“Alayına İsyan, Alayına Mine Söğüt” | Şule Tüzül

Nisan 27, 2020

“Alayına İsyan, Alayına Mine Söğüt” | Şule Tüzül

“Vahşi kapitalizm yoktur, vahşi insan vardır.” diye başlıyor Mine Söğüt’ün Can Yayınları’ndan çıkan son kitabı Alayına İsyan. Yazının başlığını, kitap üzerine Haydar Ergülen’in paylaştığı bir twitter mesajından aldım. Hem kitabı hem Mine Söğüt’ü en iyi anlatan ifadelerden biri bence.

Mine Söğüt, 2013 yılında, tam da Gezi’nin başladığı dönemde, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşe yazılarına başlamıştı. Ben kitaplarından önce bu yazılar sayesinde tanıdım onu. O zamanları herkes gibi ben de çok iyi hatırlıyorum; Gezi’nin ruh halinin hepimizi sardığı coşkuyla yazılarını paylaşırdık yüreklerimiz kabara kabara. O günden beri birçoğumuzun duygu ve düşüncelerine en iyi tercüman olan yazarlardan biri oldu gazetedeki yazılarıyla.

İşte bu yazıların içinden seçtiği alıntıları, mümkün olduğunca konularına göre gruplayarak on üç bölümden oluşan bir derleme olarak hazırlamış Alayına İsyan’ı. Kitap, hem tasarım hem de anlatım olarak kurgulanmış bir derleme. Mine Söğüt, ihtiyaç duyduğu yerde alıntıları biraz değiştirmiş. Bazı cümleler yüzümüze bağıracak kadar büyük puntolarla sayfayı kaplıyor, bazıları fısıltı gibi küçülmüş. Bazı harfler paldır küldür satırlardan dökülürken bazıları sayfanın dışına doğru havalanıyor.

Mine Söğüt, bir kez okundu mu, ne yazsa okurum diyen okurlar yaratıyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri, tüm yazılarında ve kitaplarında okurla kurduğu, hiç taviz vermeyen dürüstlük ve içtenlik. Okuruna güven veren yazarlardan biri o. Mine Söğüt herhangi bir konuyu, olayı, davranışı masaya yatırdı mı vay o masaya yatırılanın haline. Dikkat edin masaya yatırılan insanlardan bahsetmedim. Kişilerle derdi yoktur Mine Söğüt’ün. Yargılamaz, suçlamaz, infaz etmez. “Neden” sorusunun peşindedir. Kişilerden bağımsızdır “Neden”. Yeri gelir kendi yazdıklarını, söylediklerini bile masaya yatırır, eleştirir, sorgular. En azılı katilin de en masum kuzunun da davranışlarının ardındaki “neden”in, “hakikat”in peşindedir. Neden bu dünya böyle? Biz ne yaptık da dünya bu kadar korkunç bir hale geldi? Neden hatalarından ders almayan bir varlık insan? İktidar neden var? Neden “iktidar”sız bir dünya kurmalıyız? “Neden”le başlayan bitmez tükenmez soruların yansımalarıdır onun kitapları ve yazıları.

Mine Söğüt, yazılarında yer verdiği her olaya kimsenin bakmadığı pencereler bulup o pencerelerden o olay nasıl görünüyor, bunu gösterir okuruna. Bunu yaparken anlatım ve dili de Mine Söğüt’e özgüdür; onun yazıları bir resim çizer okura, anlatım ve dil de o resmin ana parçaları içerisindedir. Bu kadar sevilen bir yazar olmasının bir nedeni de budur kanımca.

Mine Söğüt, koşullar ne olursa olsun şiddete, şiddetin her türüne karşı olmamız gerektiğini, şiddettin hiçbir biçimde gerekçesi ya da mazereti olamayacağını dile getirir sık sık. Şiddetin şiddet doğuracağını hatırlatır. Yazılarındaki anlatım ve dil şiddet içermez. Şiddetin olmadığı bir yaşam biçimini savunur.

Doğa ve hayvanlar, bu yazıların ayrılmaz bir parçasıdır. Alayına İsyan’da, “Sevdiğin kuzuyla yediğin kuzu arasında kurmadığın o bağ var ya…” diye başlıyor doğa ve hayvanlara dair alıntıları topladığı bölüm. Tabii kitapta yer alan bölümlerin konulara göre kesin çizgilerle ayrılması mümkün değil. Yaşamdaki gibi, kitapta yer alan her konu ve kavram birbiri ile ilişkili. Savaşa ayrılan bölümde de şu cümle çıkıyor karşımıza: “İnsan, soyu adına savaşan ve savaştıkça soysuzlaşan akılsız bir hayvan.” Bence türümüzü en iyi özetleyen cümlelerden biri bu.

Kadın haklarını dile getirirken, erkeği suçlayan ya da yargılayan değil, hem kadını hem erkeği sorgulayan, çözüm arayışı odaklı anlamaya çalışan bir dil kullanır. Erkek egemen bir dünyadan kurtulmamız için, sadece erkeklerin değil, kadınların da değişmesi gerektiğini anlatır.

Mine Söğüt’ün yazı ve kitapları karamsar, hatta okuru zorlayacak boyutta karamsar bulunur. Benim de kitaplarını okurken bu açıdan çok zorlandığım bölümler oldu. Buna rağmen Mine Söğüt’ün, “neden” sorusunun çatısı altında didik didik sorguladıklarını, irdelediklerini, insanın içinden çıkıp gelen vahşet ve dehşeti anlamaya çalışma çabasını okurları ile paylaşmasını, karamsarlıktan ziyade gerçekçi buluyorum. Çünkü herhangi bir gün yaşama, karşımıza çıkan haberlere baktığımızda, Mine Söğüt kitap ve yazılarında yer alanlar hafif kalıyor. Yaşamın her haliyle, gerçeklerle yüzleşmeden ve anlamaya çalışmadan da yaşamı anlamamız, dolayısıyla daha yaşanabilir bir dünyaya ulaşmamız mümkün görünmüyor.

Kitabın girişinde, neden böyle bir kitap hazırladığına dair şunları söylüyor Mine Söğüt:

“Gerçekte kim olduğumuzu ve ne istediğimizi hiç unutmayalım diye…

İmkânsız denilenin mümkün; mümkün denilenin imkânsız olduğunu hep düşünelim diye…

Başka bir dünya ve başka bir insan bir gün mümkün olabilsin diye…” 

Söyleşilerine ve atölyesine katılma şansım oldu. Katılımcılar genelde özellikle siyasi yazı ve kitapları olan yazarlara çok sık sorarlar: Ne yapmalıyız? Her söyleşisinde ona da sorarlar. O da der ki “Değişmeliyiz. Ancak biz değişirsek dünya değişir.”

“Korkma…” diyerek imzalamış kitabını okurlarına. Kitabın son bölümünün başlığı ise şu: “Yoldan çıkmanın yolu olmaz.”

Alayına İsyan öyleyse, alayına Mine Söğüt…

Şule Tüzül – edebiyathaber.net (27 Nisan 2020)

Yorum yapın