“Anahtar” | Işıl Bayraktar

Eylül 22, 2015

“Anahtar” | Işıl Bayraktar

anahtarHangi anahtar bir ilişkideki bütün dinamiklerin kapısını açar? Defterlerimizde biriktirdiğimiz kelimelerimiz cinsel dürtülerimizi, duygularımızı, bastırmışlıklarımızı, ortaya çıkarmak istediklerimizi bütün çıplaklığıyla yansıtabilir mi?

Anahtar, cinsel arzuları, fantezileri, düşleri ve hezeyanları defterlere sakladıkları kelimelerle, birbirlerinden saklı tuttukları günlükleri üzerinden dillendiren evli bir kadınla bir erkeğin öyküsü.

Ikuko geleneklerine bağlılıkla ünlü Kyoto’da büyümüş, eski değerlerden kopmamışlığını ilişkisine yansıtan 45 yaşında bir kadın, kocası ise Ikuko’nun benliğinde ve vücudunda kendisinden sakladığı ne varsa, onları ortaya çıkarmanın tutkusuyla yanıp tutuşan 56 yaşında bir erkektir. Ikuko’nun kocası yaşamı boyunca günlük tutmuştur, ancak o sene günlüklerinin akışını değiştirmeye karar vermiştir; artık karısıyla ilişkisindeki en mahrem noktaları yazacak, salt yaşanmış bir cinselliğe değil, hayallerindeki, fantezilerindeki en erişilmemiş cinselliklere yönelik içinde biriktirdiklerini ortaya çıkaracaktır.

Tüm yazdıklarında, karısının günlüğünü okumayacağından emin olduğunu dile getirse de, aslında her satırını karısı günlüğünü okuyormuş gibi yazmaktan kendini alıkoyamamaktadır.

Anahtar, bu noktada Ikuko’nun kocasının aslında göz göze gelemediği, cinsellik üzerine konuşamadığı karısına kendi ruh dünyasına giriş yapması için kütüphane raflarına bırakılan bir metafordur. Karısının kendisine ulaşması arzusu onu bırakmaz, bütün detaylarıyla tasarladığı cinselliği yazmaktan kaçınmaz bu nedenle.

Ancak kendisinin de geç keşfettiği bir gerçek vardır: Ikuko da günlük tutmaktadır. Hem de kendisi ne kadar belli ediyorsa günlük tuttuğunu, Ikuko günlüğüne yazdığı satırları bir o kadar saklamaktadır. Kocasının günlüğünden haberdar olmamasını istiyormuş gibi görünmektedir.

Anahtar’ı okurken, neyin gerçek, neyin düş, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu çokça birbirine karıştırmak okuru kışkırtan bir okuma serüveni olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Ikuko’nun da kocasının da günlüklerine yazarken, hem gerçekten düşündüklerine dair yarattıkları kelimeler, hem de karşısındaki o kısmı okursa ne düşüneceğine dair geçilen içsel süreçten sonra yaratılan kelimeler vardır. Bu nedenle zaman zaman gerçeklikler birbirine karışmakta, okur Ikuko’yla kocasının cinsel dünyalarına dair düşünsel gel-gitlerde salınmaktadır.

Ikuko’nun kocası ikili dünyalarına bir üçüncü kişiyi dahil ederek kelime ve defter oyununa üçüncü bir boyut eklemiştir. Artık o kelimelerin arasında üçüncü bir kişinin varlığı gezinmekte, karısı Ikuko’nun hoşlandığı Kimura, hem Ikuko’nun, hem kendisinin defterlerinde aralarına giren kişi olmakta, hem de Kimura Ikuko’yla kocasının cinsel dünyasında kâh kocasının belleğinde, kâh Ikuko’nun dilinde varlıklaşan bir fantezi aracı olmaktadır. Ikuko’nun kocası cinselliğinin, kıskançlığıyla beslendiğini keşfettiği noktada karısının çıplak teninin Kimura’nın kollarına değmesine de, gece yarısı fantezilerine yeni bir kimlik kazandıran yeni oyununda karısı baygın halde yatarken çektiği çıplak fotoğraflarını Kimura’ya tab ettirmeye de çekinmez. Kimura’nın ve karısının birbirlerine olan ilgisine yönelik beslediği kıskançlığının sınırlarını çizebileceğini, tüm bunların karısı ve kendisi arasındaki cinsel hezeyanları sırasında ancak o istediğinde başvurabileceği oyunlar olduğunu düşünürken, şehvetli olduğunu bildiği ama bir o kadar da geleneklerine bağlı olduğunu düşündüğü karısı artık Kimura’nın kollarındadır. Karısı 45 yaşında cinselliğini üst bir noktada yaşarken, Kimura ile saklı kalan cinselliklerinin gün yüzüne çıktığı bir ilişki yaşamakta, eve döndüğünde ise yüzünü, gözlüğünü, bedenini sevmediği kocasıyla da yine tutkulu bir cinsellik yaşamaktadır.

Ikuko’nun cinsel arzularını kocasının dilinden okurken, arzu ve tutkunun şehvette birleştiği o noktayla aşk arasındaki ince çizgiyi karısının cinselliğe bakışında görürüz aslında. Ikuko cinselliğini yaşamak isteyen bir kadındır ve çok hoşlandığı birinde bu müthiş bir zevke dönüşürken, hoşlanmadığı kocasıyla salt bedensel hazdan ibarettir.

En başından beri Ikuko’nun kocası onun şehveti ve cinselliğinin gücü karşısında yetersizdir, her ikisi de bunu bilir ancak bu konu, defterlerdeki kelimelerin arasında kalmaktan öteye geçemez.

Cinselliğe takıntılı Ikuko’nun kocasının hazin sonu yine bir cinsellik sırasında gelir. Bu andan itibaren günlükler Ikuko’nun dilinde canlanır, kocasının hastalığı boyunca yazmaya devam eder. O ana kadar kocasından hep “kocam” diye bahseden Ikuko’nun dilinin sevgisizleştiğini görürüz, artık kocasından “hasta” ya da “gözlüksüz surat” diye bahsetmekte, hatta kocasının ölümünden sonra ondan bahsederken “ölen adam” demektedir.

Anahtar, karısının vücudunun ve cinsel çekiminin sarhoşluğunu hayatının odağı haline getirmiş bir adamın hayal ve fantezi dünyasının, Konfüçyüs öğretileriyle büyüyen Kyoto’lu geleneksel bir kadının cinselliğini yaşayış biçiminin ve kendisine öğretilen her şeyi cinselliğiyle ters yüz edişinin, birbirlerinden habersizmiş gibi birbirlerine yazıp, okunup okunmadıklarını düşünerek bunu cinsel oyunlarının bir parçası haline getirmiş bir çiftin, sevginin ve sevgisizliğin, aşkla cinsellik arasındaki o ince çizginin bir kadın bedeninde dile gelişin ve itirafların öyküsüdür.

Japon yazar Cuniçiro Tanizaki’nin 70 yaşında yazdığı Anahtar, orta yaş üstü diriliveren cinselliğin, yazıyla yeniden yaratılan bir cinsel dünyanın anahtarını veriyor okura. Ve defterlerde saklanan cinsel dünyalar her sayfasıyla okurun karşısında tüm çıplaklığını sergiliyor.

Işıl Bayraktar – edebiyathaber.net (22 Eylül 2015)

Yorum yapın