Arızalı Tiplerle Mücadele Rehberi | Kader Gül

Aralık 15, 2017

Arızalı Tiplerle Mücadele Rehberi | Kader Gül

Baş belasıysanız buradan buyurun, bir baş belasıyla yaşıyorsanız lütfen devam edin. Evet, Christophe André’nin kaleme aldığı, Muzo’nun karikatürlerle resmettiği Arızalı Tiplerle Mücadele Rehberi herkes için kılavuz niteliğinde bir kitap. Peki neden? Öncelikle yazar, bu baş belası tipleri tanıtmadan evvel sizi bir teste tabi tutuyor; yani en iyi ihtimalle siz, hafif narsist, hafif negativist, hafif paranoyak, hafif histrionik, hafif stresli ya da sinirli hiperaktif, hafif fesat, hafif pasif-agresifsiniz. Eğer “yok canım, olur mu öyle şey, daha neler!” tarzında bir tepki verdiyseniz koltuğunuzun altına hafif narsisti alıp okumaya devam edebilirsiniz.

Şaka bir yana, bu testlerin kişilik bozukluklarını saptamak için yetersiz olduğu apaçık. Yazar, burada, kişinin kendi doğasına dair farkındalık yaratma isteğini mizah yoluyla gerçekleştirmiştir. Fakat davranışlarımızın ardında, iç sesimizle baş başa kaldığımız o yerde nelerin döndüğüne dair bir fikrimiz var mı gerçekten? Bir mağazada, kasa kuyruğunda beklerken, arkadan söylenen o gıcık müşteriye inat, olduğumuzdan daha ağır hareket ederek pasif-agresifler gibi davranmış olmuyor muyuz? Veyahut gelecek hakkında olumsuz, kötü kehanetlere takılıp kaldığımızda ve hayatın tadını çıkaramadığınızda negativistler gibi? Esasen sadece çevremize dikkat kesilmiyoruz kitabı okurken, kendi kişiliğimizi de mercek altına alıyoruz.

Peki, nasıl önüne geçmeli bu davranışların? Tümüyle ortadan kaldırmak mümkün mü? Psikoterapideki genel kanaat, kişilik bozukluklarını tedavi etmenin çoğu zaman depresyon ya da fobiler gibi “klasik” ruh hastalıklarını tedavi etmekten çok daha zor olduğu yönünde. Bu zor kişiliklerin hayatımızı zorlaştırmalarına göz mü yummalıyız ya da başkalarının hayatlarını zorlaştırmaya devam mı etmeliyiz? Göreceğimiz veya vereceğimiz zararları en aza indirgemek için yapılabilecek birtakım şeyler var tabii, hem de her tip kişilik için. Tüm önerilen bu çözümler, problemleri tümüyle ortadan kaldırmasa bile size yaşamanız için gerekli olan sağlıklı alanı yaratabilir; siz ve onlar arasında, en azından ilişkilerinizi sürdürebileceğiniz kadar, bir mesafe koyabilir. Bazen bu baş belası insanlar, hayatımızın bir parçası olmasa dahi, günün şanslısıymışız gibi birden karşımıza çıkabilir; trafikte, alışverişte ya da toplu taşıma araçlarında vb. Böyle durumlarda işlerin daha da kötüye gitmemesi için gene bu çözümlere ihtiyaç duyarız.

“Hiç kimse isteyerek kötü olmaz.” der Sokrates. Gerçekten kişilik bozukları biyolojik, genetik kaynaklı olabilir. Bu durumun en acıklı örnekleri M. E. Thomas tarafından yazılan Bir Sosyopatın İtiraflarında ele alınmıştır. Fakat kişilik bozuklukları kader de değildir, zira gene Bir Sosyopatın İtirafları’nda genlerini yenerek huzurlu bir aile yaşantısına, iyi bir kariyere ve temiz bir yaşantıya sahip olmuş insanların bahsi geçmektedir. Gene de doğru olanın bu insanları dışlamak olmadığı aşikâr. Onlara da dönüşmemeliyiz elbette. Onların doğasını kabullenip, onlarla aramıza sınırlar koyarak hem onları hem de kendimizi korumalıyız. Bu durumu kabullenmemiz için bir neden daha vardır Rochefoucauld’ın da dediği gibi: “Nasıl ki her panzehrin içinde zehir varsa aynı şekilde kötülüklerin içinde de erdem vardır. İhtiyatlı tavırlar bunları bir araya getirip zararsız kılar ve hayatın sıkıntılarına, dertlerine karşı yararlı bir biçimde kullanır.”

Kader Gül – edebiyathaber.net (15 Aralık 2017)

Yorum yapın