Aforizmalar – Eylül 2019 | Ceren Erginsoy

Eylül 25, 2019

Aforizmalar – Eylül 2019 | Ceren Erginsoy

İlk aşk…

Belki de Musa Eroğlu’nun şarkısındaki gibi Mihriban…

‘Herkesin bir Mihriban’ı var.’ demişti biri, meyhanede. Masadaki arkadaşıyla kadehlerini tokuştururken, kendi Mihribanlarına içiyorlardı.

Aklımda Hep Sen’i okurken kulağımda hep bu şarkı vardı. Mihriban. Ebru’nun hikayesini okuyordum. Ebru’nun Mihriban’ını okudum.

Kürşat Başar, aşk romanlarının vazgeçilmez yazarı.

“Gerçekte insan birinden ilk görüşte neden etkilendiğini tam olarak bilir mi?”

Beni hep geçmişime yolculuk yaptıran bir yazar, Kürşat Başar. “Hayal bile olsa onu yanımda taşımıştım. Rüzgarı tutmak gibiydi oysa.” Tam olarak öyle zamanlar yaşıyordum Kürşat Başar’ın ‘Sen Olsaydın Yapmazdın, Biliyorum’ kitabını okuduğumda.

Sonra rüzgarı tutamadım. “Deli gibi sevdiğiniz birine onun sizi neden öyle sevmediğini sorduğunuzda vereceği cevap neyi açıklayabilir ki?” “Gerçekten de insan bazı şeyleri ancak günün birinde anlıyormuş.”.

Uçtu. Gitti. “Göz görmeyince gönül unutur derler. Hayır unutmuyor aslında. Ama araya başka görüntüler giriyor.”

“Kısa süre önce kalbimizin çılgınca çarpmasını sağlayan şu adam, şu kadın nasıl olup da şimdi yalnızca kalp ağrısına dönüşüverdi?”

Ebru gibi ben de bu soruyu kendime sorduğumda imdadıma ‘Konuştuğumuz Gibi Uzaklara’ kitabı yetişti.

“Küçük bir an bazen bir resmin önüne geçiyor nedense…” Evet geçiyor. Mesela elinde çiçekle seni kapıda beklediğini an… “Ah aşkların çocuk bahçesi, neden ömrün çok kısa?”

Peki aşk ne zaman bitecekti? Benim Mihriban’ım ne zaman kalp ağrısı olmaktan çıkacaktı? “Aşk ne zaman bitecek diye kitaplar yazıyorlar bir de… Ne zaman bitecek, hayal kurmayı bıraktığınız zaman…Hayal gerçeğe döndüğü zaman…Kırıldığı zaman…”

Kırılmış mıydım?

Kırılmış mıydık?

“Gündüzleri beynimizde bir bekçi vardır, akşam olunca onun mesaisi biter, bizi de rahat bırakır, bu yüzden akşamlar güzeldir.” Bu sebeple belki de uykuya kaçmak en güzeliydi. Hem rüyalarımın yönetmeni bendim. Uyanmayı sevmez insan o zaman. “Rüyadan uyanırken hep huzursuz olurum çocukluğumdan beri… Sanki bir yere gitmişim ve yeniden bu dünyaya geri geliyormuşum gibi…”

Ay’dan, Güneş’ten, bulutlardan yardım istedim. Kalbimin ağrısını dindirmek için. Bir işaret. Herhangi bir işaret…

O sırada bir kuş geçti üstümden. Yavru bir kuştu. Yavrunun bir tüyü bana doğru inmeye başladı. Kondu. Tam göğsümün üstüne… O zaman “İnsan ya hayatı kendisine yasaklar ya da hayatını yaşar.” dedim, Aklımda Hep Sen’deki Sare Hanım gibi. Ah Sare Hanım… Keşke herkesin bir Sare Hanımı olsa…

Minnetle tekrar gökyüzüne baktım. “Belki gökyüzü hakkında bile daha çok şey biliyoruz ama kendi beynimiz hakkında pek az şey.” Sonra Aklımda Hep Sen’deki şairin dediğini düşündüm. Şimdi elimde yavru kuşun tüyü vardı. “Daha en baştan beri birbirini aldatmaz mı aşıklar? Hatta kendilerini de… Aşk birini olmadığı gibi görmektir.”

Şair belki haklı. Kim bilir?

“Vazgeçmeyi öğrenmişsen sonunda istediğin gibi yaşamayı başarıyorsun ve artık seni kimse çok fazla değiştiremiyor.”

Kürşat Başar’ın neredeyse her kitabını okudum. Ama tüm kitaplarının içinde ‘Başucumdaki Müzik’ kitabının yeri başkadır. Bence yazdığı en güzel kitap.

Sonbahar hüznü sarmışken hepimizi Aklımda Hep Sen’i, Ebru’nun yaşamını okumanın keyfi bir başka.  Ama Sare Hanım işte o bambaşka. O “Herkes deli deli şeyler yapmazsa hayat boyu aynı filmi izleriz değil mi?” diyen bir ruh. “Yalnızca görünenlerin gerçek olduğu bir dünya sıkıcı değil mi, zaten?”

“Bizim gibi ülkelerde farklı görüşleri savunan herkes neci olursa olsun bir gün devlet zulmüne uğrar, hatta devleti yönetenler bile…”

“Sakın oturup kafana takılanları fazla düşünme, hep uğraşacak birşeylerin olsun, insanlar bazen seni yalnız bırakır, o zaman kendi kendine oyalanmayı bilmelisin, böylece hiç sıkılmazsın.” okurken mutluluk duyduğum, demelerine doyamadığım  Sare Hanım…

Ben bu ruhları seviyorum.

Bir gün Aklımda Hep Sen film olursa kesinlikle Sare Hanımı oynamak isterim.

Aklımda Hep Sen’den tırnak içine aldıklarım dışında diğer aforizmalar:

“Ve elbette ne olursa olsun bir çocuk hastalandığında, korktuğunda, kendisini yalnız hissettiğinde babasının yanına geleceğine inanır ve bekler.”

“Çünkü onun için aşk, hayatın bir gün daha sürmesi için gereken tek duyguydu.

“Önemli olan o aşkı yaşaması değil, yalnızca hissetmesiydi.”

“Rimeller, pudralar, ruj silindikçe sanki hayatın güzel yüzü çekilip gidiyor ve geriye soluk, yorgun, bitmiş bir hayat kalıyor gibi gelmişti. Gerçek hayatımız gibi.”

 “Aşk öyle sizin karar verdiğiniz birşey değildi. İnsanın başına gelen birşeydi. Kaza gibi birşey…”

“Belki insan hayatın içindeki en güzel anları toplayıp bir bavula koyabilseydi o zaman gittiği en kötü yerde mutlu olabilirdi.”

“Belki de hazineyi bulmaktan çok onu aramak güzeldir…”

“Çok şey bilince hiç birşey bilmiyormuş gibi olursun…çok şey yaşayınca hiç yaşamamış olursun…çok yaşlanırsan çocuk gibi olursun…”

“Bazen başkalarının hayatı için susmak en doğrusudur.”

“Erkekler korkaktır. Kendilerini kahraman gibi görürler ama en küçük acıya bile katlanamazlar.”

“Galiba erkekler anlık tutkularda kayboluyor, kadınlarsa o tutkunun sonsuza dek süreceğine inanmak istiyor. Masallardaki gibi.”

“İnsan çocukluğundan ayrılamaz, birçok şeyle vedalaşırız da onunla vedalaşamayız.”

Ceren Erginsoy – edebiyathaber.net (25 Eylül 2019)

Yorum yapın