hooks, sevgiyi Scott Peck’in tanımıyla, insanın kendi benliğini-kendisinin veya bir başkasının tinsel gelişimini desteklemek amacıyla- genişletme iradesi olarak ele alıyor. Tinsel gelişim, hem ruhsal hem maddi varlığımız, varoluşumuz aslında. Var oluşu beslemek, desteklemek, büyütmek…  Peck, bir başkasının ruhsal tekâmülüne katkıda bulunmak insanın kendisinin ruhen gelişmesine yardımcı olsa da, gerçek sevginin büyük bir özelliği insanın kendisiyle sevdiği arasındaki ayrımın ve farkın daima sürdürülmesi ve korunması olduğunu söylüyor.2 Sevdiğimizin ayrı bir insan olduğunun farkına varmak, hem kendimizin hem de onun yaşam hakkına saygı duymak.  hooks’un vurguladığı tahakküm etmeye dayalı ilişkilerde eksik olan işte bu saygı ve beraberinde getirdiği sorumluluk bilinci.

hooks kitabın bir bölümünde çocukluğumuzdan itibaren sevgiye ihtiyacımızı, ailelerimizle ilişkilerimizde sevgiyi nasıl deneyimlediğimizi tartışmış. İncitildiğimiz ve istismara uğradığımız bir ilişkide sevgiden söz edilemeyeceğini, aslında pek çoğumuzun utandırıldığımız, etiketlendiğimiz, duygusal açıdan önemsenmediğimiz ya da bize aşırı düşkün olunan kontrol atında tutulduğumuz ailelerde yetiştiğimizi anlatmış. Burada, hooks’un farkına varıp bize düşündürmek istediği,  hiçbirimizin buna aymadığımız, sevildiğimiz ailelerde büyüdüğümüze inandığımız… Aslında sevgi bu değil. İçtenlikle sevmek için çeşitli bileşenleri bir araya getirmek gerekli ona göre. Dürüstlük ve açık iletişimin yanı sıra ilgi, yakınlık, tanıma, saygı, sorumluluk, güven…  hooks’un tekrar tekrar belirttiği gibi, “sevgi, bir irade edimi, yani hem bir niyet, hem bir edim. İrade aynı zamanda seçimi işaret ediyor. Sevmek zorunda değiliz. Sevmeyi tercih ederiz.”

Günümüzün popüler yanılsaması, aşkın erkekler için başka, kadınlar için başka olduğu söylemi. Dolayısıyla aynı dili konuşmadığımızdan, cinslerin birbirlerinin acizliklerini anlayışla karşılamaları ve uyumsamaları gerektiğinden dem vurularak kişisel gelişim önerileri sunuluyor. Feminizmin arzuladığı toplumsal düşünce haritası ve normlardaki değişimin tam karşısında duran, kadın ve erkek rollerini bize sunulduğu biçimiyle kabul etmeyi hatta meşrulaştırmayı sağlayan bu yaklaşım hooks eleştirisinin odağında. hooks, bu yaklaşımın bir işe yaramadığını ve yaramayacağını kitap boyunca tartışmış.

Farkına varmamızı istediği en önemli mesele aşkın bir his değil, bir edim, davranış, irade, karar olduğu. İrademiz dışında aşka düşmediğimiz, irademizle âşık olduğumuz gerçeği. Aşk, seçim ve iradeden yoksun olduğumuz, sürüklendiğimiz, kendimizi kaptırdığımız bir şey değil.

Aşkı bir eylem olarak kabul ettiğimizde, kişinin hesap verebilirliği ve sorumluluğu kendiliğinden aşkın içinde yer alıyor. Çünkü ne yaptığımız sorusunun cevabı duygularımızla değil irademizle açıklanır. Bunu kabul ettiğimizde bir erkeğin bir kadını sırf çok sevdiği için öldürmesini, namusunu korumak başlığında toplayabileceğimiz ve toplumsal olarak kabul gören tüm şiddetin dayandığı ataerkil düşünme biçimini reddedebiliriz.

