Antikçağ imparatorluklarının özellikleri neydi? | Yaşar Öztürk

Eylül 12, 2017

Antikçağ imparatorluklarının özellikleri neydi? | Yaşar Öztürk

Antik yazıtlardan günümüze ulaşan binlercesi, onları yazdıranları yüceltmesine karşın, araştırmacıların titiz çalışmaları sonucu o dönemi aydınlatan belgelere dönüşüyorlar ama bunlar bile tartışmaların sonunu getirmiyor. Tarihin en ilginç konuları tarihçilerin uyuşmazlığa düştüğü konulardır. Herkesçe kabul edilen konular pek azdır ve aslında pek de heyecan uyandırıcı değillerdir.

Eric H. Cline ve Mark W. Graham’ın kaleminden çıkan Antikçağ İmparatorlukları’nda öncelikle İmparatorluk kavramı ele alınıyor. Latince buyruk, düzen, egemenlik, güç ve hükümranlık anlamına gelen “imperium” sözcüğünden türeyen ve dünya dillerine yerleşen İmparatorluk ilk başlarda Roma konsülünün yönetim ve fetihlerle elde ettiği gücü temsil ediyordu. Zamanla belli bir araziyi belirtmek için kullanılmaya başlamış ve uzak geçmişle ilgili olarak kullanırken modern anlamlar da yüklendi. Çağdaş yorumla M. W. Doyle’un deyişiyle İmparatorluk: “Başat metropol olan politik bir oluşumun –hükümran olarak- bir diğerinin iç ve dış politikaları üzerinde siyasal denetim uyguladığı etkileşim”dir.

Bu arada Hancock’un “Emperyalizm biliminsanlarına uygun bir sözcük değildir” görüşünü “İmparatorluk” yerine “Hegomonya” sözcüğünün kullanılması tartışmalarına da değinen Eric H. Cline ve Mark W. Graham örneklerle ve yalın bir dille hem kavramlar hem de tarihler, uygarlıklar ve elbette ki “imparatorluklar” arasında yolculuk yaptırıyor okurlarına.

Antik Mısır’dan örnek veren yazarlar, Persler’in “başat metropol” ve Mısır’ın da “ikincil” konumda olduğunu ileri sürüyor. Öte yandan Perslerin Mısır’ı işgali fethedilen toprakların verimsizleştirilmesi, halkının öldürülmesi, ve/veya esir edilmesi, çocukların kafalarının taşla ezilmesi anlamına gelmez. Burada Mısır’ı yönetmekte olan bir yabancı oluşum, Pers imparatorluğu vardır ama mağdur durumdaki Mısır’ın bir vatandaşı olan (Adına anıt dikilen)  Udjahorresnet bu yönetimde yüksek sosyal bir konumdadır. Etkileşim sisteminin bir parçasıdır. Udjahorresnet önerileri doğrultusunda Mısır’da her şeyin “eskisi gibi sürüyor” olmasından gurur duymaktadır. Perslerin gelişinden önceki sosyal gücün büyük bölümü varlığını korumaktadır. Öte yandan dizginler artık Perslerin elindedir.

Bu somut örnekten yola çıkan yazarlar, sosyolog Michael Mann’ın toplumların birbirine bağlı (ideolojik, ekonomik, askeri ve siyasi güç) dört toplumsal güç şebekeleri olduğu savını irdeliyorlar ve güçlü imparatorlukların bu dört gücün hepsinin bir arada etkin biçimde işlendiğinin kanıtı olduğunu savunuyor. Antikçağ dünyasında işbirliği yapan bu toplumsal güç kaynaklarının yalnızca imparatorluğun oluşmasını değil aynı zamanda ona karşı direnişi ve onun yıkılmasını da sağladığını ifade ediyor.

Antikçağ İmparatorlukları’nda dinsel ideolojilerin yakın geçmişteki araştırma ve incelemelerin varsayımların aksine sadece materyalist ya da askeri gündemin üstünün kabaca örtülmesinden ibaret olmadığı savlanıyor. Kitabın bazı bölümleri dinin önemli rol oynadığı, imparatorluğun ideolojik boyutları üzerinde fazla durduğumuz hissi uyandırabilir. Bunu ideoloji ya da dini önemli ya da nihai toplumsal güç olarak sergileme çabası olarak değil bir düzelme olarak algılayın. Tarihsel bir incelemede bir teori oluşturmanın en yararlı yanlarından biri okuru bunu tartışmaya, kabullenmeye ya da buna karşı çıkmaya davet etmesidir. Bizim amacımız toplumsal gücün özellikle kozmos (düzen), adalet ve özgürlük kavramlarıyla bağlantılı olarak dengeli ve tarihi bir bilimsellikle kavranmasını sağlayacak bir antik çağ dünyası yansıtmaktır.

