“Anıların İzinde Büyükada’ya Yolculuk” üzerine | Ayça Güzel

Ocak 12, 2018

“Anıların İzinde Büyükada’ya Yolculuk” üzerine | Ayça Güzel

Yazar Nazan Akpınar’ın geçtiğimiz aylarda Adalar Kültür Derneği Yayınları’ndan okurla buluşturulan ve Akpınar’ın kişisel gözlemlerinin arşivinden fotoğraflarla zenginleştirildiği Anıların İzinde Büyükada’ya Yolculuk, geçmişin mutlu hatıralarına götürüyor bizi. Aslında çok da uzak olmayan bir devrin neredeyse bir eski zaman tablosuymuş gibi unutulduğu günümüz İstanbul’unda, belki de en görkemli Prens Adası olan Büyükada’nın son derece yetkin bir biçimde anlatıldığı metinde; yazar, kendi yaşam örgüsü ekseninde yalnızca bir adanın değil, bütün bir dönemin panoramasını kaleme alıyor; tarihinden kültürüne, Ada’yı ada yapan yaşama biçimlerini Ada’nın kültürel coğrafyasını etkilemiş isimler eşliğinde inceliyor.                     

Yakın geçmişe kadar Prens Adaları’na ilişkin ciddi bir yazın birikimi olmadığı söylenebilir. Elbette, akademik makaleleri, kütüphanelerin tozlu raflarında saklanan göz nuru tezleri saymazsak doksanlı yılların Tünel’inde Robinson Kitabevi gibi saygın kitapçılarda Pars Tuğlacı’nın 2 ciltlik ansiklopedik Prens Adaları çalışmasından başka herhangi bir yapıta neredeyse rastlanmıyordu. Fakat son 15 yıllık sürede Ada üzerine yazılanlarda; çoğu zaten adalı olan isimlerin çalıştığı bu eserler, Prens Adalarının farklı bir yönünü göstermeleri anlamında kayda değer. 2000’li yıllara gelindiğinde; Akilas Milas’ın Büyükada Prinkipo Ada-i Kebir’i, Viktor Albukrek’in Bir Zamanlar Büyükada’sı ve diğer pek çok eser, yalnızca vapur iskelesinin kadim kitapçısında değil, şehirde, daha geniş bir iletişim ağında okurlara ulaştı.

Yazarı ressam kimliğiyle tanıyoruz aslında. Ancak fırçalarla olan dostluğuna paralel olarak yazı ve edebiyat dünyasıyla Arnavutköy Amerikan Kız Koleji yıllarından iç içe olması, okulun edebiyat şubesinden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi’nin Sosyoloji bölümüne devam etmesi, okulda edindiği güçlü Türk ve Dünya edebiyatı bilincini Sosyal Bilimler prensipleriyle harmanlamasını da beraberinde getirmiş. Resim sanatıyla tanışması tam o yıllara denk gelir; aynı zamanda babası olan Akademi’nin ilk Fresk Atölyesi kurucusu ressam Ayetullah Sümer’in atölyesinde usta çırak ilişkisiyle başlayan resim süreci, takip eden 50 yıl içinde, günümüze, 32 kişisel 238’i karma olmak üzere 250’yi aşkın sergiyle sürmekte.

Anıların İzinde Büyükada’ya Yolculuk; sanatçının yaşamının büyük bir bölümünü sürdürdüğü Büyükada’ya ilişkin derinlikli gözlemleri. Yalnız, bu gözlemlerin, çok da öznel olduğu sanılmamalı; aksine, bir araştırmacı titizliğiyle, yazarın kendi bilgileriyle karşılaştırılmış son derece nesnel, bir başka deyişle objektif yorum ve anlatımlar. Metnin bir başka dikkati çeken özelliği; son derece anlaşılır olması. Temiz, sade ama kolaya kaçmayan uzun cümleler, okura incelikli bir okuma deneyimi vaadediyor. Nazan Akpınar’ın eseri, Ada’nın Kurtuluş Savaşında önemli rol oynamış karakterleri gün ışığına çıkarması, hiç değilse hatırlatması bakımından diğerlerinden ayrılıyor. Handiyse, tarihi bir vesika gibi.

Kitabın konuları; adaların çok eski tarihinden bahsederek açılıyor; ardından yazarın kişisel tarihine geçiyor. 1943’te, Nazan Akpınar’ın birinci doğum günü kutlamasıyla başlayan ada serüveni, bugüne kadar kesintisiz akan bir süreç. Ailenin “Nizam Evler Sonu” mahallesindeki daimi ikameti, kitabın kurgusunu da etkiliyor. Şöyle ki; mahallenin 50’li ve 60’lı yıllardaki tanınmış isimleri, evleri, hep Nizam mahallesi ekseninde şekillenmiş. Bununla birlikte, yazımızın başında belirtildiği gibi, Birinci Dünya Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki kimi anıları yansıtması anlamında da önemli Nizam. Örneğin; Akpınar’ın yaşadığı mahallede yer alan –fakat şu anda yıkılmış olan- köşklerden biri, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kut’ül Amare savaşında esir düşerek Büyükada’daki İngiliz Hamson Ailesi’nin yazlık evinde iki yıl kadar sürgün hayatı yaşayan General Sir Charles Townshend’e ait. Townsend’in, sürgün geldiği toprakları ne kadar sevdiğini ve sonuçta nasıl bir Türk dostu haline dönüştüğünü Akpınar çok tarafsız bir dille anlatıyor.

Bir başka tarafsız anlatım; şimdilerde içi boşaltılan azınlık konularına dair. Akpınar’ın çocukluk yıllarında tanıdığı ve anılarında büyük yer tutan adanın Rum sakinlerinin Türk komşularıyla ne kadar uyumlu ilişkiler geliştirdiklerini, karşılıklı saygı çerçevesinde yaşadıklarını okuyoruz.

Ayrıca; sanatçının, Türk kimliğiyle, Adadaki Rum yaşantısını, Rumların kendilerine has kültürlerini etnografik ve tarafsız bir yaklaşımla, net bir bakış açısıyla aktarması dikkate değer.

Bizce İstanbul kitaplıklarında bulunması gereken kıymetli bir Ada monografisi Anıların İzinde Büyükada’ya Yolculuk.

Eserin kültürel miras bağlamında özelde Büyük Ada, genelde Prens Adaları’nın 50’li ve 70’li yıllar arasındaki sosyolojik haritasını aktarması araştırmacılara zengin bir arşiv sunuyor.

Nazan Akpınar; İstanbul’un 50’li yıllarda başlayan değişim sürecinin hikâyesini ayrıca Yeni Ana Kültür ve Sanat Dergisi’nde iki ayda bir okurlarıyla buluşturuyor.

Ayça Güzel – edebiyathaber.net (12 Ocak 2018)

Yorum yapın