Tahakkümcü iktidara dayalı sevgi anlayışını değiştirmekle işe başlamamızı söylüyor hooks. Bunun içinse sevgi etiği gerekli, diyor. Toplumsal değişim için temel ihtiyacımız, sevgi etiği.  hooks, sevgi etiğini tahakkümcü yaşamı normalleştiren toplumsal yapı ve popüler kültürden kurtuluşun anahtarı olarak tanımlamış. Herkesin özgür olma, layıkıyla ve iyi yaşamaya hakkı olduğunu savunmak gerekli. İradesiyle sevmeyi seçen insanlar, sevme etiğini benimseyen insanlar hayatı değiştirebilirler ve değiştirirler. hooks, “hayranlık duyduğumuz bireylerle çalışmayı seçerek, kendimizi her şeyimizle ilişkilerimize vererek, hayatımızı ve kaderimizi gezegendeki herkesin hayatı ve kaderiyle bir tutarak bunu yapabileceğimizi” söylüyor. Sevgi etiğini benimseyip de hayatı daha neşeli, daha dolu dolu yaşar hale gelmemiş tek insan dahi tanımadığını özellikle vurgulamış. Etik davranmanın hayattan eğlenceyi aldığı yönündeki yaygın kanının yanlış olduğunu, etik yaşamın yabancılarla karşılaşmak dâhil bütün ilişkilerde tinsel gelişimimizi güvenceye aldığını söylüyor. Dürüstlük, açıklık, kişisel bütünlüğün özel ve kamusal her türlü kararda ifade edilmesi. Bunlara ilgi, yakınlık, sorumluluk, saygı ve adalet gibi kavramları da ekleyebiliriz. Sevgi etiğinden konuşmak, sevginin gelişmesini önleyen toplumsal yapının örgütlenmesine karşı çıkmak demek. Tüketim toplumu olduğumuz, markalı bir eşya için kendimizi tükettiğimiz bir çağdayız. Sevgiyle dolduramadığımız manevi, duygusal yoksunluğu meta hırsıyla, aşırı tüketim hırsıyla doldurmaya çalışıyoruz. hooks, sevginin olmadığı bir dünyada insanlarla ilişkilenme hevesinin yerini mülkiyet hırsı alır, demiş, doğru değil mi?

Kitabımız, Hep Aşka Dair, ne genel geçer aforizmalarla dolu bir kişisel gelişim önerileri seti ne Gasse’nin felsefi sevgi yorumlaması3 ne de Stendhal’in Aşk’ta4 anlattığı kategoriler. Alain de Botton’un Aşk Üzerine5 kitabında yazdığı gibi günümüz hayatındaki pratiklere temas ediyor elbette ama kendi düşünsel bağlamında, her ilişkimizde acı çeke çeke nasıl sevgiden vazgeçtiğimizi, çırpınıp dursak da kendimizi neden kurtaramadığımızı, ruhsal açlığın, sevgisizliğin veya sevgi zannedilen ilişkilerimizin bizi nasıl yıprattığını yerinde tespitlerle açıklamış. Sevginin “ne yaptığımız” olduğunu düşündüğümüzde, sözler, hisler ve davranışları bir araya getirdiğimizde, saygı ve sorumluluğu işin içine kattığımızda tüm paradigmayı değiştiriyoruz. Üzüntüler ve çırpınmalar yerini, kendine ve etrafına iyilikle, sevgiyle yaklaşabilen, menfaatten azade ilişkilerin verdiği mutluluğa bırakabilir. Zor mu, zor tabii, ama toplumsal normlarla derdi olan hooks’dan da bu beklenirdi.

Yazıyı, Hep Aşka Dair’den bir alıntıyla bitirelim: “Sevgi bize cennetin kapılarını açar. Yine de birçoğumuz kapının dışında öylece durur, eşikten içeri adımımızı atmayı beceremeyiz; ardımızda bırakmayı göze alamadığımız onca şey biriktirmişizdir ve bunlar sevgi yolunda ayağımıza dolanır.” (s.143)

(1) Educating Women: A Feminist Agenda – by bell hooks – Published in: Feminist Theory: From Margin to Center (Boston: South End Press, 1984)

(2) Az Seçilen Yol, Scott Peck, Akaşa Yayınları, 2016, s.163

(3) “sevmek, sevilen şeye sonu gelmez bir çabayla canlılık katma, onu yaratma, isteyerek koruma eylemidir… (Jose Ortega Y.Gasset, Sevgi Üstüne, YKY, 2017)

(4) Aşk, Stendhal, Ada yayınları

(5) “Aşıklar, yanılgıya düşerek aşık olma riskini, şüpheye düşerek aşksız kalma riskine tercih etmelidirler.” Alain De Botton, Aşk Üzerine, Sel yayıncılık, 2010.

edebiyathaber.net (7 Kasım 2018) – Elif Işıl Yılmaz

Yorum yapın