Görünürde ilkçağı anlatsa da oyuncuların, dekorun, mekânın zamanın değişmesine karşılık değişmeyen bir şeyler olduğunu fark ediyor okur. Kimi zaman insanlar alıştıkları yaşam biçimin sarsılmasına hatta yok edilmesine karşın, büyüyen bir imparatorluğun içinde yer almaktan mutluluk duyuyor olabilirler. Romalı bir konsül ve fatih uzun süre önce böyle insanların öneminin farkına varmış ve “bir imparatorluk uyrukları mutlu olduğu sürece güçlüdür” demiştir. Kimi zaman da “ikincil konumdaki” gruplar yabancı bir gücün egemenliği altında olmaktan hoşlanmazlar; bu yabancı güç temelde onların çıkarlarını gözettiğini iddia etse ya da gerçekten de öyle olsa bile. Görüleceği üzere dünyanın en kalıcı ve hala etkin fikirlerinin, değer sistemlerinin ve kurumlarının antikçağın büyük imparatorlukları tarafından değil, onlara direnen insanlar tarafından oluşturulmuş olması ilginçtir. Bu nedenle direniş konusu “imparatorlukların yükselişi ve düşüşü” hakkındaki daha geleneksel araştırmaların yanı sıra önemli bir unsurdur. Antikçağ tarihçileri uzak geçmişi araştırırken, tüm tarihçiler gibi en azından bugünü ve yakın geçmişi gözden kaçırmazlar. Bazı öğrenciler Birinci Dünya Savaşı’na kadar dünya nüfusunun çoğunluğunun kendine özgü koşullar içinde yaşadığını öğrenerek şaşırabilirler.

“Tarihin potası: Doğu Batı ile tanışıyor, Mızrakla kurulan imparatorluklar” gibi ilginç başlıklar altında farklı bir bakış açısıyla İslam İmparatorluğuna kadar doğan, batan ve batırılan imparatorluklar anlatılırken bugünkü çağdaş dünyaya gelinceye kadar nerelerden geçildiğini dillendiren bir sosyal tarih çalışması bu yapıt.

Cline ve Graham oturup sadece kitapları karıştırarak yazmamışlar. Akademisyen, tarihçi, arkeolog ve yazar kimliğiyle İsrail, Mısır, Ürdün, Kıbrıs, Yunanistan, Girit ve ABD’de 30’tan fazla kazı yapan Eric H. Cline gibi Kapadokya’yı gezilmesi gereken yerlerin başına ekleyen Mark W. Graham da Antik Çağ İmparatorlularının izini doğup kayboldukları topraklarda da sürdüler başka yapıtlar da kaleme aldılar.

Kitap “konu anlatımlı ders kitabı” değil. Yazarlar okura da ödevler veriyor. Emperyalizm insan toplumlarının yapısında bulunan temel bir içgüdü müdür? Antikçağ Atinalıların bir zamanlar ileri sürdüğü “Güçlü olanlar yapabileceklerini yapar, zayıflar ise mecburen acı çeker” görüşü değişmez bir (kader) gerçek midir? İmparatorluk tutkusunu ya da gereğini geride bıraktık mı? Liberal ve demokratik kurumlar imparatorlukların yerini alabildi mi? Akadlı Sargon’un “Tunç baltalarla fethettim” diyerek başlattığı imparatorluklar şimdi modern silahlarla mı, parayla mı, evrensel insan hak ve özgürlükleriyle mi kurulmak isteniyor? Ege’nin doğu sahillerinden İran merkezine, Kuzey Anadolu’dan  Mısır’ın güneyine kadar uzanan büyük ve eski bölgede doğup alanını genişleten antikçağ imparatorlukları hangi temeller üstünde yeşerdi ve bugün neden bir yangın yeri? Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?

Tarihi bir yandan sıkıcılıktan öte yandan masal, efsane çorbası olmaktan çıkaran, görsel malzeme yanında bol kaynakça da sunan kitap kralların, imparatorların yaşam öykülerine odaklanan tarih yerine ideolojik, ekonomik, askeri ve siyasi güç pencerelerinden bakmanın zamanı geldi diyor.

Yaşar Öztürk – edebiyathaber.net (12 Eylül 2017)

Yorum yapın